"Eğer kendine candan bağlı birisini arıyorsan, sözün kısası, kendinden daha candan birini bulamazsın."
Bu cümleyi bir kitapta okumuştum, yıllar önce…
Şimdi, yani aşağı yukarı 14-15 yıl sonra, bu günlerde bu söz aklıma geldi. Olan bitene de şöyle bir baktığımda. Tabii yukarıdaki cümlede kastedilen ‘candan’ sözcüğü samimiyet, samimi yakınlık, vefalılık, içtenlik, samimiyet, riyasız ilişkiler, karşılıksız, beklentisiz insan ilişkileri, ‘İnsan-i Kamil’ce davranış sergileme vb. gibi anlamları ihtiva eden bir sözcük bana kalırsa. İnsana dair ilişkilere, duygulara atfen söylenmiş sözler.
Gerçekte; gerçek dost Allah! Buna amenna. Sırtı her zaman oraya yaslamak, en güzelidir. En huzur verenidir. En doğrusudur. Bunu yapabilenler şanslıdır. Doğru olanı yapıyordur. Amma velakin Allah’ın yarattığı insanda böyle bir ihtiyaç ve beklenti içindedir. İyi bir dost, vefalı bir dost, iyi bir arkadaş, iyi bir yar, iyi bir çevre iyi bir komşu vb. liste böylece uzar gider. Çünkü insanlığın saadeti huzuru için, toplum fertlerinin buna ihtiyacı vardır. Sosyal bir varlıktır insan da. İnsana dair gayet normal duygular bunlar.
Bu ihtiyaçları Maslow başka bir şekilde sayar, İslam Alimleri başka bir şekilde sayar. Sosyolog Max Weber başka, psikoloji bilimi başka, kimi davranış bilimciler başka türlü izah ederler. Ama hepsinin içinde bu bir gerçek vardır. İnsanın ihtiyaçları gerçeği. Anormal olan ise; bunu bulamamak. Anormal olan; bunları konuşup gereğini yapmamak. Anormal olan; dünyada bunu en çok konuşanların bunu en az yapması gerçeği! Yapabilen insanlar var mı; var. Ama çok çok az. Peki, bu ‘az’ çoğalmaz ise ne olur? İnsanlık azar…
Azan insanlık, “insanlığımızı azar azar kemirir”. Toplumları kemirir. Huzuru kemirir. Güven kalmaz. Huzur kalmaz. Bizi bir arada tutan maya ekşir, uzun vade de bozulur. En tehlikelisi de bu. Sonra nesilleri ‘mayalamak’ için ‘maya’ dahi kalmaz. Bozuk maya ile de bu iş olmaz. Kimsenin kimseye inancı, diyeceği lafı kalmaz. Herkes kendi başına kalır. İçten içe çürüme başlar ve dışarı vurur. Bu da bir buhrana yol açar…
Hasıla bunları bilip, okuyup gereğini yapmamak, teorikte bunları doğru olarak gösterip, pratikte içini doldurmak için kalifiye ve azami çaba harcamamak neye yarar? Kime zarar? Bunları etraflıca düşünmek lazım.
Yusuf Has Hacib, en başta yazdığım o özlü sözünü belki o vakitlerde (1016-1077’li yıllar) döneminin şartlarında gördü, yaşadı, tecrübe etti bizlere de sonrasında bir şekilde intikal etti. Ben ise asırlar sonra, bu gün, o gerçeğin bir kez daha altını çiziyorum. Sanırım, o özlü sözde kastedilen mana ve ruhu pratik olarak halen aramızda ve daha diri, daha canlı olarak yaşıyor. Beklentilerimiz asırlar öncesinden beri değişmemiş. Ve, ‘sanırım böyle gelmiş, böyle de gidecek’ diye de düşündürebiliyor…
Bu gerçeğin altını günümüz sayılabilecek bir zaman diliminde çizen, bir başka şairimiz düşünürümüz de var gerçi, (günümüz derken Yusuf Has Hacib’e göre yeni) N.Fazıl Kısakürek. O da, bu ‘candan’ olanı’ bulamama halini bana göre şu mısralarında ifade etmiş;
Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;
Anla ki, yok, Allahtan başkasıyla yakınlık…
Ben gene de, bu tasvir edilen halin değişmesini; toplum sağlığı açısından, insanlık açısından temenni ediyorum. Azların çoğalmasını, insani ilişkiler açısından ‘candan’ olmanın, davranmanın önemli olduğunu, candan duygularla birbirimize bağlı olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumumuzun, nesillerin ve bireylerin sağlıklı geleceği için bunu diliyorum. Yaşadığım, gördüğüm, okuduğum, bildiğim ve sizlere yukarıda verdiğim bir takım örneklere, bilgilere özlü sözlere rağmen. Sağlıcakla kalın.