Bütün kitaplar insanı toplumsal bir varlık olarak tarif ederler.

Bütün kitaplar insanı toplumsal bir varlık olarak tarif ederler. Hep bu yönüne vurgu yaparlar. Hepimiz biliriz ki tek başına yaşamayı seçmiş, ömrü boyunca her şeyden uzak kalan bir insan yoktur. Varsa da öyle bir insanı sağlıklı göremeyiz. İnsan toplumun içinde bir canlı olarak duygu ve düşünceleriyle sağlıklıdır. İnsan insana muhtaçtır ve böylelikle de insan kaçınılmaz olarak iletişim içinde olan bir canlıdır. İletişim insanın ihtiyacı olan haber alma haber verme dürtüsüdür. Medya henüz modern zamanların kavramı değilken telallar sokaklarda avaz avaz bağırırlardı. Bazen kralın, padişahın buyruğunu ilan ederler bazen de; “Duyduk duymadık demeyin. Keloğlan Padişahın kızını seviyoooorrrr” diye haber verilirdi. Tabi bu masallarda olur desek de o dönemlerin de bir magazini vardı elbette. Öte yandan normal hayatın akışında tellal neyi duyurması gerekiyorsa onu duyururdu ve kimsenin aklına da bunun yalan olduğu gelmezdi.

Gazetecilik

Haberi işlemek; anlam katmak bir medya değeri oluşturmak kısacası topluma yararlı olmak gazetecilik demektir. Ancak bugün çağdaş toplumlarda medya asli görevinden çıkmıştır. Bir düşünürün gazetenin ilk basıldığı dönemlerde “gazete insanların sabah duasıdır” demesinden sonra bugün ben de diyorum ki “yalan haberler günümüzün bedduasıdır.” Yalan haber zehirleyicidir. Yıkıcı ve tahripkârdır. Yalan haber yaftalayıcıdır. Medyada yalan haber infazdan farksızdır. Yalan haber günümüzde sosyal medya marifetiyle de çok çabuk yayılmaktadır. Aynı haberi doğrulatmak ve doğrusunu yaymak yalan haber kadar etkili olmuyor. Çünkü bir kere söz ağızdan çıktığı için oradan saçılanları temizlemek uzun zaman alıyor. Şerre değil hayra hizmet eden insan olmak ve mesleği de bu şekilde icra etmek gerekir. Son on yıldır bir vatandaş gazetecilik kavramı ortaya atıldı. Sosyal medyadan herkes haber verebiliyor. Haber vermenin ilkelerini bilmeyenlerin dedikodu yapar gibi yazıp, çizmesi toplumun yanlış haberden doğru haberi ayırt etme reflekslerini zayıflattı.

Gözüne, kulağına dahi inanma

Ayeti Kerime’de “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin arkasına düşme. Çünkü; kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan sorumludurlar” denilmektedir. İnsan olarak gözle gördüğümüzün bizi yanıltabileceğini, kulağımızla duyduklarımızın arkasındaki gerçeklerin çok farklı olduğunu da düşünmeliyiz. Biz olayın bütününe bakıp değerlendirmek zorundayız. Toplumu yaralayan, ikiye bölen ayrıştıran her türlü haber ve bilgiden derhal uzaklaşmalıyız. Fitneyi ayırt edebilecek kadar temiz filtrelere sahip olmalıyız. Özellikle gazeteciler için bunun böyle olması gerekiyor. Herkesin aynı filtreye sahip olamayacağını düşünerek şerre alet olan değil hayra götüren haberlere yer vermek gerekir. Elbette gazeteci aynı zamanda bir haberi görmezlikten gelemez, maksadını aşan yorumlar yapamaz ve eksik bilgi veremez.

Haber doğruysa haberdir

Ya yalanın, yanlışın ya da doğrunun yanındayızdır. Vicdanımızın durduğu yer bellidir. Yaptığımız iş bir fitneye de sebebiyet verebilir veya bir fitneyi de önleyebilir. İşte bu ahlak ve düstur ile doğru ve dürüst gazeteci olunur. Bugün her söz, fotoğraf, ses veya çizgi teknoloji marifetiyle şer için kullanılmaya müsait. Bu yozlaşmaya mahal vermemek için dikkatli, özenli ve insaflı olmak ona göre habercilik yapmak zorundayız. İnsanlığın aleyhine çalışan mahfillerin ekmeğine yağ sürmemeliyiz vesselam.

SOSYAL MEDYA HAVUZUNDA BOĞULMAK

Bir Clubhouse eksikti. Zaten tamamen bir internet çöplüğündeyiz. Arınmak için dağa çıkmak ve orada uzun süre kalmak gerekiyor. O hale geldik diyebilirim. Clubhouse sesli mesaj odalarının olduğu bir platform. Şimdilik android uygulamalarda yok. Clubhouse’a övgü düzenler de var yergi dizenler de. Ne önemi var! Her türlü veri teyit edilemediği sürece tehlikelidir. Üstelik sesli odalarda tıpkı fısıltı gazetesi gibi dedikodu alır başını gider. Bu işin tehlikeli kısmı. Ama birde sempozyumlar ve benzeri odalar var ve bunlar daha da gelişecek. Bunlar faydalı olabilir. Fakat provakasyona çok açık bir mecra olduğunu söyleyebilirim. Bu kadar karmaşa çok fazla değil mi? Bunları yönetebilmek, takip edebilmek insanı hayatın hakikatini aramaktan koparacaktır. Birdwatch! Bunu duydunuz mu? İnsanların yanıltıcı bilgiler içerdiğini düşündükleri tweetlere ek içerik sağlayan notlar yazmalarına izin verme seçeneğini içeren bir uygulama ama henüz test aşamasında. Bu aşama sırasında, tweetlere eklenen notlar doğrudan tweetlerde gösterilmeyecek ancak ABD'deki kişiler için Birdwatch sitesi üzerinden görüntülenebilecek. Şu an durum deneme aşamasında olduğu için böyleymiş. Nasıl ama! Bu arada ben Cluphouse’a girmedim ve girmeyi de şimdilik düşünmüyorum. Bu havuz fazla derin.

KÜÇÜK HAYALLER

En büyük hayaller cam parçalarıdır. Küçükten büyüğe çoğalır her şey. Sevgi bile nefret bile öyle. Küçük diye hor görme. Bir şey olmaz bundan deme. Cam parçası kalbine bir çizik atmaya gör; durmadan kanar. Hayalleri tuz buz eder bir küçük söz. Ama ya küçücük iki göz, nasıl da dünyayı kucaklar; hayallerden yeni bir dünya kurar. İçinde hepimiz yenilenir, çoğalırız. Küçük değil hayallerimiz. Bizi küçülten duvarlarımız. Kapılar açmalı küçükten büyük dünyalara. Küçük hayaller büyütecek bizi. Küçücük eller, el ele tutup dünyanın etrafında birleşmeliyiz. Bu küçük halkayla evreni kuşatmalıyız.

ÇEYİZLİK ARTIK GEREKLİ Mİ?

Devir değişti. Teknolojik ilerlemeler alışkanlıkları yeniden biçimlendiriyor. Hayat tarzımız; eğitimin yaygınlaşması, iş hayatı ile ilgili yeni eğilimler ve aile kurma isteği beklentisi de değişiyor. Eskiden kızlar hayata atılmadan, daha çok evde annelerini rol model olarak gören ve ilerideki yaşantılarını onların izini takip edecek şekilde yetişiyordu. Kızların evleneceklerine kesin gözüyle bakılırdı ve o yüzden evinin muhtemel ihtiyaçlarını da neredeyse çocukluktan itibaren çeyizlik hazırlayarak geçirirlerdi. Sadece gelin adayı değil; annesi, yakın hanım akrabalar dahil çeyiz hazırlamak bir gelenekti. Şehir hayatı ile birlikte bu gelenek de devam etti. Ancak şimdilerde hanımların çoğu çalışıyorlar. Çalışmasalar dahi zevk ve ihtiyaçlar değişti. Kızlar pek çeyiz hazırlamasalar bile anneler hazırlıyorlar ve bunlar kullanılmayan fazla eşya olarak yatakların altlarında yer işgal ediyor. Artık çeyizliklerin de değişerek günün ihtiyacına göre hazırlanması veya alınması gerekiyor. Daha az eşya ve gereksiz bir sürü çeyizlik; onlarca havlu, banyo takımı, dantel örtüler, fincan takımları yerine evlenecek çiftlerin ihtiyaçlarını çeyizlik olarak görmek günümüzde daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

ARTI – EKSİ

Artı

Bir öğretmen

Şanlıurfa’nın Viran ilçesine bağlı Sarıbal köyü mahallesi sakinleri koronavirüs sebebiyle normal yaşamlarından uzak kalınca tenis ile tanıştılar. Viranşehir ilçesinde beden eğitimi öğretmeni olan Yusuf Avcıbaşı sayesinde tenis ile tanışan köylüler kendi imkânlarıyla tenis kortunu yapmışlar. İlk başta köyün büyükleri tarafından çok istenmese de tenisle buluşan çocuklardaki olumlu değişimi gören büyükler zamanla izleyici olarak bu etkinliğin içinde yer almışlar. Öğretmen Avcıbaşı’nın gayret ve azmi salgınla birleşince ortaya güzel bir hikâye çıkmış. Bu durumdan haberdar olan Gençlik ve Spor Bakanlığı aynı yere kısa zamanda bir voleybol ve tenis kortu yaptırmış. Böylelikle bu gayretli çalışmaya yeni bir motivasyon eklenmiş. Çocukların yanı sıra büyüklerin de üzerlerindeki geleneksel kıyafetlerle tenis oynamaları, sahadaki heyecanlarının izleyenlere yansıması bir öğretmenin isterse güzel şeyler yapabileceğinin örneğidir. İlçede, salgın döneminde tenisin mesafeli oynanabilmesinin de avantajını kullanarak harika bir iş başarılmış. Bir öğretmen isterse güzel şeyler yapabileceğinin örneği olarak bu haftanın artılarına bu haberi eklemek istedik.

Eski

Moda istemiyorum

Aylardır evdeyiz ve çoğumuz gibi bende hiç giysi almadım, gerek duymadım. Ancak ev kıyafeti gerekiyordu ve rahat eşofman tarzı bir şeyler almam gerekti. Kumaşların çoğunun içi pamuk pamuk, beni kaşındırıyor. Ya da bilekten bağlı şeyler. Dükkân çok kalabalıktı ve sonuçta alacağım bir eşofman altı olduğu için denemeye bile gerek duymadım. Fakat eve gelip giyince ayak bileklerimi fena halde sıktığını fark ettim. Bu sefer kenarlarından dikişleri söküp, lastiği kestim. Bunu yaparken orasından burasından ipler, kumaşlar sarktı. Şimdi tekrar düzgünce dikmem gerekecek. Diyeceğim o ki; modayı bir kenara bırakalım. Ben moda istemiyorum evde giyeceğim uygun fiyata orasından burasında alengirleri olmayan bir eşofman altı. Şalvar giyeceksin aslında. Bu da haftanın eksisi oldu.

KOVİD-19 VE GELECEKTE İŞ HAYATI

İş hayatı salgın döneminde şekil değiştirdi. Ancak bunun kalıcı olup olmayacağı veya ne kadarının kalıcı olacağına dair netliğe ancak salgınla ilgili kısıtlamaların tamamen kalkmasıyla ulaşacağız. Bazı sektör iş veren ve çalışanları durumdan memnunken bazıları değil. Bize göre sektörden çok konu işveren, çalışan ve devlet ile ilgili bir çemberin içinde duruyor. Çevrim içi çalışma tarzı suistimallerin her iki taraf için de yaşanması muhtemel bir yöntem. Özellikle mesai mefhumunun olmaması sıkıntılı bir durum. İnsanların evde olması aynı zamanda iş arkadaşlarından uzak kalması motivasyonun düşmesi anlamına da gelir. Bazı sektörler için takım çalışması, etkileşim ve güçlü iletişim olmazsa olmazdır. İşverenin her an çalışanından geri bilgi istemesi; yemek saati, özel ihtiyaçlar ve ev haliyle birlikte özel durumların olması gibi faktörleri düşünülmemesi iş hayatını depresif bir duruma sokacaktır.Çalışanların her gün olmasa dahi haftanın belli günlerinde ofiste ve belli günleri de belirlenen mesai saatleri içinde çevrim içi olacak şekilde çalışılması iş etiği açısından doğru olacaktır. O yüzden şimdiden bakanlığın bu konudaki açıkları öngören, geleceğe yönelik çalışmaları gerçekleştirmesi ve doğacak muhtemel sıkıntıları tespit etmesi gerekecektir. Nasılsa uzakta çalışıyor diye sigortalı gösterilmeyen veya çalışanların diğer hakları üzerindeki bir sürü konu dijital mobinge kurban gitmemeli.