Kırk yıl düşünülse kimselerin aklına gelmeyecek gelse bile cesaret edilemeyeceği düşünülen bir eylemin ilk çığlığı Diyarbakır HDP il binası önünden yükselmişti…
O gün milat niteliğinde bir gelişme yaşanmıştı Diyarbakır’da…
Tüm dünya nefesini tutup gözünü ekranlara dikmişti ve görüntülerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu… Ve kim bilebilirdi “o günün“ coğrafyayı aydınlatacak bir sivil uyanışa vesile olacağını… Sonrasında Diyarbakır’dan yükselen sesten güç alan terör mağduru diğer anneler de pek çok şehirden ve ülkeden sesini yükseltti; “bizde evlatlarımızı istiyoruz” diyerek… Ve hatta Sincarlı Anneler Diyarbakır’dan ilham alıp kendi yöneticilerine şöyle seslenmişti; “topraklarımızda terör unsurlarını istemiyoruz ve terör, evlatlarımızın üzerinden elini çeksin artık…” Evet terör örgütünün kaçırdığı evlatlarının acısıyla yüreği yanıp kavrulan anneler birer birer “edi bese” diyordu domino etkisiyle…
Kırk yıl düşünülse kimselerin aklına gelmeyecek gelse bile cesaret edilemeyeceği düşünülen bir eylemin ilk çığlığı Diyarbakır HDP il binası önünden yükselmişti… Evlatları terör örgütü tarafından kaçırılan anneler “edi bese evlatlarımızı verin” diyerek 3 Eylül 2019 da HDP’nin kapısına gitmişti ve “evlatlarımızı götürdüğünüz gibi geri getirmeyene kadar buradan kalkmayacağız” diyorlardı… Ki öyle de oldu! Dördüncü yılına giren evlat nöbeti sayesinde kırka yakın evlat annesiyle, babasıyla, kardeşleriyle, vatanıyla, devletiyle buluştu… Şu an Diyarbakır’la birlikte Van ve Hakkari’de de devam evlat nöbetine 304 aile devam ediyor…
Evlat Nöbetinin Dördüncü Yıl programında konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, özünde 45 yıldır devam eden PKK terörünün geçmişten bu yana yaşattığı mağduriyetleri anlatırken aslında 45 yılın film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmesini sağlıyordu… Gidilemeyen yollardan, çıkılamayan sokaklardan, açılamayan kepenklerden, yakıp-yıkıp-öldüren sokak eylemlerinden, yaratılan korku-tehdit-baskı ikliminde konuşamayan bölge insanından, her gün kandırılıp dağa kaçırılan onlarca evlattan bu günlere gelmiştik şükürler olsun…
Şimdi Hakkari’den Edirne’ye yurdun her santimini günün her saatinde huzurla ve güvenle adımlayabiliyoruz… Evladı kaçırılan anneler korkmuyor artık… Devletinin açtığı kollarda gerçeklere bir bir şahit olan evlatlar, dağa gidişleri sıfırlayarak dönüş dönemini yaşıyor…
Bakan Soylu’nun dediği gibi “amacımız ülkemizle birlikte komple bu coğrafyadan terörü ve başta ABD olmak üzere tüm destekçilerini silmek”… Zira terör unsurları haşere misalidir; evinizde kökünü kurutsanız dahi komşularınız aynı kararlı temizlik tavrını göstermezse zamanla haşereler ile yüzleşme ihtimaliniz vardır…
Bakan Soylu’nun zikrettiği “Kürtlüğünüz ve diliniz ile gurur duymalısınız” cümlesine müsaadenizle ben de ekleme yapmak istiyorum… Evet her birey soyundan aldığı kültürünü gururla yaşamalı ve yansıtmalı zira bu coğrafya sayısız medeniyete vatan olmuş vaktiyle… Bizler de o medeniyetlerin mirasıyız… Bu sebepten bu vatan hepimizin…
Yunus Emre’nin güzel bir sözü var dil, din, kültür zenginliğimizin doyumsuzluğuna ışık tutan…
“Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san
Dört kitabın manası budur,
eğer var ise…”
Özetle “dağın eteklerinde zirveye giden sayısız yol vardır yolcuların önüne sunulan… Ve o yollar arasında mesafeler açık gibi görünür… Lakin dağın zirvesine çıkınca tüm yollar orada birleşir… Yollar ve yol alışlar farklı olsa da varılmak istenen amaç aynıdır aslında…”
Bu anlatımdan yola çıkarak; dil de, din de, kültür de yollarımız ayrı olarak görülse de hepimizin yol alırken gözettiği tek zirve Türkiye ise; hepimiz biriz…