Bir pazar günü daha geldi ve biz aynı cümleleri kuruyoruz: Acaba Kahire'deki pazarlıktan Gazze'de ateşkese yönelik bir karar çıkar mı?
Ortadoğu gündemi: Ateşkes görüşmesi, İsrail’in hissiyatı, Riyad-Washington pazarlıkları
Bir pazar günü daha geldi ve biz aynı cümleleri kuruyoruz: Acaba Kahire’deki pazarlıktan Gazze’de ateşkese yönelik bir karar çıkar mı? Görüşmelerden bir gün önce henüz İsrailli müzakereciler Kahire’ye ulaşmadan iki taraftan da çok iç açıcı açıklamalar gelmemişti. Müzakereler ateşkes ile ilgili görünse de sadece ateşkes ile ilgili değil. Hamas tarafı daha önce müzakerelerin sonuçsuz kalması nedeniyle suçlandıklarında, Hamas’ı eleştirenler örgütün ana taleplerinde herhangi bir esneklik kabul etmediğinin altını çizmişti. Dün Hamasyetkilileri mealen kırmızı çizgilerini koruduklarını açıkladılar. Uzun bir süredir taraflar birbirlerine geçici ateşkes önerileri sunuyor ve bu öneriler, getirilen karşı öneriler üzerinden ABD’nin mutlaka kapı önünde kapı arkasında görünür-görünmez taraf olduğu bir müzakere süreci gerçekleşiyor. İsrail’in Hamas’a ilettiği ve kabul ya da reddedilmesi için bir hafta mühlet verdiği son öneri çatışmanın kırk günlük bir süre için durdurulmasını ve rehinelerle Filistinli mahkumların takas edilmesini kapsıyor. İngiliz basını bu şekilde duyurdu. Hamas’ın ise anlaşmak için daha geniş kapsamlı talepleri olduğu biliniyor.
Hamas’ın talepleri
Örgüt, öncelikle ABD’li yetkililerden İsrail’in Gazze’de savaşı sürdürmeyeceğine yönelik güvence vermesini istiyor. Bu Hamas’ın ABD’yi İsrail’i vekil yapma stratejisini açık etmeye zorlaması anlamına da geliyor. Zaten ABD üniversitelerinde yayılan Filistinlilere destek gösterileri, anti-semitizmtartışmaları ve öğrencilerle görünürlük kazanan, öğrencilere yönelik müdahalelerle tartışılmaya başlanan kamuoyundaki kutuplaşma Biden yönetimi üzerinde tuhaf bir baskı ortamı yaratmakta. Aslında Hamas’ın adımı, bu baskı ortamı ile adım başı gidiyor ve Gazze savaşını gerçekte olduğu gibi bir ABD meselesi haline getiriyor. Bu adımı 7 Ekim saldırıları sonrası işi İsrail ile doğrudan kapışmaya kadar götüren İran da zorlayabilir. Tahran, muhtemelen ABD’nin son yöneliminin farkında. Washington önceliğini Körfez ile müzakereye verdi. Biden yönetimi Körfezdeki bazı ülkeleri (görünürde Riyad ama muhtemelen Katar dahil diğer Körfez ülkeleri ile de) ABD’den kopulmadığını gösterecek bir anlayış birliğini görünür kılacak bir müzakere/anlaşma silsilesine ikna etmeye çalışıyor. Biden Yönetimi, Kasım ayındaki seçimlere giderken oldukça zorlu bir sürecin içerisinde. Ortadoğu’yu kaybeden, Ortadoğu’nu kaybedeni olmamak gibi bir zorunluluk içerisinde. Kimilerine göre ABD içerisinde Vietnam Savaşı dönemindeki gibi bir kamuoyu baskısı ortaya çıkabilir ve seçimlere giderken siyaset yapımını değişiklik talebi üzerinden sıkıştırabilir.
Seçime altı ay kalmışken ABD kamuoyu
Ben, ABD’de vuku bulan öğrenci olaylarını ABD ilim yuvalarının iş dünya ahvaline gelince politize cahilliğini sergilemesi bakımından da, ABD’nin Ortadoğu’daki başarısızlığının ABD kamuoyu için daha açık-seçik hale gelmesi bakımından da son derece önemsemekle beraber mevcut politika değişikliğini zorlamak bakımından henüz yeterince güçlü görmüyorum. Olaylar, Gazze’de yaşananların protestosu temelinde olsa da ABD sokaklarındaki kutuplaşma hattının (elitler karşısında sokaklar) odağından geçse de siyasi kutuplaşmanın parçası değiller. Biliniyor ki Trump yönetimi ve Cumhuriyetçiler de Demokrat Partinin Ortadoğu politikasını eleştirmekle beraber İsrail yanlısı siyasi duruşun ötesinde bir şey masaya koymuyorlar. Biden yönetimi, muhtemelen tüm İsrail yanlılığına rağmen İran’ı sınırlandırmak konusunda tamamen İsrail’i serbest bırakmayan bir tutumu devam ettiriyor ve Trump yönetimi bunu değiştirmeyi düşünebilir mi (belki Netanyahu bunu umuyor), bunu bilemiyoruz. Zira, bu soruya evet cevabı vermenin maliyeti çok yüksek ve aslında ABD’nin bölgesel bir savaşa duhul olması anlamına da gelebilir. Trumpyönetiminin ABD caydırıcılığı üzerinden aktörleri ABD’nin istediği tavizleri vermeye zorladığını (ve Ortadoğu’da İran hattında başarısız olduğunu) hatırlıyoruz. Ancak bu tür bir zorlama stratejisi ve Ortadoğu’daki savaşın ABD savaşı haline gelmesi arasında çok büyük bir fark var. Zaten bu fark, bugünkü ABD’nin Ortadoğu politikaları, çatışmadaki konumuyla Vietnam savaşı esnasındaki konumu arasındaki fark. Hamas, son pazarlığa ABD sorumluluğunu sokarak, Gazze savaşı ve ötesi bir ABD savaşı olmadan ABD’nin vekalet stratejisine sınırlama getirmesini, sahada vekilin ardına saklanmadan hareket etme sorumluluğunu almasını talep ediyor.
İsrail ne hissediyor?
İsrail’in ABD’nin vekili olarak hareket etmek konusunda sıkıntılarının olduğu da aslında malum. İsrail’in İran’a yönelik karşı misillemesi bir anlamda bu sıkıntıları anlatan özlü bir mesaj niteliğindeydi. İsfahan’da İran hava savunmasının keskin bir hedefleme ile vurulması, İsrail’in “vurabiliriz ama vuramıyoruz çünkü elimizi-kolumuzu birileri tutuyor” mesajıydı bir yönüyle. ABD, İsrail’i Gazze’de serbest bıraktığı ama İran karşısında tam olarak serbest bırakmadığı bir tablo var karşımızda. Hem İran’ın hem Ortadoğu’daki diğer aktörlerin hem de İsrail kamuoyunun aslında bu mesajı aldığı görülüyor. Bu nedenle -ve tabi Gazze’deki durum çok çok kötü (ve unutulmamalı Gazze şu anda Filistin davasının kalbi, dahası bugün süren çatışmanın İsrail karşısındaki meşrulaştırıcısı) bu yüzden de herkes arada sırada da olsa konu Gazze ile ilgiliymiş, İsrail adına rehinelerle ilgiliymiş gibi yapmalı- ateşkes görüşmelerine şans veriliyor. Bu süreç, bir yönden Ortadoğu’daki aktörler için son derece tedirgin edici, öte yandan hala ABD’nin İran’ı angaje ederek sınırlamak ve sınırlayarak sınırlamak seçenekleri ile beraber yürüyebilecek projeler, stratejiler, metotlar düşünmelerini sağlayacak kadar esnek. Bu tabloda farklı kazançlar farklı aktörler için belirebilir, üstelik bu sefer kimsenin Filistin davasını terk etmesine de gerek yok. Dava, Netanyahu o kadar çok kanı o kadar kötü şekilde döktü ki Gazze- Batı Şeria meselesi olmaktan çoktan çıktı. Bir fikir, şu anda elbette Müslüman kimliğinden ayrı düşünülemez ama insanlık onuru üzerinden evrensel bir fikir hüviyeti kazandı. Uluslararası mahkemelerin, İsrailli yetkililere yönelik soruşturma taleplerinin ve Netanyahu özelinde “yargılanacak” söylentilerinin nedeni bu.
Netanyahu, bu tabloda kendisine bir zafer düşmediğinin farkında. Dahası İsrailliler, kendilerine bu tabloda bir zafer düşmediğinin farkında. Netanyahu, ABD’nin işleri toparlamasının önündeki tek engelmiş gibi duruyor ama aslında “kendi varlığını reddetmek” yani İsrail’in neredeyse yüz yıllık Filistin politikasını radikal biçimde dönüştürmek dışında seçeneği olmayan biri. Bu nedenle Kahire’ye müzakere heyetinin gönderilmesine izin verirken, Hamas’ınkoşullarını kabul etmemiz mümkün değil çünkü bu teslim olduğumuz anlamına gelir diyor. Netanyahu’nun bu cümleyi Hamas veya İran’a yönelik kurduğunu düşünmüyorum. ABD’ye yönelik kuruyor. Tel Aviv, muhtemelen Washington tarafından kandırıldığını düşünüyor. ABD, İran’ı sınırlandırmayı başaramadı, İsrail’in yeterince tedbirli ve hazırlı olmasını sağlamadı ve şimdi Netanyahu her türlü deliliği yapmaya cüret ederken, “hayır Gazze üzerinde oyalanmaya devam et, sağduyulu ol” diyor. Hatta diyor ki “40 günlük filan, kendi kamuoyuma satacağım bir anlaşma olsa ne iyi olur.” Hamas’ın bile ABD için şart öne sürebildiği bir durumda, İsrail ekonomisi zaten savaş yükü altındayken İsrail yönetimi Washington’a dudak bükemiyor, New York ya da LA’den günübirlik gelen Yahudi kökenli Amerikalı TV/Hollywood starlarının desteği ile yetiniyor. Rafah’aoperasyondan vaz geçmeme İsrail’in elinde direnç noktası gibi kaldı. Cumartesi akşamı İsrail televizyonunda (Kanal 14) açıklamalarda bulunan bir İsrailli yetkili İsrail’in operatifkabiliyetleri överken aslında bazı itiraflarda da bulunuyordu. Yetkili, Rafah konusunda tereddüt edildiğini söyledi çünkübilindiği gibi dedi, İsrail Han Yusuf’taydı ve o yüzden İran ile uğraşmak durumunda kaldık. Netanyahu, anlaşmayı sabote ederek ya da anlaşıp uygulamasını sabote ederek, Rafahüzerinden çatışmayı alevlendirerek ABD’yi İran konusunda daha katı bir tutum almaya itebileceğini düşünebilir. Bu noktada şu an için elinde ABD’yi zorlayabilecek gerçek bir gücün İsrail’in elinde olmadığı görülüyor. Yakın gelecek için böyle bir adım atmak konusunda ABD’nin daha serbest hissettiği bir an olabilir mi diye İsrail’in Riyad-Washington temaslarını yakından izlediğini varsayabiliriz.
Riyad-Washington olası anlaşması
ABD-Suudi Arabistan olası anlaşması uzun bir süredir gündemde. Geçtiğimiz hafta başta İngiliz basını olmak üzere Batı medyası tarafların anlaşmaya çok yakın olduğunu yazdı. Bu tür söylentiler daha önce de çıkmış, ama sonu gelmemişti. Blinken’in bölgeye ziyaretinden hemen sonra bu sefer B versiyonu üzerinden anlaşmanın konuşulduğu söylendi. B versiyonu, Suudilerin İsrail ile normalleşme sürecini anlaşmanın dışında bırakarak ABD ile daha dar çerçeveli ama son derece önemli bazı şartlar üzerinden pazarlık ettiğini gösteriyor. A versiyonu ortadan tamamen kalktı mı bilinmiyor ama İsrail ile normalleşmek için Riyad şartlarını İsrail’in Gazze saldırılarının durması ve bağımsız Filistin devletine giden yolun önünün açılması (yeni bir Oslo mu bu anlaşılmıyor tabi) olarak belirlemişti. Bu şartlardan vaz geçmiş değil yine de Washington Riyad ile anlaşmak konusunda çok hevesli. Böylece Körfez dengeleri çerçevesinde “işte Hamas’a baskı yapmak için uğraşıyorum” diyecek, “işte Müslüman dünya ile anlaşmak için gayret sarf ediyorum diyecek”, yani ABD seçim öncesi altı ayda kendi kamuoyuna satacak güzel bir hikâye bulacak. Daha önemlisi Riyad’ı (bu hengame içerisinde endişeli bir bölgesel güç örneği) Rusya ve Çin’e (özellikle Çin’e) kaptırmamış olacak. Anlaşma, olursa, ABD için çok önemli, İsrail’e biraz umut satacak – eğer Netanyahu satın alırsa, ya da almak zorunda kalırsa- ama bölgenin diğer tüm aktörleri için de savunma iş birliği ve kritik teknoloji transferi konusunda ABD ve müttefiki arasında yeni bir standart getirecek. Bu yeni standart – ABD’nin Riyad’a ne verdiği, vereceği- tüm bölge ülkeleri, ABD’nin eski-yeni tüm müttefikleri için çok çok önemli. Veunutulmamalı eğer anlaşma İsrail ile normalleşmeyi içermezse, İsrail için satılan umudun (Riyad ile ABD anlaştıysa bir gün İsrail de anlaşır) arkasında Tel Aviv içinyeni bir endişeler yumağının ucunu açabilecek.