Bugün yine dolu bir gündemle karşı karşıyayız… Cumhuriyet Bayramını kutladık.

Cumhuriyet Bayramını kutladığımız sırada iki olumsuz olay keyfimizi kaçırdı. Bu arada Merkez Bankası politika faizini 250 baz puan düşürdü. Bunu takiben bir hafta sonra da ABD Merkez Bankası politika faizini 25 baz puan düşürdü. Bunlar hakkında görüşlerimi kısa kısa değerlendireyim. Sonra önümüzde uzanan yeni dünyaya başlayalım.

CUMHURİYET BAYRAMI’NIN DEĞİŞEN YÜZÜ

Öncelikle, Cumhuriyetimizin 96’ıncı yılı bütün milletimize kutlu olsun. Atatürk’ün sözüyle “devletimiz ilelebet pâyidar” kalsın.

Bir olaya zoraki değil gönülden katılım olursa onun kıymeti olur. Benim çocukluğumda okullarda yapılan resmi törenlerle kutlandığı, devlet erkânının her sene aynı sözlerle ve aynı protokol programı ile arz-ı endam ettiği Cumhuriyet Bayramlarına alışıktık. O zamanlarda çoğumuz Cumhuriyetimizin kıymetini tam da anlayamamıştık diyebilirim. Ancak son yirmi yıldır gözlerimizin önünde cereyan eden olaylar (PKK ve benzeri terör örgütleri, FETÖ ve benzeri dinci casus yapılar, iç savaş çıkarma amaçlı dış kaynaklı provokasyonlar ve komşu ülkelerin iç savaşa girdiği bir ortam) bizim Cumhuriyetimiz ’in kıymetini daha iyi anlama vesilemiz olmuştur. Bugün bütün bir Türk Milleti, hiçbir zorlama ve baskı olmadan gönüllerince Cumhuriyet Bayramını kutlamakta, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını rahmetle anmaktadır. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı’nın düzenlediği resepsiyonda da, sadece protokol değil, toplumun her kesiminden vatandaşlar da bulunmaktadır. İşte bu özlenen tabloydu. Ancak bazıları milletçe keyfimizi kaçırdı.

ATATÜRK’E HAKARET EDEN MECZUP F.T.

Günlük bir gazetede yazan F.T. adlı bir şahıs Cumhuriyet Bayramı vesilesi ile kendi gazetesinde çıkan Atatürklü 29 Ekim kutlaması ilanını sert bir şekilde eleştirip Atatürk’e ağza alınmayacak laflarla hakaret etmiştir. Bu köşede hep vurguladığım ana nokta dış saldırı altında kaldığımız böyle bir dönemde milli değerlerimiz etrafında birlik olmamız gerektiğidir. Atatürk Türklerin son Başbuğu, emperyalizme karşı mücadelenin bayraktarı, Cumhuriyetin kurucusudur. Bu şahıs gibi marazi ve çarpık düşünce sahibi bazı bozguncular haricinde halkımızın gönlünde yer etmiş bir Türk büyüğüdür. Herkesin haddini bilmesi ve milletin değerlerine saygılı olması gerekir.

ABD TEMSİLCİLER MECLİSİNİN KÜSTAH KARARI

Suriye’nin kuzeyinde oyunları bozulan, Türk ordusunun süngü ucunu görünce askerleri ve eşkıyaları çil yavrusu gibi dağılan Atlantik Merkezli Emperyalist Güç intikamını masa başında almaya çalışıyor. ABD Temsilciler Meclisi sözde Ermeni Soykırımı’nı kabul etmiş, vız gelir tırıs gider. Uluslararası hukuk mahfillerinde kabul ettirdiğimiz gibi Ermeni Soykırımı diye bir şey yoktur. Eğer tarihte soykırım varsa, 93 Harbi, Balkan Savaşı, 1915 Ermeni İsyan ve mezalimi, yüzyılın sonunda yaşanmış Hocalı Katliamı gibi hadiselerde Türklere yapılan soykırım vardır.

ABD yaptırım uygulayacakmış. İstediği yaptırımı uygulasın. Bunların da ciddi sonuçları olamaz. Hiçbir şekilde Türk ekonomisine yıkıcı bir etki yapamazlar. ABD ile Türkiye’nin ne kadar ticareti var? Bakanlara ve Cumhurbaşkanı’na yaptırım uygulayacaklarmış… Bu tür politik ifadelerle Türkiye gibi köklü bir devleti kimse hizaya getiremez. Amaç ülkede panik yaratıp, milli birliği zayıflatmak ve bozgunculara fırsat yaratmaktır. Bunlar, öte yandan, hep ABD’nin kendisine zarar verecek kararlardır. Türkiye’yi kaybetmiş bir ABD’nin bir daha bu bölgede istediği gibi at oynatması mümkün olamaz. İran ve Rusya’nın yanında yer alacak bir Türkiye en başta Batı ve İsrail’in kaybı demektir. Ancak görünen o ki, Türkiye ABD içinde bazı güç odaklarının şirazesini bozmuştur. Bu güruh adeta başı kesilmiş tavuğa dönmüş, nereye gideceğini ve neyle sonuçlanacağını bilmeden fevri kararlar almaktadır. Bütün bunlar yıkılan bir düzenin altında kalmaları sebebiyledir.

GELEN YENİ DÜNYA: İKİ SENARYO

İçinde bulunduğumuz kaos ortamının sonunda dünyanın nereye gideceğini herkes merak etmektedir. Bilelim ki, önümüzdeki dünya hiçbir zaman Soğuk Savaş döneminin dünyası olmayacaktır. Dolayısıyla Soğuk Savaş döneminin ağa babaları da hiçbir zaman eski güçlerine kavuşamayacaklardır. Bu ise, dünyanın her tarafında yerleşik siyasi kurum ve ideolojilerin değişmesi gerekliliğini doğuracaktır. Yani sağ sağlığını sol solluğunu kaybedecektir. Çünkü bütün bu sarsıntının ardında iktisadi yapıdaki köklü değişim bulunmaktadır.

Ülkelerin başında geleneksel diplomatik kurallara riayet etmeyen, askeri güçleriyle müdahale ettikleri kadar kendi besledikleri eşkıyalar ile de dehşet saçan, kendi ülkelerindeki işsiz güçsüz lümpen yığınlarından destek alan popülist politikacıların bulunduğu bu çağı Kaos Çağı olarak adlandırmıştım. Kaos Çağı’nın ana sebebi de teknolojik gelişme ile başlayan Küreselleşme Süreci’nin milletleri oluşturan geleneksel bağları tahrip etmesi ve milli devletlerin varlık sebeplerini ortadan kaldırmaya başlamasıdır. Öyle ya, milli ekonomiler üzerine kurulu bir yapı olan milli devletler, ekonomi küresel hale gelince hem milli ekonomiler üzerindeki etkilerini kaybetmeye başlamış hem de kendi varlık sebebi olan yerleşik milli değerler ağı çözülmeye başlamıştır. İçinde yaşadığımız popülist politikacıların (Kasabanın Şerifi ve benzerleri, DMD) iktidarı ele geçirdiği bu Kaos Çağı aslında Küreselleşme’ye gösterilen tepkiden ibarettir. Pekiyi Yeni Dünya nasıl bir yer olabilir? Ben iki alternatif senaryo üzerinde duracağım: Birincisi, Kaos Çağı’nın küreselleşme şartlarında yerleşik hale geldiği KÖTÜ Senaryodur. İkincisi ise uluslararası kurumların yeniden şekillendirildiği İYİ Senaryodur.

Öncelikle belirtmeliyim ki, gelecek yirmi yıl içinde gerçekleşecek teknolojik gelişmeler insanlığın daha önce görmediği bir değişim dönemini başlatacaktır. Bu teknolojik gelişme iki ana dal etrafında gerçekleşecek: Biyo teknoloji ve nano teknoloji. Biyo teknoloji ile büyük oranda insanların veya bir kısım organlarının klonlanması mümkün hale gelecektir. Bu sayede kanser gibi hastalıkların nezle seviyesine indirilebilir. Genetik biliminde gelişmeler ile insanlar daha ana rahmindeyken genetik yapısında iyileştirmeler yapılabilecek ve kalıtsal bozukluklar engellenebilecektir. Öte yandan nano teknolojideki gelişmeler özellikle yaşamlarımızı kolaylaştıracak ve enerji kullanımımızı çok büyük oranda arttıracak gelişmeler sunacaktır. Ancak teknolojik gelişim iyiye kullanılabildiği gibi kötüye de kullanılabilir.

KÖTÜ SENARYO: YENİ KÖLECİ TOPLUM

Eğer dünyadaki bu siyasi ve iktisadi konjonktür devam ederse, belki de yüz yıl sonra karşılaşacağımız dünya bir yeni köleci topluma doğru gidecektir. Bunda teknolojideki gelişmelerin, servet ve gelir dağılımda adaletsizliğin büyük payı olacaktır. Parası olan küçük bir azınlığın her ülkede gücü ve serveti elinde tuttuğu, bu zenginlerin teknolojideki gelişmelerle birlikte yaşlanmadan en az 150 yıl yaşadığı, yüksek teknolojinin sağladığı imkânlarla yüksek refah içinde yaşadığı, en iyi eğitimden geçtiği, genetikleri her türlü kalıtsal hastalıktan temizlenmiş olduğu ve toplumun idaresinde söz sahibi olduğu bir toplum. Bunlar üstün insanlar olacak. Öte yandan halkın çoğunluğunu oluşturan fakirler ise, kısa ömürlü, düşük refah seviyesinde olan, temel eğitim dışında efendilerine itaatten başka bir şey öğretilmemiş, genetiği efendilerinin çıkarına değiştirilmiş aşağı insanları oluşturacaklar. Bunların çocuklarının daha doğmadan önce – tıpkı işçi karıncalar gibi – belirlenen mesleklerine uygun olarak genetikleri değiştirilecek ve efendilerine mutlak itaat ederken kendilerine biçilen toplumsa rolleri (işçi, asker, cariye, soytarı, sanatçı ve bunun gibi) bir kadermiş gibi kabul edeceklerdir. Bu dünya köleci devletlerarasında çıkan bitmez tükenmez savaşların yıkıntısı altında, teknolojinin ilerlediği ama insanlığın yozlaştığı bir dünya olacaktır. Eğer bir üçüncü dünya savaşıyla ortadan kalkmazsa…

Yerimiz tamam. İkinci ve İyi Senaryoyu da pazartesi anlatırız.