Bir tarafta muhalefetini çirkinleştirmeden sürdüren fakat konu terör olduğunda, darbe olduğunda, vatanın ve milletin selameti olduğunda kendi tabanından gelecek endişelere bile aldırmadan birlik ve beraberliğin yanında duran Devlet Bahçeli…
Bir tarafta muhalefetini çirkinleştirmeden sürdüren fakat konu terör olduğunda, darbe olduğunda, vatanın ve milletin selameti olduğunda kendi tabanından gelecek endişelere bile aldırmadan birlik ve beraberliğin yanında duran Devlet Bahçeli…
Bir tarafta da partisinin her türlü siyasi ikbali layık gördüğü fakat tatmin edemediği, en gerekli zamanlarda susup en kritik zamanlarda şaşırtıcı ve tribün hedefli beyanatlarıyla dikkat çeken Abdullah Gül…
Siz olsanız Recep Tayyip Erdoğan’ın yerinde…
Ne hissedersiniz?
İnsani açıdan baktığınızda dramatik bir tablo.
Siyasi açıdan ise gayet alışık olduğumuz…
Çünkü bir zamanlar bu ülkenin otellerinde milletvekili alınıp satılırdı… (Yaşı yetmeyenler; bknz: Güneş Motel Olayı)
Fakat, siyasete yeni bir anlayış ve dinamizm ile atılan AK Parti kadroları için durumu değerlendirecek olursak, hiçbir küskünün veya muarızın durumunu haklı çıkaracak sebep bulamayız.
Çünkü bizim anlayışımıza göre partisi tarafından hem bakan, hem başbakan ve hem de cumhurbaşkanı olarak taltif edilen Abdullah Gül varsayalım ki, bugün çizdiği küskün/ muhalif/ anlaşılmaz tavırları için haklı sebeplere sahip olsun.
Eğer seni, hem halkın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olan ve hem de siyasette kader birliği ettiğin dava arkadaşın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı çıkmaya zorlayan sebeplerin varsa bunları neden gizliyorsun?
Çıkıp dersin ki, “Buraya kadar arkadaş. Ben şu, şu, şu yanlışların altına imza atamam. Ve bu yanlışları siyasi ahlakım gereği halkımla da paylaşırım!”
İşte o zaman alternatif olabilirsin.
Veya yine küskünlüğünü izhar eder fakat köşene çekilirsin, suskunluğun asaletin olur. Millet de “Demek ki kırıldığı bir şey var. Fakat devletin ve milletin selameti için susuyor!” der…
Fakat susmuyorsun ki…
Konuşulacak yerde susuyor, susulacak yerde konuşuyorsun.
Onun için Gül, hem kendini, hem de yolunu temizlediği kim varsa, baştan mağlubiyete mahkum ediyor ve üstelik milletin gönlündeki yerini zedeliyor.
Aynı kabul edilemez duruma sahip olan isimlerin bir araya gelmesi de bir güç oluşturamaz. Aksine eleştiriye konu olan siyasi şehvetin altının daha kalın olarak çizilmesini sağlar bu arızalı birlik.
Recep Tayyip Erdoğan’ın yalnızlığı fakat millete sırtını dayaması ve Devlet Bahçeli’nin bu duruma omuz vererek tahkim etmesi karşısında, Pentagon+ Kraliçe+ Fetö+ Akşener+ PKK+ Doğan Medya+ Gül ve şürekası+ sürpriz aday= Kasımpaşa formülü işleyecektir.
Bunu vasat bir zekaya sahip olan herhangi bir kimsenin görmemesi mümkün değil.
O zaman ne oluyor?
Veya ne olacak?
Saldıracaklar…
Her türlü…
Sözde bilim adamı çıkıp Fatih’e hakaret edip milleti gerecek.
Sözde medya yabancı fotoğraflarla çocuk yaşta evlilik yalan haberleriyle iftira edecek…
Sözde din adamları aptal/ salak oryantal figürlerle sözde ezber bozuyoruz tripleriyle akaidimize saldırıp reflekslerimizi yoracak…
Zaten ekonomik saldırıların haddi hesabı yok…
Arkasından zaafa düşmüş AK Partili siyasilerin bel altı kasetleri servis edilecek…
Bilmiyorlar ki, evet hem hırsızlığın ve hem ahlaksızlığın bizde bir karşılığı vardır fakat zafiyettir ancak ihanet karşısındaki öfkemiz zafiyet tanımaz…
Misal Deniz Baykal…
Baykal’ın yanlışını, ona kurulan kahpe tuzaktan daha büyük görmedik hiçbir zaman…
Misal MHP’lilere kurulan tuzak…
Sonuç, MHP temizlendi.
Dolayısıyla AK Parti’nin temizlenme sürecine katkıda bulunur her kaset…
Yani…
Milleti ahmak zannetmesin kimse…
Hal-i hazırdaki tabloyu millet aynen böyle okuyor.
Ve yeni bir İstiklal Savaşının içindeyken, kimin nerde durduğunu not ediyoruz.