Bize verilen en büyük emanet nedir diye bir soru sorsak acaba nasıl cevap alırız?

ŞAHİT LAZIM

İslam’ın Müslümanlara yüklediği görevlerden birisi de Müslümanların bütün ayıplarını örtmektir. Ebu Bekir (r.a) şöyle buyurmuştur: “Bir sarhoş görsem Allah’ın onu örtmesini isterim. Bir hırsız görsem Allah’ın onu örtmesini isterim.” Şöyle rivayet edilir: Hazreti Ömer (r.a) bir gece adeti olduğu üzere Medine’de yürüyordu. Bir adam ve bir kadını çirkin bir iş üzere gördü. Sabah olunca insanlara “Ne dersiniz? Bir devlet başkanı bir kadın ve bir erkeği çirkin bir üzere görse ve onlara had cezası uygulasa ne yapardınız?” dedi. Şöyle dediler: “Sen devlet başkanısın, takdir senin.” Hazreti Ali (keremallahu vechehu) ise şöyle buyurdu: “Bu, senin işin değil. Bu durumda sana had cezası uygulanır. Çünkü Allah Teala bu iş için en az dört şahidi şart koşmuştur.” Bu durum Hazreti Ömer’in (r.a) tereddüt içerisinde olduğuna işaret eder: Bir yönetici sadece kendi bilgisine dayanarak Allah’ın hadlerini uygulama hakkına sahip midir? Eğer onun bu hakkı yok ise bu durumda yönetici iftira atış olurdu. Hazreti Ali de (keremallahu vechehu) öyle düşündü. Yani yöneticinin kendi bilgisine dayanarak Allah’ın hadlerini uygulama hakkına sahip olmadığını düşündü. Bu hadise, bir zina dahi yapsa çirkinlikleri örtmenin, şeriat tarafından istendiğinin en büyük delilidir. Adil kimselerden dört kişinin şahitliği şart koşulmuştur. Bu, neredeyse imkansızdır. Eğer kadı zinayı kesin olarak bilse bile, bunu araştırıp açığa çıkarma hakkı yoktur. Bugün ise biz olmayan çirkinlikler yaratıyoruz, inanıyoruz ve yayıyoruz. Allah bizleri affetsin.

EMANETE SAHİP ÇIKMAK

Bize verilen en büyük emanet nedir diye bir soru sorsak acaba nasıl cevap alırız? Peki emaneti dışarıdan alanlar için bir kurtuluş var mıdır? İçindeki emanete sahip çıkamayan kişi, dışarıdan gelen yakıcı, kırıcı saldırılara karşı verilen emaneti nasıl koruyacaktır? Eminlik vasfını kendinde toplamak öyle asılı pankartlarda yazmıyor ki. O pankartlardaki sloganları toplayınca kutlanmış oluyorsak eğer seçilmiş olduğunu zanneden kişinin emaneti koruması için bir de muhafız gerekirdi ki, bu da bir işe yaramazdı. Zira muhafıza verilen kilit ve anahtar bir gün seçilmişi de o zindana kilitlerdi. Emaneti layıkıyla muhafaza etmek önce kendinden emin olmakla başlar. Kendinden emin olmayan eminlik telkin edemez. Kendini de muhafaza edemez ve halka rezil rüsva olur.

Şehri emini korumak

Şehri, halkın duaları ile almış bir emanetçinin Hak katında karşılık bularak hizmete devam edebilmesi için kendisini marifet makamına eriştirecek talimleri yapması gerekir. Bu talimler her dem kişiyi nefsin paslanmış artıklarından temizleyerek emanetin gerçek manasının parıltısını vücud aynasında tecelli etmesini görür.

Emanet Allah’ın kulunu imtihan için bir süreliğine verdiği bir kuttur. İnsanoğlu Allah’ın bildirdiği tüm güzel ahlakları üzerinde toplarsa, emanet yerinde durdukça güzelleşir, serpilir ve ondan yayılan tüm güzellikler emanetçisiyle birlikte tüm cihana yayılır. Yaratılmış var olan her şey saflığı, temizliği sever. Böyle yerden emanet kaçmaz, çoğalır bereketlenir. Emanetin sahibi elini, dilini adalet ve doğruluk üzerine bulundurursa emaneti korumuş, muhafaza etmiş olur.

Emanetin sahibi

Emanet tarafından yüceltilmek için kişi emanetin asıl sahibini asla unutmamalı sürekli hatırlamak için de gösterişsiz ibadete bağlanmalı, halkın gönlünde kalbi ile kurduğu gönül bağında biten güllerin rayihası ile her türlü fitne, fesat, kötülük, çirkinlik kokularıyla savaşmalıdır. Bir de nasılsa emanete kondum diye gevşeklik, vurdum duymazlık, adam sendecilik yapılırsa emanet kişiyi terk edip gider. Çünkü emaneti kişiselleştirmek, Allah’tan bir bütün olduğu gerçeğini reddederek asli davadan vazgeçmesi demek artık o kişinin benlik davasına inerek halkı görmediğini kanıtlar. Böylelikle de halkın duasını kaybeden emanetçinin emaneti zalimlerin eline düşer ve yeniden gönlünde hizmet aşkı yananlara kavuşuncaya dek bekler.

Olaylar karşısında

Olaylar anlayana bir ayet gibidir. Nasıl Ay ışığını Güneş’ten alıyorsa ve bunu inkâr etmek düpedüz aptallıksa, başımıza gelen olayların kendimizi hesaba çekmemiz için Güneş’in ışığına tam olarak kavuşma anını yakalamak için uyanık olmak gerektiğini anlamalıyız. Hayatta bize verilen emanetlere sahip çıkmak korumak, kendini ve nefsini bilmekten geçmektedir. Taş, toprak, evlâd, eş hülasa her şey Allah’ın emaneti olarak insanoğluna bir ömürlük ödünç verilmiştir. Bir ömürlük ödünç verilen vücudumuzun her uzvunu hayra aracılık etmesine sebep olmalıyız. Korunması için bize bırakılan her şeyin emanetçisi olarak büyük bir yükün altına girdiğimizi unutmamalıyız vesselam.

BESMELE ÇEKMEK GEREK

Yeşil kapılı ev dedemin evi; yeşil kapının üzerinde asılı küflü metal kilidi. Çocukluğumda beni hayli etkilerdi. Kapı neydi, kilit neydi, bütün kapılar neden kilitlenirdi. Neyi neyden saklanır ve kimden gizlenirdi. Öğrendim ki sonradan; kilidi açmak ve kapamanın anlamı birer mahrem eylemdi. Ev sükunet bulduğun yer, rahatladığın ve gizlendiğin bir meskendi. Eski evleri eski kapılarından dolayı sevdim ben. Metal zincirler, metal halkalar, metal tokmaklar ve metal kilitler süslerdi ahşap kapıları ve evleri. Kilit deyince açmak ve kapamayı sevdim. Bir şeye başlamak ve bitirmeyi öğrendim. Açmak deyince fethetmenin ne demek olduğunu öğrendim ben. Fatih’in Kostantinepol’ü fethetmesiyle Yeniçağ’ı öğrendim ben. Gemiler Galata’dan Haliç’e indirildiğinde, surlar toplar ve güllelerle dövüldüğünde Ulubatlı Hasanlar unutulmadı daima kalbimizde. Fatih bütün ihtişamıyla at üstünde. Mollalar, ulemalar tevazularıyla, yeniçeriler ve askerler haşmetiyle hemencecik yanında. Halk eman diiyor; Sultan Mehmed Han Bizans halkına adalet götürüyor. İstanbul Konstantinapol fethediliyor. Aaah bu kapılar yok mu beni nerelere götürüyor. Edirnekapı, Tokapı, Mevlanakapı, Azapkapı derken nerede kalplerin anahtarı?.. Miftahül kulup, kalplerin anahtarını bulup gönüllere girmek gerek. Bütün varlıklarımızdan infak edip karşılıklı sevginin değerini bilmek gerek. Size bir sır vereyem mi, işleriniz hayra gitsin mi?.. İşte o zaman her işin başı “Besmele” çekmek gerek!...

YOKLUK İLE BURUN BURUNA

Bir gün mübareklerden biri bugün yiyecek ne var diye sormuş. Hiçbir şey cevabını alınca çok şükür bugün de bir şeyimiz yok diye karşılık vermiş. Bu kıssadan hisse fakirliğe, açlığa talip olduğumuzu anlatmıyor. Ama açlık ve yokluk görmeyen nesiller ellerindekinin değerini bilmezler nankör olurlar. Bu yüzden her şeyin dört dörtlük olması gerekmiyor. Bazen hiçbir şey olmasın bırakın çocuklarınız yokluk çeksin. Susuzluk görmemiş, tıkış tıkış otobüslerde işe gitmemiş, yığın yığın çöp kokuları içinde bir şehirde yaşamamış, öyle kafelerde keyif çatmamış bir gençliğe yokluk nedir anlatamazsınız. Çocuklarımıza henüz aklı ermeden eline cep telefonunu verip, önüne de her istediğini serersek ileride bunlara ne ebeveynler ne öğretmenler ne de devlet bir laf anlatamaz. Unutmamak lazım hayvan açken, insan tokken kudurur.

BİR KEDİ BARIŞTIRDI

Mahalleye ilk geldiğinden beri bir türlü karşı apartmandaki kızlarla yıldızı barışmayan iki kız çocuğu vardı. İki sene boyunca yaz aylarında kendi kapısının önünde oynayan bu iki kız grubu bu yıl bir kedi macerası ile barıştı. Önceleri onları konuşturmaya, birlikte oynamaya hiçbir şey ikna edemezken mahallede doğum yapan bir kedinin üç yavrusundan biri dostluğa vesile oldu. Kızlar aniden o kedi için seferber oldular. Birbirilerine bir aralar gıcık olan bu iki grup kedi için ev yaptılar. Kapılarının önünde onu besleyip, seviyor, oynuyorlar. Kedi bir aya varmaz palazlanır gider. Ne de olsa sokak kedisi ama bu iki kız grubunu barıştırarak ne güzelliklere vesile oldu. Ama bunu göremeyenler de yok değil. Kedi ile oynuyorlar diye kızlara kızan anneler de var. Halbuki işin iç yüzünü bilseler!

İLETİŞİMDE ALGI

Algı oluşturmak veya algı yönetmek bir anda olan bir şey değildir. Algı yönetilmeden önce oluşturulur. Bu da belli bir periyoda dayalı bir iletişim çalışmasıdır. Önce yönetilecek olan sosyolojik taban belirlenir. O tabanın alt yapısındaki kültürel kodlara, alışkanlıklarına, hassasiyetlerine ve daha birçok şeye bakılarak iletilecek kodları almaya elverişli hale getirilir. Bu kodlar ileriye dönük manevra yaptırabilmek için o gruba tanımlanmış bir takım anlamlı mesajlardır. İşte bu mesajlar çağın araçları vasıtasıyla istatiksel olarak uygun dağılımlarla alıcıya sürekli iletilir. Algıyı yönetmek de ayrı bir süreçtir. Çünkü kitleyi sürekli manevra yaptıracak şekilde ipleri elinde tutmalı ve zamanında yön verebilmelisin. Evet! Bir de algılara teslim olmayanlar var. Zaten ne demiştik: “Seçilmiş kitle.”