Maalesef akademik konulara da Cumhurbaşkanımızın el atması gerekti.
Maalesef akademik konulara da Cumhurbaşkanımızın el atması gerekti. Pratik ve iş bitirici bir çalışma ve icraat tarzına sâhip olduğu için, bunca üniversitenin akademik kadro ihtiyâcının çözümü için en uygun çözümü getirme konusunda adımlar atıyor. Doçentliğin önündeki en önemli engel olarak tanımlanan yardımcı doçentlik için birçok kişi “Cumhurbaşkanı yardımcı doçentliği kaldırdı” ifâdesini kullandı. Elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan da, kendisine verilen bilgi ve raporlara göre karar alıyor. Konu henüz kanunlaşıp Meclis’e gelmemesine rağmen, birçok yorum yapıldı ve yapılıyor. Ama söylenen ve yazıların çoğu, akademik kadrolarda yaşanan sıkıntılara, yükseköğretimdeki orta ve uzun vâdeli hedeflerin önündeki engellere çözüm olamıyor. Üniversitelerimiz “iknâ odaları”ndan bugüne oldukça mesâfe kat etmiş olsa da, henüz istenen seviyeye gelinmiş değil.
Sayıları 40 bine yaklaşan yardımcı doçentlerden biri olarak, maalesef son dönemde yapılan tartışmalardan önemli bir sonuç elde edileceğini zannetmiyorum. İnşallah haksız çıkarım.
Kaldırılacağı belirtilen sözlü sınav hâriç diğer engelleri aşanlar, kanunun çıkmasını beklemeye başladı. Ama daha önemlisi, konu döndü dolaştı İngilizce dil puanının indirilmesine geldi. Sanki bu mesele de halledilince üniversitelerimiz “Ivy League”de birbirleriyle yarışacak! Bu ülkede Türk dili ve edebiyatı, ilâhiyat ve benzeri bölümlerin akademisyenlerinin bile İngilizce yüzünden yıllarca doçent olamadıkları ne de çabuk unutuldu!
Orta ve yükseköğreniminin tamâmını İngilizce eğitim veren okullarda yapan biri olarak, esas meselenin gözden kaçtığını düşünüyorum. Birileri hemen ortaya atlayıp “İngilizce savunuculuğu”na başladı!
Bir akademisyenin araştırma yaparken, makale yazarken ve Türkiye’de İngilizce ders anlatırken(!) sâhip olması gereken İngilizce seviyesini ölçmekten çok uzak bir içeriğe sâhip olan akademik İngilizce sınavları, sâdece formaliteyi yerine getirmektedir.
Değil 65’ten 55’e indirilmesi, 90’a çıkartılmış bile olsa, mevcut akademik İngilizce sınavlarının dünya standartlarına uygun olduğunu söylemek çok zordur. Sâdece dilbilgisi, kelime ve okuma becerisini sınayan ama dinleme, konuşma ve yazma becerilerini sınamayan bu sınavların uluslararası kabul gören sınavlarla kıyaslanması mümkün değildir.
İngilizce olsun, çamurdan olsun
Rahmetli Prof. Dr. Hüsâmettin Aslan’ın “Epistemik Cemaat” olarak tanımladığı gruplardan biri olarak oluşan bâzı akademik gruplar, Türkiye’nin gelecek elli yılını şekillendirecek akademik kadroların kendi kontrollerinden çıkmaması için manevra üstüne manevra yapıyor.
Gazete köşelerinde kaleme aldıkları yazılarla bâzı gazeteciler, “akademik kadro geliştirme uzmanı” da olduklarını gösteriyorlar. “İngilizce bilmeyen akademisyen olur mu!” sorusunu ünlemle karıştırıp soranlar, acaba “İngilizce bilmeyen gazeteci olur mu?” sorusunu neden soruyor? Gazetecilerin de dünya basınını ve medyasını tâkip etme ve ufuklarını genişletme gibi bir sorumlulukları yok mu ki!
Sağlık turizminde elliye yakın farklı dilden hastaya hizmet veren hastanelerimiz var. Bu hastanelerdeki doktor ve sağlık personelini neden İngilizce’ye mahkum etmeye uğraşıyoruz?
“Her turist İngilizce bilir” gibi garip bir önyargı ile bir Rus turistle, bir Çinli turistle, bir Arap turistle, bir İspanyol turistle veya bir İranlı turistle İngilizce konuşmaya çalışmak ne kadar tuhaf bir şey ise, her akademisyeni de mutlaka İngilizce bilmeye zorlamak o kadar tuhaftır. Akademik yayınların çoğunluğu İngilizce olsa da, hani birilerinin dediği gibi “Yüzde 1’i bile önemsememiz” gerekmiyor mu?
Son yıllarda yabancı dil sınavlarına dâhil edilen Arapça, Rusça gibi dillerin bu soruna çâre olması da pek mümkün gözükmüyor.
Daha zor uygulamalara var mısınız?
Eğer derdiniz kalite ise, dil seviyesini test usûlü bir sınavla ölçüp doçentliğin önünü açmak yerine, bu engeli tamâmen kaldırıp doçentlik için yabancı dilde en az iki makale yayınlama zorunluluğu getirmeye var mısınız?
Bu da yetmez ama evet diyenlerin gönlü olsun diye, bir de “çeviri kitap” yayınlama zorunluluğu getirilmesine var mısınız?
Hatta iki farklı yabancı dilde yayın yapanlara daha hızlı doçent olma imkânı vermeye ne dersiniz?
Bunlara evet diyorsanız, akademik kalitenin yükselmesi için samimi olduğunuzu düşünürüm.
Ancak bunlara “ama”, “fakat”, “iyi de” ile başlayan cümlelerle itiraz ederseniz, derdinizin akademik kalite olmadığını ve İngilizce’nin hegemonyasının devâmını kendinize iş edindiğinizi düşünmekten kendimi alamam.
Bence çözüm…
Daha önce “Şu doçentlik meselesi” başlıklı yazımda söylediklerimi burada özetleyeyim. İngilizce veya diğer yabancı dil sınavlarındaki puan tartışmaları bir tarafa, bu konudaki kalıcı çözüm, doçentlik ve profesörlük atamalarında, özellikle vakıf üniversitelerinde, enstitülerin yetkili kılınmasıdır. Akademik açıdan daha kritik bir sıfat olan doktora mezuniyetinde yetkili olan üniversite enstitüleri, bu konunun da altından kalkabilir. Devlet üniversiteleri için de şeffaf bir sistem oluşturulabilir.
Bir soruyla bitireyim
İngilizce sınavında puanın düşürülmesine rahatsız olanlara soruyorum. Dünyânın merkezi Doğu’ya kayarken, uluslararası ilişkiler, uluslararası ticâret, uluslararası lojistik gibi bölümlerden Rusça, Çince, Hintçe, Arapça, Farsça ve Afrika dillerinde eğitim verilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?