Burcu Esmersoy da pek çok kişi gibi Youtube’da kendisine kanal açmış. Bu kanal üzerinden, günlük hayata dair tavsiyeler verecekmiş. Pratik zeka noksanlığımıza katkıda bulunacakmış. Yeni kanalında geçtiğimiz haftalarda bir pratik bilgi paylaşmış. Küçük çanta taşımak isteyen hemcinsleri için. “Erkek arkadaşınızla birliktesiniz, cüzdana ihtiyacınız olmayabilir… Ama ne olur ne olmaz diye… Ki ben ne olur ne olmazcıyım! Mutlaka yanıma para almaya çalışıyorum ya da bir kart…” “Erkek arkadaşınızla buluştuğunuzda yanınıza para almaya gerek yok ama siz yine de alın” demiş. Bu pratiklik dehası bilgiye sonsuz yorum ve eleştiri yağdı tabii ki. Hatta ve hatta Ahmet Hakan bile neredeyse tepki gösterecekmiş, son cümlenin yüzü suyu hürmetine vazgeçmiş. Ve şunları yazmış… “Herkes cümlenin ilk bölümüne takılmış ama ben en çok “ama siz yine de alın” bölümüne odaklandım. Öyle olunca da tepki gösteremedim vallaha.’’
Şimdi aradan geçmiş haftalar, neden mi konuyu tekrar yazmak için ele aldım?Geçenlerde bir kaç kız toplandık. Malumunuz, muhabbet geldi yine erkeklere. Şöyle bir etrafımdaki dört hatunu dinledim. Sonuç; hiçbiri ilişkisi olan adama güvenmiyor. Yarım saat sonrası için bile kefil değil. Bizde hal böyle iken, Burcu neden böyle? dedim. Bu nasıl bir güven? Bu nasıl bir özgüven? Adamla buluşacaksın ve cüzdanını almama ihtimalin var. Bizim kızların neden yok?
Yediğimi, içtiğimi ödesin. Beni evime de bıraksın, beş kuruş harcamayayım. Ohh bugünü de beleşe kapatırım zihniyetinden bahsetmiyorum. Şimdi, Ahmet Hakan ve onun gibi düşünenlere esas soru! Bir kadın hangi şartta cüzdansız evden çıkar. Bir kadın tek şartta cüzdansız evden çıkar. Yanındaki adama tam anlamıyla güvenmeye başladığı zaman. “O benimle, bana hiçbir şey olmaz.’’ dediği zaman. Bu güven ve özgüvenle ancak bunu yaparız. Yani beyler oyuna gelmeyin. Size güvenmiyorsak, “çantamız ne kadar küçük olursa olsun, bir kart veya iki üç kağıt parçasını sıkıştıracak yeri, her şartta buluruz.”
Baba, her yerde
Yazmayım, yazmayım dedim. Ama artık dayanamıyorum. Bugün yine Maslak’tan Ulus’a gidene kadar sekiz kez koltuk altımı kokladım. Amacına ulaşan reklam bu olsa gerek. Kafamı sağa çeviriyorum Orhan Gencebay sırıta sırıta elindeki deodorantı uzatıyor. Sola çeviriyorum aynı resim. Valla bu kadar kendimi kokladığımı hiç hatırlamıyorum. Bir de panodaki isim Orhan Gencebay olunca, insan daha bir rahatsız oluyor. Açıkçası bir deodorant tanıtmak istesem aklıma gelecek son isim Orhan Baba olurdu. Biz alışık değiliz ki. Bu tarz ürünlerde güzel kızlar, kaslı kaslı Avrupa görselli adamları görürdük. Bir gün kalkıyoruz caddeler Orhan Baba dolu. Elinde Rexona, sırıtıyor. Sadece sokaklar değil ki. Akşam eve gittim. Televizyonu açtım, “Orhan Baba metrobüste!” Korku filmi gibi. Allah razı olsun, burunlarımızın selameti için savaş açmış. Ama keşke sen uğraşmasaydın bu ter mer işleriyle. Neyse, olan olmuş. Umarım bu gariplik her iki taraf içinde kara dönüşmüştür.
Dizi tadında
Son yazılarımı okuyanlar bilir. Yeni takıntım Trump ve Melania’nın ilişkileri. Adam onca olaydan sonra ne yapmış ne etmiş kadını kandırmış. Tam 27 gün sonra basının önüne çıkartmış. Art arda methiyeler, teşekkürler falan. “Zor günlerde yanımda olduğun için öyle böyle” diyor. Anlayacağınız Trump bol bol yalakalık yapıyor. Ama Melania hiç istifini bozmuyor. Tek kelime etmiyor. Mimikleri ise “heh yola gel, bunlar daha iyi günlerin, nektarin şurubu suratlı.’’ diyor. Bu kadın boşar bu adamı. Benden söylemesi. Şimdilik First Lady falan takılıyor. Sesi çıkmıyor.
İşin aslı astarı, ben bu çifti izlemeye bayılıyorum. Amerikan dizileri tadında valla. Her bölümde ayrı bir olay çıktı, çıkacak heyecanında. Olmaz bir yerde Trump’ı rezil etmeyeceğinin hiç garantisi yok. Trump yanında canlı bomba taşıdığından hala bihaber bence. Boşayana kadar her an tetikte olmalı. Bu kadınla uyurken tek göz açık uyunmalı. Biri uyarsın şu adamı…