Türkiye'de çalışma hayatı ne yazık ki işçi haklarının tam alınamadığı ve hak almak için kurulan sendikaların da görevlerini maalesef layıkıyla yapamadığı bir yolda gitmektedir. 

Sendikacılık, her iş kolunda farklı sorun ve sıkıntıları çözebilmek için, devlette ve özel sektörde işverenin insafına kalmıştır.

AK Parti'nin iktidar olmasıyla kurulan yeni sendikalar, işverene fazla sorun çıkarmak yerine, uzlaşmadan yana tavır almışlardır.

Ekonomimizin temel taşlarından olan havacılık sektöründe ilk sendika 1962 yılında Türkiye Sivil Havacılık Sendikası (Hava-İş) adıyla kuruldu. Mazisi 1933'e kadar uzanan bu sendika, önceleri siyasi çizgisi olmayan bir kurumken, ardından sosyal demokrat, 90'li yıllardan sonra da Atılay Ayçin başkanlığında daha da sol bir çizgi izledi. AK Parti iş başına geldiğinde THY ve Hava-İş'in ilişkileri iyice gerildi.

Alınan bir grev kararı Bakanlar Kurulu'nca genel güvenlik gerekçesiyle ertelenince Hava-İş tabanına protesto çağrısı yaptı. Bu protestolara katılan 305 kişinin işten atılması ipleri iyice kopardı ve sendikada genel kurul gündeme geldi. Ayçin karşıtı blok birleşemeyince, seçime yönetimin desteklediği Ali Kemal Tatlıbal ve ekibi dahil oldu ve genel kurulu sanki sihirli bir el değmişçesine kazandılar.

İlk zamanlar her şey çok güzel gidiyor, Tatlıbal ekibi işverenin bir dediğini iki etmiyordu. Bu arada atılan 305 kişinin birçoğu da işe alınmıştı. Toplu iş sözleşme görüşmelerinde hiç sorun çıkmıyor, her konuda çok iyi anlaşıyorlardı. Bu arada bazı haklarını kaybettiklerini ve çalışma koşullarının çok kötü olduğunu ileri süren özellikle uçucular kazan kaldırıyordu.

Çalışanların haklarını alamadığını ileri süren bazı muhalifler THY Kaptan pilotu İskender Çarkçı önderliğinde Hava Sen (Havayolu Çalışanları Sendikası) adıyla bir sendika kurdular. Bu sendika ilk anda 4 bini aşkın üye topladı, fakat yöneticileri iş disiplinini bozdukları gerekçesiyle THY yönetimi tarafından işten atılınca üyelerinin bir kısmı Hava-İş'e geri döndü.

Tüm bu gelişmeleri ellerini ovuşturarak seyreden ve yönetimle tatlı ballı geçinen Hava-İş'çiler, özellikle Ekip Planlama Başkanlığı'ndaki bazı "İşgüzar personelin hatalarının artması nedeniyle" üyelerle karşı karşıya geldiler. Alınan milyonlarca lira aidatla yeni makam arabaları alan, hep korumalarla dolaşan ve seminer adı altında gönül alma gezileri düzenleyen yönetim, gelen tepkileri de önleyemedi.

Son yayınlanan bir bildiride, uzun uzun birilerinin yönetimi yanlış yönlendirdiğini çok usturuplu şekilde dile getiriyorlardı. Yönetime toz kondurmuyorlar, suçu alt kademedeki birkaç müdüre atıyorlardı. Biliyorlardı ki, THY yönetimi onların varlık sebebiydi. Onlar istemedikçe orada bir gün bile duramazlardı. Yönetime yakın olmak başka, yönetimin her dediğine evet demek başka. Siyasi olarak yönetim ile aynı kanatta olmaları bence normaldir. Ama bu yakınlık, temsil ettikleri binlerce insanın hak ve hukukunu bir kenara atma sebebi olmamalı. Üstelik çantada keklik diye baktığı üyelerden bir bölümünü de kaçırdıkları bir dönemde. Bazı hataları, tutum ve davranışları nedeniyle THY'yi de zor durumda bırakan bu sonradan sözde sendikacı ekip, şimdilerde ne hikmetse çok sert bir bildiri yayınlayarak çalışanların gönlünü almaya bakıyorlar.

Yönetimle önce mahkemelik olan, daha sonra iş barışı bozulmasın diye davadan vazgeçen pos bıyıklı abiler, şimdilerde yine esip gürlüyor. Daha düne kadar THY üst yönetimini ziyaret edip, bağlılıklarını bildirmek için sebep yaratan bu ekibin bu çıkışının altında ne var doğrusu meraka ediyorum. Ne istendi de yapılmadı, hangi işçinin hakkı için harekete geçtiler de yönetim karşılarına çıktı. Yönetimi işçi karşıtı gösterme gayreti nafile çabadır.

"Ekip Planlama yetkililerinin Ortaklığı (THY Anonim Ortaklığı) yanlış yönlendirdiği düşünülmektedir" başlıklı bu bildirinin ilk satırında yer alan şu sözler çok ilginç.

"Çalışanların Anayasal hakkı olan, yıllık izinlere dair yapılan bazı usulsüzlükleri, siz değerli üyelerimizle paylaşmak istiyoruz."

Paylaş, paylaş da arkadaş sormazlar mı adama, madem usulsüzlük var gitsene mahkemeye. Bu kez de yine iş barışı bozulmasın diye mi gitmiyorsun hakime. THY'nin üst yönetiminin çalışanlarını senden daha çok koruduğunu biliyoruz.

Aslında, arada siz olmasanız, işveren bu konuları çalışanlarıyla doğrudan ve daha iyi bir şekilde çözer diye düşünüyorum. Siz, bir sendika gibi değil, plaket alan ve plaket veren bir ahbap derneği gibisiniz.

Aldığınız maaşları, hakk-ı huzurları, ödenekleri, arabaları, korumaları ve de kilo kilo çikolataları hak etmiyorsunuz.

Sizin yayınladığınız bildiride doğru sözler varsa, THY yönetimi bunu halleder. Sizin ucuz kahramanlık yapıp, birden ortaya çıkmanıza hiç gerek yok. Merak eden bu açıklamanızı bulur okur. Ben okudum ve buraya almaya da hiç gerek görmedim.

Geçmişte yaptıklarınızla, olduğunu hiç sanmadığım inandırıcı olma özelliğinizi de kaybettiniz. Bu nedenle bu uzun ve ne dediği anlaşılmayan bildiri ile amacınız nedir anlamak zor. Zaman çabuk geçiyor. Görev süreniz sonunda tekrar seçime gitme zorunda olduğunuzu biliyorsunuz. Bu gibi sözde hak arama atraksiyonları sizi kurtaramayacak, çünkü siz zamanı iyi ve yararlı işler yapmadan geçirdiniz.

Sizin dile getirdiğiniz izin talepleri bir izin prosedürüne bağlıdır ve hep buna göre uygulanır. Bunu bu kadar şişirip önemli bir konu gibi ortaya getirmeniz, üyelerin gözüne girme telaşından başka bir şey değildir. THY'nin başa güreştiği, devlerle rekabet ettiği, ülkeye döviz kazandırdığı bir dönemde ortaya çıkmayı neyle ve nasıl izah edersiniz? Sendikacılık, yapıcı bütünleştirici ve kazan-kazan mantığıyla yapılırsa herkes için yararlı hale gelir.

Nadir Nadi'lerin, Erol Simavi'lerin patron olduğu gazetelerde çalışanların hakları için mücadele eden Türkiye Gazeteciler Sendikası'nda (TGS) biz de bir dönem başkanlık yaptık. Biz diyalogla, iyi niyetle hareket ettik ve üyelerimizi kazandırdık.

Size de bunu önermekte yarar görürüz.?

Aksi davranışlarınız devam ettiği sürece "Hangi dağda kurt öldü?" veya "Başınıza taş mı düştü?" demekten geri durmayız.

İyi uçuşlar THY, iyi uçuşlar Türkiye'm...