Sevgili Hocam Taner Berksoy ilk iktisada giriş dersinde bize "Türkiye'de üç meslek dalında herkes uzmandır: Tıp, İktisat ve futbol", demişti.
Hakikaten de, bir yeriniz ağrısa hemen öteden beriden kocakarı ilacı tavsiye ederler. Kahvehanelerimiz yalnız Türk ekonomisini değil dünya ekonomisini de kurtaracak sihirli reçeteleri olan aydınlarımızdan geçilmez. Futbolu ise anlatmaya gerek yok, doğru düzgün bir spor örgütlenmemizin olmadığı ve Galatasaray’ın 2000 yılındaki başarısı haricinde uluslararası bir başarımızın olmadığı bir alanda herkes televizyon başında usta yorumcu kesilmekte…
Enflasyon oranları açıklandığında da benzeri görüşler ortaya atıldı. Aydan aya yıllık enflasyon düşerken fiyatlar nasıl artarmış? Bu birinci soru. Dargelirliler için enflasyon yüzde 40 iken nasıl genel enflasyon yüzde 15 olarak açıklanırmış? Bu da ikinci soru. Üçüncü soru ise çok eskiden beri tanıdıktır; hayat pahalılığı düşmüyorken enflasyon nasıl düşermiş? Bu soruları sorduran aslında bilgilisizliktir. Haydi, gelin bu soruları cevaplayalım.
ENFLASYON DÜŞERKEN FİYATLAR ARTAR MI?
Özdemir İnce şöyle demiş: “Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ise fiyatlar artarken enflasyonun düştüğünü iddia ederek ekonomi bilimini şaşırtıyor.”, 10 Eylül 2019, Cumhuriyet. Bu görüşü söyleyen kişinin enflasyonun ne olduğunu bilmediği anlaşılmaktadır. Enflasyon, fiyatlar genel düzeyindeki aylık veya yıllık yüzde artış oranıdır. Fiyatlar artarsa fiyatların artış oranı pozitif olur. Tersine fiyatlar düşerse de fiyatların artış oranı negatif olur. Eğer enflasyon oranı düşüyorsa ama hala daha pozitif değerde ise bu fiyatların eskiye nazaran daha yavaş arttığı, ama yine de arttığı, anlamına gelir. Öte yandan eğer fiyatlar düşüyorsa, o takdirde, enflasyon negatif olur. Negatif enflasyona deflasyon adı verilir. Japonya ve İsviçre yakın zamanlarda bu durumu tecrübe ettiler. Ancak bu durum da, çok istenecek bir durum değildir. Yani, kısaca fiyatlar artarken enflasyon düşebilir. İktisat bilimine uygundur. Ara başlıktaki görüşü savunan kişi enflasyonu fiyatlar genel düzeyi zannetmektedir. İktisat bilimini (Ekonomi bilimi değil, DMD) şaşırtan TÜİK değil bu görüşleri savunan kişilerdir.
BENİM ENFLASYONUM YÜZDE 40, YOKSA TÜİK YALAN MI SÖYLÜYOR?
Fiyatlar genel düzeyi, bir ülkede alınıp satılan ürünlerin fiyatlarının ağırlıklı ortalamasından elde edilen bir endekstir. Ağırlıklandırma yapılırken her ürünün TL cinsinden toplam satış tutarının milli gelire oranları kullanılır. Yani bir ekonomi her ürünün fiyatı ekonomi içindeki ağırlığıyla çarpılır. Ürünlerin ağırlıklarının toplamı 1’e eşittir.
Genel olarak iki çeşit fiyat endeksi üretilir. Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE), malların fabrika/tarla çıkış fiyatları üzerinden hesaplanır. Aslında ekonomideki üretim maliyetlerinin endeksini gösterir. Bu ürünler üretim merkezinden marktlere ulaşan kadar arada geçen nakliye masrafları, ürün kayıpları ve aracı kârları da eklenince mağaza fiyatları oluşur. Bu aşamada tüketicilerin satın alırken karşı karşıya kaldığı bu fiyatların ağırlıklı ortalaması Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) olarak adlandırılır.
İşte enflasyon dediğimiz oran bu endekslerin artış oranıdır. ÜFE ve TÜFE Türkiye ortalamasını yansıtır. Ara başlıktaki söyleme sahip arkadaş ise kendisinin karşı karşıya kaldığı enflasyon ile ülke enflasyonunu karşılaştırmaktadır. Daha önce de bir yazıda bahsettiğim gibi “herkesin enflasyonu kendinedir.” Örnek olarak ben sigara içiyorum, bu yüzden devasa sigara zamları benim bütçemde ve benim enflasyonumda önemli bir yer tutmaktadır. Öte yandan tavuk eti yemiyorum, dolayısıyla tavuk etinin fiyatı ne kadar artarsa artsın, benim enflasyonuma hiç etkisi olmayacaktır. Yani ne TÜİK yalan söylemektedir, ne de biz sizi kandırmaktayız. Önce kavramların ne olduğunu öğrenmek gerekir.
ENFLASYON DÜŞERKEN HAYAT PAHALILIĞI ARTAR MI?
Hayat pahalılığı aslında kişilerin reel satın alma güçleriyle alakalı bir kavramdır. Reel satın alma gücü bir kişi veya kurumun gelirleri ile ne kadar ürün satın alabileceğini gösterir. Bu da kişiden kişiye değişen bir değerdir. Çünkü herkes farklı gelirlere ve farklı enflasyona sahiptir.
Basit bir örnek vermek gerekirse bir işçinin ayda 3 bin TL alırken o işçinin satın aldığı mal ve hizmetlerin ortalama birim fiyatı 100 TL olsun. Bu takdirde bu işçinin reel satın alma gücü 30 birim olacaktır. Öte yandan işçinin maaşı 3 bin 300’e çıkarken, yani geliri yüzde 10 artartarken, satın aldığı mal ve hizmetlerin ortalama birim fiyatı 120’ye çıksın, yani işçinin enflasyonu yüzde 20 olsun. Bu durumda işçinin reel satın alma gücü 27,5 olacaktır. İşçinin maaşı artmasına rağmen enflasyon maaş artışından daha yüksek olduğu için reel satın alma gücü düşecek ve o işçi için hayat daha pahalanacaktır. Yani enflasyonun düşmesi hayatın ucuzlaması anlamına gelmez. Hayatın ucuzlaması için gelir artış oranının enflasyondan daha yüksek olması gerekir. Bir önemli nokta da, kısa vadede hayat herkes için ucuzlayamaz. Eğer bir kesim için hayat ucuzluyorsa diğer kesim için hayat pahalanır. Yani hayat pahalılığı kişiseldir ve gelir dağılımı ile bağlantılıdır. Uzun dönemde hayatın ucuzlaması isteniyorsa teknoloji seviyesi ve üretim kapasitesinin artması gerekir. Ezcümle, Türkiye’de büyük halk kesimleri için hayat pahalılığı çok yüksektir. Ama bu sadece enflasyonla bağlantılı değildir. Yani, enflasyon düşerken hayat pahalılığı da bal gibi artabilir.
Hayrılı Cumalar.