Erdoğan'ı neden devirmek istiyorlar?
İç politikada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yönelik tehdit açıklaması tartışılıyor.
Öncesinde de “siyasi cinayetler” ve “Kürt sorununu HDP ile birlikte çözeceğiz” açıklamaları gündemdeydi.
Bu açıklamaların tümü bir Biden yönetimince hayata geçirilmesi için startı verilen bir planın parçaları.
Özetle açıklamaya çalışalım.
Biden yönetime gelmeden önce, “Türkiye’de demokratik muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devireceğiz” demişti.
Erdoğan’ı neden devirmek istiyorlar?
Çünkü Türkiye, onlar için de jeopolitik ve jeostratejik açıdan önemli bir ülke ve Erdoğan başta olduğu sürece bu önemli ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda eskisi “yat deyince yatan kalk deyince kalkan bir piyon” olarak kullanamayacaklarını biliyorlar.
O nedenle Türkiye’yi yeniden bir kukla devlete dönüştürmek için Erdoğan’ı devirmek istiyorlar.
Bu plan Obama’nın ikinci döneminden itibaren devreye sokuldu.
Bir yandan dışarıda PKK ve onun bileşeni PYD/YPG gibi unsurlara verdikleri desteği arttırmaya başlarken içeride de HDP’yi kollamaya çalıştılar.
Bunlar yetmeyince iç muhalefeti de dizayna getirip eş zamanlı olarak FETÖ’yü harekete geçirdiler.
Kobani ve Gezi gibi kalkışmalarla Türkiye’yi yıpratarak iktidara diz çöktürmek istediler.
Yetmeyince doğrudan darbe girişiminde bulundular.
Obama sonrasında bu süreci kapsamlı şekilde devam ettiremeseler de zaman zaman Trump’ı yönlendirerek ya da zorlayarak özellikle ekonomiyi yıpratmaya yönelik hamleler yaptılar.
Türkiye, zaman zaman bazı yaralar alsa da bu mücadeleden galip çıktı.
Şimdi Biden’ın gelişi ile birlikte bu süreç yeniden start aldı.
Türkiye için “sözde müttefik” diyen Antony Blinken’ın Dışişleri Bakanlığı’na, Suriye’de PYD/YPG’ye binlerce TIR silah desteği sağlayan eski Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı emekli Orgeneral Lloyd Austin'in Savunma Bakanlığı’na yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “terör örgütlerini sevk ve idare ediyor” dediği ABD’nin eski DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü’ne getirilmesi ve de Biden’in seçim öncesi açıklamaları böyle bir sürecin başlayacağını gösteriyordu ve öyle oldu.
Türkiye’nin güneyden kuşatılması hesapları çerçevesinde Irak ve Suriye’de PKK/PYD’ye verilen destek arttırılırken batıdan kuşatma için de Yunanistan ile tarihinin en büyük güvenlik anlaşmaları imzalandı.
Dışarıdan Türkiye’ye yönelik büyük bir kuşatma planı devreye sokulurken içeriden de, Obama döneminden itibaren iplerini ellerine geçirdikleri ve Erdoğan’ı devirmek için “koçbaşı” olarak kullanmaya hazır hale getirdikleri CHP ile zaten güdümlerinde olan HDP ve bunların hinterlandındaki diğer unsurları harekete geçirdiler.
Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinin meşru göstermeye çalışarak açık ittifak için zemin oluşturmaya çalıştıkları HDP söylemleri, yine Kılıçdaroğlu’nun her geçen gün toplumu daha da geren “siyasi cinayetler” ve bürokratları tehdit eden açıklamaları ile Boğaziçi’ndeki olaylar ve “yurt protestoları” adı altında üniversiteleri ve sokakları hareketlendirmeye yönelik girişimlerin tümü aynı sürecin parçaları.
Biden, “Demokratik muhalefeti destekleyerek Erdoğan’ı devireceğiz” diyor.
PKK elebaşları “Tek amacımız ve hedefimiz AKP-MHP faşist hükümetini devirmek” diyor.
HDP, kelimesi kelimesine aynı cümleleri sarf ediyor.
CHP’nin öncülük ettiği Millet İttifakı ve bazı muhtemel bileşenlerinin söylemleri ile sözünü ettiğimiz sokak göstericilerinin attıkları sloganlar aynı mahiyette.
Tüm bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde iç politikadaki hareketliliğin bir siyasi yarıştan çıkarak Türkiye’yi kuşatmaya ve yeniden kendilerine bağlı ve bağımlı hale getirmeye yönelik ABD merkezli bir dış planın birer parçası olduğuna işaret ediyor.
PKK ve HDP’nin varlık nedeni zaten bu tür plan yapıcıların amaçlarına hizmet etmek.
Şimdi CHP’nin aynı güçlerin hizmetine girdiği görülüyor.
HDP’yi meşrulaştırma çabasına giren, toplumu geren ve bürokratları tehdit eden Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi Türkiye’nin kurucu partisini ülke için en büyük tehditlerden biri haline dönüştürmeye başladı ve çıtayı yükselterek bunu sürdürecekleri anlaşılıyor.
Önümüzdeki dönem açısından Türkiye için en hazin ve en vahim olanının da bu olduğunu düşünüyorum.