Yine yazmıştım; dereler için söylenmiş, asla akıldan çıkarılmaması gereken eskilerin, bölgeyi tanıyanların her zaman, bir uyarı gibi dile getirdikleri bir söz var; "Su akar mutlaka kendi yolunu bulur" tanımlaması, Doğu Karadeniz'in kendi oluşturduğu jeoloji haritasi için önemsenmesi gereken bir söylemdir.
Geçtiğimiz haftalarda, Doğu Karadeniz’de, Arhavi’de yaşanan sellerle ilgili olarak yazılarımda şundan sözetmiştim. Doğu Karadeniz, Kaçkar Dağları yaylalarında oluşan binlerce küçük ırmaktan beslenen yaklaşık 15-20 büyük dereden oluşan bir yerleşik jeolojik yapıya sahiptir. Bu dereler yüzlerce yıldan beri kendi çizdikleri jeolojik haritalarının belirlediği yataklardan, Karadeniz’e ulaşırlar. Yani oralardaki, ırmaklar harıtalarını kendileri özene bezene belirlemişler ancak yıllardır doğal yapısının dışına çıkarılma gibi zorlamalarla karşı karşıya bırakılmışlardır. Son zamanlarda ise bu dereler, göz göre göre yapılan bu yanlışlarda, ana dereleri besleyen küçük ırmaklarıyla birlikte yarattıkları yataklarının zorla değiştirilmesi sonrasında, taşıdıkları yağmur sularında kızgınlıklarını eyleme dönüştürerek iyice kontrolden çıkmış durumdalar.
Yine yazmıştım; dereler için söylenmiş, asla akıldan çıkarılmaması gereken eskilerin, bölgeyi tanıyanların her zaman, bir uyarı gibi dile getirdikleri bir söz var; “Su akar mutlaka kendi yolunu bulur” tanımlaması, Doğu Karadeniz’in kendi oluşturduğu jeoloji haritasi için önemsenmesi gereken bir söylemdir. Bölgeyi iyi tanıyan eskilerimiz bunu her zaman dile getirmişlerdir. Bunu unutanlar her zaman hata yapmış ve maalesef ki karşılığını bulmuşlardır.
Bunlardan ders almış mıyız, eskilerin bu söylemlerini önemsemiş miyiz kesin bir şey söyleyemiyorum ama son yaşananlardan anlayabildiğim kadarıyla hiç önemsememişiz, ders almamışız. Karadeniz’de akan derelerin sık sık fısıldadıkları bu sözlerini hep duymazdan gelmişiz. Dereler elerinde alınan yataklarını asla unutmadıklarını, günü geldiğinde, özlediklerini geri alacaklarını hep unutmuşuz. Yataklarını daraltmışız, sorumsuzca imara açmışız. Dere yataklarının yerleşim alanıne dönüştürmüşüz. Çok katlı binalarla donanmış, köyler, kasabalar, şehirler yaratmışız. Kısacası Karadeniz’in asla vazgeçemeyeceği yüzlerce yıllık geçmişi olan o kurallarını hiçe saymışız. Sonra da “dereler taştı” deyip oluşan sellerin veriği zararlarına hayıflanmışız. Mal ve can kayıplarıyla karalar bağlamışız, giden canların arksından ağlayıp durmuşuz. Ama tüm bunlardan pek de ders alamamışız.
Son yıllarda olanlara bir bakalım. Karadeniz derelerinin oluşturduğu ritüelleri görmezden gelmişiz. Neredeyse tümünün alıştıkları yataklarını değiştirmişiz. “Sen buradan akacaksın, senin kullandığın alan sana pek fazla beton duvarlar arasında sıkıştırdığımız bu yatağı kullanacaksınız” demişiz, onu istemediğine zorlamışız. Ama onlar bildiklerinde asla vazgeçmemişlerdir; “Biz dereler akar, kendi yolumuzu buluruz”. Karadeniz derelerinin, normal zamanlarda kullandıkları yataklarının yanı sıra, zamanı geldiğinde mutlaka kullanacakları, olmazsa olmaz taşkın yatakları vardır. Unutmuşuz veya görmezden gelmişiz, her zaman kullanılmıyor diyerek aslolan o taşkın yataklarını yok saymak felaketlere çağrı yapmaktan başka bir şey değildir.
Son yıllarda önce Doğu Karadeniz’de yaşanan sel felaketlerinin nedenlerini iyi analiz edelim. Ne sonuçlara ulaşacağız. İki ırmağın birleşmesi sonrasında oldukça geniş bir yatakta birleşen Ezine Çayı aslında taşmamış, normal olması gereken taşkın yatağında denize ulaşmaya çalışmış. Kastamonu Bozkurt, Sinop ve Bartın’da, o olması gereken taşkın yatağını bulmakta zorlanmış. Bulamayınca da bölgede şimdi tüm ulusumuzun canını yakan, hasarları vermiş.
Ne diyelim ki, “Büyük Geçmiş Olsun Karadeniz”.
BİR TUTAM TEBESSÜM
GÖL DERİN Mİ?
Temel göl kenarında balık avlamaktadır.
Yanına jeepi ile gelen yabancı bir adam yaklaşır ve Temel’e şorar;
- “Raastgele ağabey, su çok derin mi?
Temel adama yanıt verir:
- “Yok uşağım, senin jeep rahatlukla buradan geçer”
Temel’in sözü üzerine adam jeep’i göle sürer, jeep hızla batmaya başlar. Tam batmadan adam jeepin kapısını açar ve kendini zar zor dışarı atarak boğulmaktan kıl payı kurtulur. Siniri bir şekilde, Temel’in boğazına sarılır;
- “Hani jeep geçebiliyordu ulan, ölüyordum bee!” diye bağırır.
Temel;
- “Ne bileyim, ben da şaşurdum. Biraz öncesunde bir ördek taa buradan geçti, vallahi su boynina kadar geliyıdi da!”