Bugünkü haliyle Türkiye'nin AB ile Gümrük Birliği milli çıkarlarımıza aykırıdır.
Türkiye 20 yıldan fazla bir süredir AB ile Gümrük Birliği içerisindedir. Bir Gümrük Birliği anlaşması bir veya daha fazla ülkenin – genellikle sadece sanayi ürünlerinde – serbest ticareti tesis etmek için aralarındaki gümrükleri sıfırlamasını ve dış dünyaya karşı da ortak bir gümrük politikası uygulamasını karara bağlar. Bir Gümrük Birliği içerisinde ortak ticaret politikası, bazı üye ülkelerin kararları belirleyip diğerlerinin bu karara uyması ile değil, bütün üye ülkelerin birlikte karar alması ile gerçekleşir. Gümrük Birliği alanının üçüncü ülkelerle ticaret anlaşması yapması durumunda ise bu anlaşma bütün üye ülkeleri de kapsar.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşması yukarıdaki standart ilkeleri içermemektedir. Öncelikle mevcut anlaşmada Türkiye AB’ye tam üye oluncaya kadar politika karar alma sürecinde bulunmamayı, Brüksel’de ne karar alınırsa uygulamayı taahhüt etmiştir. Bu durum Gümrük Birliği’nin mantığına uymamaktadır. Yine, AB’nin üçüncü ülkeler ile yapacağı ikili ticari anlaşmalarda hiçbir şekilde söz hakkı bulunmamaktadır, bu anlaşmalara dahil de edilmemektedir. Bugünkü haliyle Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği milli çıkarlarımıza aykırıdır.
Avrupa Birliği kendisi mütecanis olmayan, hedefleri ile politikaları çelişen, iktisadi ve siyasi olarak başarısızlığa mahkûm bir projedir. Ancak bu başka bir yazının konusudur. Burada söylenmesi gereken AB’nin dengeli bir yapıya kavuşması için yeniden bir Ortak Pazar hatta bir Gümrük Birliği oluşumuna geri dönmesi gerekebilir. Türkiye’nin böyle bir siyasi müflis ittifakın ortağı olmak için harcadığı zaman Gümrük Birliği’nin milli çıkarlar doğrultusunda revizyonu için harcansaydı bugün çok daha sağlıklı bir dış ticaret ve dış borç yapısına sahip olabilirdik.
Hükümetimizin çabasıyla 2017 yılında başlayacak olan Gümrük Birliği müzakereleri bu açıdan gecikmiş bir doğrunun yerine getirilmesidir. Öncelikle Sayın Zeybekçi’nin açıkladığı dört alternatif senaryoyu inceleyelim:
Birinci durumda Gümrük Birliği tarım ürünlerinin yaklaşık yüzde ellisini de içerecek şekilde genişletilecektir. İkinci durumda Gümrük Birliği bütün mal ve hizmetleri içerecek şekilde genişletilecektir. Üçüncü ve Dördüncü durumlar bir Serbest Ticaret Bölgesine geri dönülmesine yöneliktir. Birinci ve İkinci durumlarda Türkiye hem ticaret politikası belirlenirken karar mekanizmalarında yer alacak, hem de üçüncü ülkelerle yapılan anlaşmalara dahil ve taraf olacaktır. Sayın Zeybekçi gibi, ben de, ikinci durumun Türkiye için en ideal durum olduğunu kabul ediyorum. Ancak mevcut durumda Türk politika otoritelerinin elini kolunu bağlayan bu anlaşmadan kurtulmak ve bir ticaret politikası uygulayabilme imkânına kavuşmak sadece işin başlangıcıdır. Bundan sonra, ikinci durumu müzakere ve kabul edersek Türkiye’nin milli hedefleri doğrultusunda gerçekçi bir ticaret politikası ve bu politikayı destekleyecek milli bir sanayi ve teknoloji politikasının oluşturulması gerekir. Özellikle tarım ürünlerinde yerli tohumlarla üretimi ve AB’ye yoğunluklu tarım ürünü satabilmeyi sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. İkinci durumda, serbest ticarete dahil olacak kamu hizmetlerinde bazı stratejik sektörlerde yabancı firmaların payının sınırlandırılması da önem arz etmektedir. Türkiye’nin özellikle Kore ve Çin gibi ülkelerle ticaretini sınırlayan ve politika geliştirmesini engelleyen bağlardan kurtulması gerekmektedir. İleriki yazılarda Asya ile ticaret meselesini ele alacağım.
Ez cümle, Türkiye 20 yıldır olmayacak “AB üyeliği” hayalinin peşinde koşarak kaybettiği zaman ve değerleri Gümrük Birliği revizyonu ile telafi etme imkânına kavuşacaktır. Ancak bunun önkoşulu milli hedef ve stratejilere yönelik başarılı bir ekonomi diplomasisidir. Yoksa, bundan 20 sene sonra bize kala kala yine sükût-u hayâl kalır.