Bugün sizlerle demokratik yönetimlerin karşılaşabileceği ve karşılaştığı problemler ve demokrasinin zaafları üzerine görüşlerimi paylaşacağım.

Her şeyden önce herkesin 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlarım. Ülkemizin bir imparatorluğun külleri arasından yeniden taze bir Cumhuriyet olarak doğmasının sebebi olan Büyük Zafer’in komutanlarından erlerine kadar bütün gazi ve şehitlerini rahmet ve şükranla yad ederim.

***

Bugün sizlerle demokratik yönetimlerin karşılaşabileceği ve karşılaştığı problemler ve demokrasinin zaafları üzerine görüşlerimi paylaşacağım. Özellikle Soğuk Savaş sonrası dünyasında bütün kavramlar birbirine girdiği gibi demokrasi ve demokratik toplum hakkında da insanların kafasında kavram kargaşası oluştu. Bu durum, özellikle son yirmi yılda, sadece ülkemizde değil hemen hemen bütün dünyada geçerlidir. Yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, her türlü ahlâktan arındırılmış siyasi hedefler güden bir muhafazakâr popülizm, yükselen lider kültü hep bu kavram kargaşasının göstergesidir. Burada sorulacak daha net sorular şunlar olabilir: Demokrasiler neden teoride olduğu gibi işlemiyor, kusurları demokrasiden mi kaynaklanıyor ya da toplumdan mı? Demokrasinin yapısal zaafları var mı? Demokrasi gelişmiş ülkeler de farklı, gelişmekte olan ülkelerde farklı mı işler? Küresel kapitalizm demokrasileri bozdu mu? Bu sorulara cevap vermek tabii ki zordur. Çünkü yaşanan sorunlar çok yönlü ve karmaşıktır. Bu yüzden ayrıntılı bir açıklama binlerce sayfalık bir kitapla cevaplanabilir. Ancak burada belli bir şablonla ilerleyebilirsek ve temel bazı noktalara yoğunlaşırsak genel bazı sonuçlar elde edebiliriz.

DEMOKRASİNİN TANIMI

Demokrasi antik Yunanca “halk yönetimi” anlamına gelen bir kavramdır ve yönetimin mutlak olarak veya kısmen halkın iradesine dayandığı yönetim sistemlerinin ortak adıdır. Halkın (yani ilgili devletin vatandaşlarının) yürütme ve yasamaya dair kararları belirleme ve uygulama hakkına sahip olduğu demokrasiler “doğrudan demokrasi”, yasama ve yürütme için seçimle belli bir süre için gelen temsilcilere yetki verildiği demokrasiler de “temsili demokrasi” olarak adlandırılır. Pratikte bütün demokrasiler temsili demokrasidir çünkü doğrudan demokrasi ancak antik Yunan site devletleri veya bugünkü apartman yönetimlerinde olduğu gibi çok küçük topluluklarda uygulanabilir. Bütün dünya siyaset tarihine bakıldığında, temsili demokrasiler de halk ile halkın seçtikleri arasındaki yetki paylaşımı zaman içinde değişirken, farklı ülkelerde bu değişimin hızı ve yönü farklı olmuştur. Günümüzde demokrasinin temel dayanakları arasında toplantı özgürlüğü, yönetime ortaklık, mülkiyet hakları, inanç ve düşüncelerini ifade özgürlüğü, kapsayıcılık ve eşitlik, vatandaşlık şuuru, halkın rızası, serbest seçimler, girişim, inanç ve düşünce özgürlüğü ve azınlık haklarının güvence altına alınması sayılabilir.

Demokrasilerde en önemli kurallardan biri karar alma süreçlerinde ve temsilcilerin seçiminde çoğunluk kuralıdır. Basit çoğunluk oy verenlerin yarısından bir fazlasını kararın alınması için yeterli görürken, kimi durumlarda üçte iki veya dörtte üç gibi nitelikli çoğunluk aranır. Burada amaç alınan kararlarda ve yapılan seçimlerde toplumun mümkün olan en büyük kısmının kapsanmasıdır. Ancak modern demokrasinin farkı yönetim hakkını çoğunluğun temsilcilerine verirken, aynı zamanda, iktidarı kanunla sınırlaması ve siyasi azınlığın, yani muhalefetin, haklarını da garanti etmesidir. Bu nokta demokrasinin en kırılgan noktalarından birisidir. Eğer iktidar, yani siyasi çoğunluk, kanunlarla sınırlandırılmazsa, o zaman, bir çoğunluk diktatörlüğüne dönüşebilir. Çoğunluk diktatörlüğüne engel olmanın yolu da özgür basın ve bağımsız yargıdan geçer.

DEMOKRASİ HAKKINDA ELEŞTİRİLER

Madem demokrasiyi tanımladık bilelim ki demokrasi, “olabilecek en az kötü” rejimdir. Daha farklı bir açıklama ise “demokrasinin herkesin tercihlerinin bir ortalamasını” yansıttığıdır. Buna göre demokratik süreçlerle alınan kararlar kimseyi yüzde yüz mutlu etmeyeceği gibi kimseyi de yüzde yüz mutsuz etmez. Başka bir deyimle demokraside herkesin kendi bireysel taleplerinden belli oranda taviz vermesiyle toplumsal ortak kararlara ulaşılır. Hal böyle olunca, yani demokrasiler hiçbir açıdan kusursuz olmayınca, ister istemez eleştiriler de yapılmıştır. Aşağıda sırasıyla bu eleştirilerin en önemlilerine değineceğim.

Kitlelerin rasyonel kararlar alamaması - Ayak takımının hükümranlığı

Bazı sosyal bilimciler insanların teoride varsayıldığı gibi rasyonel / akılcı kararlar alamadıklarını, aksine, bireylerin kitlelere uyum gösterdiklerini ve kitlelerin de çoğu zaman yoğun ve çarpıtılmış duygularla hareket ettiğini söylemektedirler. Demokrasinin ana birimi olan siyasi partiler de hitap ettikleri seçmen kitlesinin kolektif duygularına hitap etmeyi (kin, korku, dini inançlar ve geleneksel değerler) ve bu duygular vasıtasıyla bu kitleleri yönlendirmeyi daha kolay ve pratik bulurlar. Sonuçta demokrasi birbirlerine duygusal olarak yabancılaşmış kitlelerin birbirine düşmanlıkları çerçevesinde işlemeye başlar. Toplumsal birlik ve ortak ülkü kaybolur. Bu görüşü savunanlar toplumun birliğinin ve ülkü ortaklığının toplum içindeki görüş ve yaşam tarzı farklılıklarının en aza indirilmesi ile gerçekleşeceğini savunurlar. İktidarda olan siyasi güç, bu görüşü savunuyorsa, kendi tanımladığı bir kültürel değerler manzumesini, kendi örnek aldığı bir yaşam tarzını ve yine kendi belirlediği bir örnek vatandaş tipini toplumdaki herkese dayatarak kabul ettirmek ister.

İnsan doğasına aykırılık

İtalyan iktisatçı Vilfredo Pareto’ya ve yine İtalyan siyaset bilimci Gaetano Mosca’ya göre insan toplumlarının sosyal evrimi her toplumdaki üst düzey elitler vasıtasıyla gerçekleşir. Bu anlamda teorideki demokrasi hiçbir zaman sosyal evrim sürecini desteklemez, çünkü elitler azınlıkken sıradan insanlar çoğunluktur. Gerçekte demokrasi olarak tanımlanan yönetimler aslında birer elit oligarşisidir. Ülkenin yönetimi elitlerin elindeyken, seçimlerle elitlerin kararları halka onaylatılır. Yani aslında demokrasi bir aldatmacadan ibarettir. Bu haliyle teoride bahsedilen demokrasi insan doğasına aykırıdır. Bu görüşü savunanlar, başta adı sayılan iki İtalyan aydın olmak üzere, demokrasi yerine totaliter ve korporatist yönetimleri tercih ederler. Faşizmin İtalya’da ortaya çıkmasında bu gibi görüşlerin çok katkısı olmuştur.

İlerlemenin yavaşlaması

Özellikle kapitalistleşmede geri kalmış ülkeler için demokratik yönetimlerin karar alma mekanizmasının kalkınma için gerekli yatırımların yapılması ve stratejilerin geliştirilmesi açısından yavaş kaldığı eleştirisi getirilmektedir. Demokratik yönetimlerin hem yasama hem de yargı tarafından denetlenip sınırlandırılması, bazı durumlarda kararların iptal edilmesi kalkınma sürecinin yavaşlamasında birinci etken olarak bazı iktisatçılar tarafından gösterilmektedir. Son yirmi yılda bütün dünyada (hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde) yükselen popülist siyasi akımlar, demokratik kontrol ve denetim mekanizmalarını “yürütmenin ayak bağı” olarak tanımlamaktadırlar. Mantık aynı mantıktır. Bu gibi görüşleri savunanlar totaliter bir rejim olan Çin’i, 1990’lara kadar yarı demokratik bir rejim olan G.Kore’yi örnek göstermektedirler.

Siyasi istikrarsızlık

Demokrasiye getirilen en temel eleştirilerden biri de demokrasinin farklı görüşlere dayanan, farklı sınıf ve zümrelerin temsil edildiği, doğası gereği toplumsal çatışma ve siyasi istikrarsızlık üreten bir rejim olduğudur. Bu ise vatandaşların özgürlükleri artmasına rağmen ülkenin milli güvenliğini tehdit eden bir süreç doğurabilir. Bu görüşü savunanlara göre bireylerin özgürlükleri ve hakları toplumun güvenliği ve devletin bekası yanında ihmal edilebilecek önemsizliktedir. Yaşı 45 üstü olanlar hatırlayacaktır: 1980 darbesi sırası ve sonrasında darbe lideri Kenan Paşa mütemadiyen “huzur ve güven ortamından” bahsetmekte ve insan hakları ihlallerini bu şekilde meşrulaştırmaktaydı.

Sonuç

Tarih boyunca halk oyuna dayanarak iktidara gelip kendi şahsi ve keyfi idaresini kurmaya çalışan örnekler gözlemlenmiştir. Gaius Julius Caesar, Napoleon Bonaparte, Benito Mussolini, Adolf Hitler ve onlara göre daha yumuşak olmakla birlikte Kenan Evren. Bu şahsiyetlerin demokrasiye karşı tutumlarını oluştururken ve daha istikrarlı (!) olduğunu iddia ettikleri disiplinli ve keyfi yönetimlerini kurarken hep bu yukarıda özetlediğim eleştirileri getirmişlerdir. Bu eleştirilerde doğruluk payı vardır, demokrasinin de zaafları vardır. Ama demokrasinin zaaflarını yine demokrasi içinde gidermektense demokrasiden vaz geçmek çok da akıl kârı görünmemektedir.

Cumartesi demokrasinin bu zayıflıklarını yine demokrasi içerisinde gidermenin yollarından bahsedeceğim.