Hayatta yalpalamak, sağa sola savrulmak, tökezlenip düşmek de var ayağa kalktıktan sonra yine düşmek yine kalkmak var.

Hepsi insana dair ve hepsi bizi güçlendiren, mücadele azmimizi ortaya çıkaran tecrübelerdir. Her an yeniden başlayacakmış gibi hayatta kendini diri tut. Kararlı ol. Bu sözler aklımızdan çıkmazsın. Çünkü biz insanoğlu olarak yenilenme gücüne sahibiz. Hücrelerimize bile inancımızla hükmedebiliyoruz. Hastalanacak gibi olurken bir anda kendimizi inancımızla diriltebiliyoruz ve hastalığın eşiğinden dönebiliyoruz. Öyle değil midir? Bağışıklık sistemimizi yüksek tutmak için çalışmak, azim ve inanç gereklidir.

İnsan birlik için vardır

İnsandan topluma doğru uzanan katman katman bir yapı var. İnsan bir tarafı ile yalnızken bir tarafı ile de toplumun bir bireyidir. Bu iki yönlü bir ilişki içinde insan kendini nasıl konumlandırıyor, nereye koyuyor bunu biliyor mu? Sadece yemek içmek, vur patlasın çalıp oynamak için bir arada değiliz. İnsan bir başkasına değmeden değer yaratamaz. Aynı zamanda da bir başkasının hayatına değmeden de hayat değmiyor yaşamaya. Her birimiz koskocaman bir birlik için yaratılmışız bunu görüyoruz aslında ama fark etmeden geçip gidiyoruz hayatın içinden.

Boş vermek en iyisiymiş

Hiçbir harama bulaşmadan sapa sağlam ayakta kalabilmek için dirayetli bir şekilde karara yürümek lazım. Ancak karar almak, hedef sahibi olmak günümüzde neredeyse ütopik bir şeymiş gibi bakılıyor. Zaten her şeyi yönlendiren bir sistem var ve gönüllü olarak o sistemin bir parçası olmanın büyük özgürlük olduğuna inandırıldı. Öyle ya istediğimizi nasıl yapacağız? Sistem dışında bir hayatı tercih etmek mümkün mü? Değilse kendimi eğlenceye veririm. Ulvi amaç da neymiş. Bunlar eskilerin destanlarında bir kelime olarak antika pazarında satışa verildi. İsteyen alırsa onu da hatıra diye saklar ancak. Böyle bir uyuşturulmuş ortamın içindeyiz adeta. Ne yaparsak boşmuş. Boykot işe yaramazmış. Nasılsa birileri o markaların hisseleri düşmesin diye kompanse edecektir. Ne diye uğraşayım ki? İşte bu hastalıklı düşünceyi her yere sirayet ettirdiler. Sonuç antidepresan satışlarının artması.

Çıkmak zorundayız bu çukurun içinden

Nesillerimizi kendi icatları ile uyuşturmayı başarmış görünüyorlar ama panzehiri hala bizde. Akıl ve maneviyatını güçlü tutacak ve bu iki değerden yükselecek olan bir nesli kimse alt edemez. Panzehiri üretmekte geç kalmış olduğumuzu da düşünebiliriz. Ama zararın neresinden dönülse kardır. Kökün bizde olduğunu söylemeliyim. O kök her derde deva. O kökten türetilecek her ilaç neslimize de bize de büyük şifa olacak bu aşikâr. Yeter ki biz inanalım. Aşmayalım ve şaşmayalım. İnancımız taşıdığımız değerlerdir. O yüzden hepimiz değer yüklediğimiz şeylere bir bakalım. Hangilerinden kurtulmalı hangileri ile yola devam etmeliyiz. Kök inancımız bize ne söylüyor? Çocuklarımıza ve gençlerimize sadece bunu anlatalım ve gösterelim yeter.

Eğitim sistemi

Bunun için de eğitim sistemimizde kökten değişiklikler gerekiyor. Artık zamanın ruhuna uygun olmayan bu antika üretim sisteminden kurtulmanın zamanıdır. Ben devletimizin aklının bunu bildiğini biliyorum ama zamanı henüz gelmemiş olabilir. Çünkü kadrolarımız yetersiz görünüyor. Yeni yetiştirilen öğretmenlerimizle kökten yapılacak değişiklikler gerekiyor.  Dirayetli, kararlı ne istediğini bilen sorgulayan, mutlu ve coşkulu nesillere ihtiyacımız var. Her an keşfederek hayret duygusunu diri tutacak nesillerimizi bekliyoruz vesselam.


16 Satır-1

Baharım umudum

Baharı bekliyorum bu kez hüzünle. Yeşerecek biliyorum yapraklar, açacak kiraz dalları beyaz beyaz. Kırlarda papatyalar, yabani çiçekler yolumu gözleyecek. Bu kez yalnız gideceğim, o gün geldiğinde. Aynı ağacın altında durup, ışığın gökyüzüne attığı renkleri yakalayacağım, içimdeki hüzünle. İçim acıyarak, uzun bir şarkıya başlayıp, hiç bitmeyecek sandığım bir bestenin son nakaratını ben söyleyeceğim. Bu kez yalnız. Belki de son kez. Ben kanarım biliyorsun baharın güzelliğine, umuduna. Her bahar kandığım gibi bu bahar da kanacağım. Senin yokluğunda bile baharın umudu yeşertecek biliyorum içimdeki yaşam sevincini, yeniden ve yeniden. Bende bitmeyen bir beste kâh fısıldanırım kâh bağırarak zıplayarak viranelere seslenirim. O hüzün bana ait. Ben hüznümden de yeşertirim baharı yeter ki bana emanetin olan umudu diri tutup, saklayayım. O benim hazinem. Sırrı sureti ebediyette kadar saklı emanetim.


Artı

Suriyeli öğrenci

Suriye’de son yaşananlarla birlikte bir ülkenin gaddar yönetimden kurtulduğuna sevindik. Dönemin başından beri fakültede her seferinde masamda suyumu eksik etmeyen Suriyeli bir öğrencim var. İlk derste ben yanıma su almayı unutunca ve öksürük krizim tutunca bana hızlıca su yetiştirmişti. O günden beri Ahmed her derste suyumu getirmeyi adet edindi. Ben de bundan memnun olduğu için izin veriyorum. Şimdi Suriye özgür gidecek misin diye sorduğumda. Hocam gidemem sizin suyunuzu kim getirecek dedi bana. Hepimiz insanız ve birbirimizi ne kadar anlayabiliyorsak daha da çok insan oluyoruz.

Eksi

Öğretmenin tavrı

Öğretmenlerin aldığı eğitim içerisinde hayat boyu öğrenmede iletişim teknikleri mutlaka sürekli yer almalı. Çünkü öğretmenler zaman içinde yeni gelen nesillerin davranışlarını anlamaları, analiz etmeleri konusunda yenilikçi yaklaşımlara vakıf olmaları gerekiyor. Bilhassa hala görevde olan ve son on, on beş yıldır hızlı değişen ve evrilen nesli anlamayan öğretmenlerin iletişim dillerini değiştirmeleri gerekiyor. Bir öğretmen ne olursa olsun ne kadar yanlış bir şey ile karşılaşsa dahi ‘senin kafanı duvara çarparım’ diyemez. Bu tavır bir öğretmen için eksi nottur. Kendini


Almanya’daki Suriyeliler dönecek mi?

Alman Ekonomi Enstitüsü bir rapor yayımlamış. Şu an Almanya’daki Suriyeli nüfusun yüzde 42’si istihdamda. Çünkü geri kalanı eğitimde. Suriyelilerin meslek dağılımı Almanya’da şu şekilde: Doktor 5binden fazla, 2160 hemşire, 2100 inşaat mühendisi, 1570 sıhhi tesisat iklimlendirme. Dönmeleri halinde aslında çok da fazla olmayan bu sayıların bile Almanya’nın yaşlı nüfusu için çok önemli. Bu durumda yeni bir göç trafiği de olmadığına göre Almanya bunu nasıl yapacak? Hali hazırda birçok alanda çalışacak insan bulamayan Almanya’nın önündeki bu soruna dikkat çekmesii boşuna değil.  Ayrıca Almanlara, Suriyelilerin ülkelerine döneceğini düşünüyor musunuz diye sorulmuş. Yüzde 13 gidecek, yüzde 78 gitmez, yüzde 9’u da bilemiyorum demiş.

Benden duyurması; bizimkilerin Almanya’ya kendilerini kazandırmaları (!)için işte bir fırsat. Anti parantez Almanya’da ve Avrupa’da durumlar çok da güllük gülistanlık değil. Almanya’daki akrabalarım şimdiden başka ülke alternatifleri üzerinde düşünüyorlar. Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda bu ülkeler arasında en başta duruyor. Bir kısmı da Avrupa’da işlerin daha da kötüleşmesi halinde Türkiye’ye dönmeyi planlayacaklar. Farkındaysanız İngiltere hiç yok listede acaba neden?


Zarif Direniş

Özellikle 7 Ekim tarihinden beri İsrail terör örgütünün yaşattığı ve dünyayı da tehdit eden saldırılarına insan olan tepki göstermeden durulamazdı. Duramadık da zaten. Bu yüzden o günden beri halk kitlelerinin oluşturduğu farklı grupların eylemlerine şahit olduk. Bu eylemlerde yer yer bulunduk da. Eylemler çoğunlukla slogan atarak, yer yer hislerin de getirdiği aşkınlıkla yükseldi, ses getirdi. Bir yığın halinde de gözükse bu kalabalık grupların eylemleri gerekliydi ve hala da gereklidir. Bu eylemler insani ve vicdani bir tepki koyma meselesidir. Benim de içinde bulunduğum ve bu terör devletinin saldırılarının başladığın günlerden beri Birleşmiş Vicdanlar Hareketi olarak Üsküdar’da slogan atmadan sadece Valide Sultan camiinin önünde durma eylemleri yapıyoruz. Bir katılımcımız bu eylemi adlandırmış ve belki de benden yola çıkarak vahşete karşı zarif direnişimize bereket dileklerini sunmuş. Bu tabir yani ‘Zarif Direniş’ tabiri çok etkiledi beni ve sayfaya taşımak istedim. İnsanlık böylesi bir vahşete tanık olurken en büyük silahımız olan inancımızın sahibi yüce Allah’a olan sonsuz güvenimizden dolayı zerafetimizle karşı durmaya devam edeceğiz. Çünkü o büyük zaferler ‘Filistinlilerin gülüşü’nde saklı. Bu gülüş, şeytana, ‘ben Allah’ımdan eminim’ demenin bir iç huzurudur.

Bu arada hala İsrail teröristlerinin hayattan kopardığı ABD’de yaşayan Türk aktivist Ayşenur Ezgi Eygi hakkında soruşturma açılmadı. Oysa ilk günlerde yaptıkları açıklamalarda konuyu araştıracaklarını bir ABD vatandaşının zarar görmesinin kabul edilebilir olmadığını söylemişlerdi. Gerçi biz bu lafların her zamanki gibi geçiştirme olduğunu biliyorduk.


Meslek liselerindeki müfredat

Geçen sene milli eğitim müfredatındaki sadeleştirmenin öğrenciye yansımasını görmek, ölçmek bir süre alacaktır. Ben en azından kızımdaki yansımasını alabiliyorum. Olumlu olduğunu söyleyebilirim. Ancak meslek lisesinde okuyan bir öğrenci için yine de seçtiği meslek grubuna göre bazı derslerin gereksiz olduğu aşikâr. Moda tasarım okuyan bir öğrencinin kimyayı; boya, kumaş, tekstil ve ilgili ne varsa alanla ilişkili olarak bağlantılı bir şekilde okumalı. Moda tasarım okuyan birine biyoloji dersi zorunlu olmamalı. Ama sağlık meslek lisesindeki biri için elbette zorunlu olmalı. Matematik, fizik dahil meslek liselerinde mesleğe uyarlanmalı. Bu elbette ekstra bir külfet ve alt yapı gerektiriyor. Ama bunu böyle yapmazsak öğrenci yine gereksiz bilgiyle şişiyor ve ana alanına daha az zaman ayırıyor ya da gereksiz ders yorgunu oluyor. Öğretmenleri de ilgili alanlardan mezunlara öğretmenlik için kapı açılarak verilebilir. Bu konuda özel bir hazırlık var mı bilmiyorum. Sırasını bekliyor olabilir.

Kalbi Iletisim 1024X512 (1)


Bu kadar bilgi varken nasıl da cahil kaldık

Doç. Dr. Işıl İlknur Sert

Hayatımızın hangi döneminde bu kadar çok bilgi ile iç içeydik? Yemek tarifleri için defter tuttuğumuz günler çok uzakta kalmadı. Araştırma yapabilmek için ansiklopedi karıştırdığımız ya da yurt dışından kitap, makale getirtmek için uğraşıp durduğumuz günler hemen çok yakında 1990-2000 yılları arasındaydı; hatırlayın. Bilgiye ulaşmak ne kadar zordu. O günleri mutlulukla anan ve özleyenler acaba cehalet mutluluktur demeye mi çalışıyor? Bu sözün kökeni için de çok şey söylemek mümkün ama günümüz insanı bu hızlı çağda ayakta durmak istiyorsa ilmi Çin’de de olsa gidip aramalıdır.  Arayıp bulmak da yetmez, doğru bilgiyi seçebilmeli, içselleştirmeli ve hayatında kullanabilmelidir.

Bu kadar bilgi varken araştırma yapmayan, sorgulamayan, akıl yürütmeyen; fotoğraf ve video çekip beğenilme ihtiyacını gideren bir gençlik ile karşı karşıyaysak bir yerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz demektir. Günümüzdeki eğitim şeklinin yanlışlarla dolu oluşunun farkında mıyız? Eğitim kişiye özel olmak durumunda. Sistem buna izin vermiyor olabilir. Bireysel çabalarla bunu desteklemek gerekiyor. Sınıf ortamları eğitim için o kadar ideal şartlar sunmuyor bize. Gerçekçi olalım. Alternatif metotlar düşünmeye ihtiyacımız var.


Eğitim bilimleri, öğretim yöntemlerini şöyle sıralar: Anlatma yöntemi, tartışma yöntemi, örnek olay yöntemi, problem çözme yöntemi, bireysel çalışma yöntemi. Sınıflarda anlatma yöntemi dışında hangisini gördük? Eğitim bilimleri, öğretim tekniklerini ise şöyle sıralar: soru-cevap, beyin fırtınası, oyunlaştırma, vaka çalışması, grup çalışması, gösterim, eğitim koçluğu (yetiştiricilik). Mesleğini, seven öğretmenlerin bireysel çabasıyla neredeyse kendini tek tek öğrencisine eğitim koçluğu yapacak şekilde adamış iyi örnekler dışında hangi tekniğin yaygın uygulandığını gördük? Soru-cevap mı? Öğrenciler soru sorabiliyor mu gerçekten?

İnsanımız düşünmeyi öğrendi mi?

Belki de kilit konu düşünmeyi öğrenmek ve düşünmeyi öğretmek. Bu konuda yazılmış çok eser içinde insanın düşünmesi kadar yaparak öğrenmesi de anlatılıyor. İnsan bilgiyi denemeden, hayatına geçirmeden anlayamaz. Bu konuyu bütün öğretmenlerimiz biliyor. Ancak neden uygulamıyorlar? Kolay olan yol bu değil çünkü. Sınavlar neden test usulü? Test işaretleyerek sınav yapmak çok kolay da ondan. Amaç insan yetiştirmek değil, insanları elemek. Çok şükür ki bu yolda adımlar atılmaya çalışılıyor bu sefer de ezberci eğitimle yıkanmış zihinler düşünmeyi öğrenemediği için bocalıyor ve yorum yapılacak açık uçlu soruları eleştiriyor.

Neyi istiyoruz? Bizim yerimize düşünecek bir yapay zekâyı mı?

Yapay zekâ ile kişiye özel modüllerin oluşturulacağı bir eğitim sistemine doğru ilerlediğimizi düşünüyor musunuz? Öğretmen ve kitaplar ortadan kalkmayacak sadece şekil değişecek. Bu ezberci ve testle değerlendirme ortamında öğretmen, veli, çocuk, toplum hep birlikte buna hazır olduğumuzu düşünüyor musunuz?  Sahi, düşünmeyi unuttuk mu yoksa? Gerçek anlamda düşünüyor musunuz? Düşünmeyi yapay zekâya mı bıraktınız?

Gençlerimiz eğitimden soğuyor. Herkes öğretmenden yana şanslı değil. Yenilik yapan öğretmenin de zorluklar yaşadığı aşikâr. Yenilikçi öğretmenlerin önü ezberci eğitimi savunan meslektaşları tarafından kesilmese, adeta Ölü Ozanlar Derneği'ndeki öğretmen John Keating'in yaşadıkları onlara yaşatılmasa belki bugün daha farklı bir yerde olurdu eğitim sistemimiz. Siz deyin nice Çalıkuşlarımız var, ben diyeyim nice kadın ya da erkek Keatinglerimiz var. Ama nereye kadar özveride bulunabiliyorlar? Ekonomik sıkıntıları bir yana bırakın, mesleğini gerçek anlamda uygulamaktan bahsediyorum. Okul değiştiren, kendine yeni bir okulda yer bulmaya çalışan yenilikçi çok öğretmen tanıdım. Onlara da selam olsun.

Çocuğu okula göndermemek de çare değil. O sınıf ortamını herkes yaşamış olmalı. Toplumdan soyutlayamazsınız çocuğu. Bu noktada anne ve babanın desteği çok kıymetli. Anne ve baba çocuğu karşısına alıp konuşabilmeli. Çocuklarımızı tanımıyoruz. Karşımıza alıp konuşmuyoruz. O ne hissediyor O ne düşünüyor? Biz de anne ve baba olarak kendimizi onlara açıkça ifade etmiyoruz. Biz de düşünmüyoruz çünkü.

Anne ve baba olarak biz kendimizi eğitmeliyiz. Bu iş öğretmene emanet etmekle de bitmiyor. Bilginin her yerde olduğu bir dönemde öğrenmekten bu kadar uzak anne ve babalar bu toplum için tehdittir. Asıl sorun ailedir. Orada konuşma ortamı ortadan kalkınca eğitimde de sorunlar oluşmaktadır.

Size çözüm sunayım mı? Kütüphane ortamında atölyelerle, kitaplarla, elektronik kaynaklarla yapılacak eğitimlerle sınıf ortamındaki toplu öğrenmeyi bireysel öğrenmeye çevirebiliriz. Öğretmen, aile ve kütüphaneci iş birliği yapmalıdır. Kütüphanelere aileyi bir bütün olarak çekebilmeliyiz. Bu halkada hep kütüphaneci unutuldu. Kütüphaneciler olarak artık sayımız daha fazla. Tavsiye benden. Nasıl yapılacağı da eğitimcilerin çağdaş eğitim bilgisine ve hayal gücüne kalmış.

Bu kadar bilgi varken cahil olmamanın yolunun nereden geçtiğini yapay zekâ düşünmesin, siz düşünün.