Türkler çok kere tavizler vermek zorunda kalan, hile ve desiseye müstenid diplomasiyi kendi fatihlik ve efendilik liyakatlerine yakıştırmazlar.

-- Türkler çok kere tavizler vermek zorunda kalan, hile ve desiseye müstenid diplomasiyi kendi fatihlik ve efendilik liyakatlerine yakıştırmazlar. Açıkça ve dürüstçe ortaya çıkmayı sever fakat küçümsenmeye de asla razı olmazlar. (Yazan: Wanda Paris-1884. Souvenirs Anecdotiques Sur La Turquie 1820-1870)

-- Bizim memlekette evlenmeden çocuk sahibi olmak ne kadar ayıpsa (2017 yılı itibariyle bu konuda benim görüşüm; Avrupa ve Batı’da bu durumun istisnalar hariç tam tersi olduğu yöndedir. Şu an önce flört ediliyor görüldüğü kadarıyla, sonra kadın hamile kalınca evleniyorlar, istisnalar hariç) bu memlekette evli bir kadının ana olmamasının aynı derecede ayıp olduğunu söylemeliyim. (Letters De Milady Wortlay Monteute Paris ve Londra 1764)

-- Sokakta bir kadına rastlayan erkek, bakmak sanki -yasak- edilmiş gibi, onlar rahatsız olmasın diye başını başka tarafa çevirir, onlara dikkatlice bakmaz. (Observations sur la religion, les lois, le gourvernement et les moeurs des Turcs. Yazan: Mister Porter, İngiltere'nin İstanbul Elçisi)

-- Bir Türk için kadına hiddetlenip, kadına el kaldırmak kadar ayıp bir şey yoktur. Erkek hiddetlendiği zaman kadının yanından çekilip gider. (Observations sur la religion, les lois, le gourvernement et les moeurs des Turcs. Yazan: Mister Porter, İngiltere'nin İstanbul Elçisi)

-- Yakınlarına çok bağlı olan Türkler elinde bulunan her şeyi onlarla paylaşır karşılığında hiçbir şey talep etmezler. (Nouvelle Geographie Universelle, La Terre Et Les Hommes- Yazan: Elisee Reclus 1884 Cilt IX, Küçük Asya)

-- İstanbul da hırsızlık yok denecek kadar azdır. Bunun sebebi de; Türk Milletinin hırsızlığı insan tabiatında olmayan, aşağılık bir hareket olarak görmeleri ve inançları gereğidir. İstanbul’da kapılar açık olarak yaşamak mümkündür. (Observations sur la religion, les lois, le gourvernement et les moeurs des Turcs. Yazan: Mister Porter, İngiltere'nin İstanbul Elçisi)

-- Türk olanlar umumiyetle iyi huyludurlar. Fazileti sever kötülükten hoşlanmazlar ve dinlerine sıkı sıkıya riayet ederler. Komşularını sever muhtaç durumda yardımına koşar, gayri meşru kazançtan ve tefecilikten nefret eder, fuhşa da asla tevessül etmezler. (Guer, Moeurs et Usages des Turcs)

-- Türklerle Rumların karışık olarak bulundukları bazı köylerde bir evin hangi tarafa ait olduğunu anlamak için eve girmeye lüzum yoktur. Leyleğin damına yuva yaptığı ev Türklerin evidir. Hatta bazı yerlerde çalıştırılan eşeklere bile haftada iki gün dinlenme izni verilmektedir. (Nouvelle Geographie Universelle, La Terre Et Les Hommes. Yazan: Elisee Reclus, 1884 Cilt IX, Küçük Asya)

-- Bağırarak şarkı söylemek, gürültülü kahkahalar atmak, avami çığlıklar atmak, lüzumsuz izdihamlar yaratmak gibi şeylere hiç rastlanmaz. Yırtık elbiselere nadiren rastlanır ama kirli olanına hiç rastlanmaz. Bütün yüzler, eller, ayaklar tertemizdir. (De Amicis, Sayfa: 165)

-- İstanbul Halkı ve Türkler yeryüzünün en medeni ve en dürüst halkıdır. İstanbul’un hiçbir semtinde hatta en kuytu köşelerinde bile bir yabancıya tecavüz edildiği vaki değildir. (De Amicis Sayfa: 165)

-- Fatih bir millet olan Türkler idareleri altındaki çeşitli milletleri Türkleştirmeye çalışmamış, onların din ve adetlerine saygı göstermiştir. Bugün Romen milleti varsa bu yüzdendir. Romenler Türkler yerine Rus ve Avustralyalıların yönetimine girseydi bugün olmayacaklardı. (Popescu Cıocanel)

-- Türkler batılılar hakkındaki olumsuz düşüncelerini Beyoğlu ve Galata’ya gelip zabıta yokluğundan bilistifade ederek buraları arz-ı mev’udları haline getiren her çeşitten maceraperestler sayesinde devamlı olarak bu menfi kanaatleri edinmişlerdir. (Letters Du Marechal De Moltke Sur L'orient -1841)

-- Hristiyan Avrupalıların bizzat kan döktüğü, inançları olanlara vahşice zulümlerin yapıldığı bir devirde Osmanlı Türkleri Hristiyanlar tarafından her yerden kovulan, tard ve takip edilen Yahudilerin melce bulabildiği tek memlekette, barbar (!) Türkiye olmuştur. Manevi bakımdan bunlar da gösteriyor ki Müslüman Türklerin ülkelerinde Hristiyan ülkelere göre, diğer milletlere çok daha iyi yaşam koşulları bahşedilmektedir. (De Amicis, Sayfa:175)

-- Türkler/Türk soyundan gelenler Avrupalılara ne kadar az temas etmişler ise, o kadar mükemmel ve bozulmadan kalmışlardır. (Edmont Dutemple- En Turquie d'Asie)

-- İstanbul ve Anadolu’da küçük bir çocuğun eline para vererek rahat bir şekilde pazara alış-verişe yollayabilirsiniz. Çünkü zabıtalar sürekli olarak pazarları kontrol etmekte ve eksik tartı veya kandırılmış kişilere rast gelirse satıcılara çok ağır ceza ve tazminat ödettirmekteydiler. Bundan çok korkan satıcılar bu yüzden tarttıkları malın üstüne hep bir miktar fazla malzeme koyarlardı.

--Türkler aile içinde müşfik ve adildir. Kuran-ı Kerim'in müsaade etmesine, bazı paşalarında bu müsaadeyi kullanmalarına rağmen Asya Osmanlıları arasında -Taaddüdü Zevcad- (birden fazla, çok evlilik) taammüm etmemiştir (yayılmamıştır).

(Non Elle Geographie Uni Verselle -Yazan Elise Reclus)

--Müslüman Türkler İmparatorluğun şeref ve tealisi için hayat ve zekalarını verenleri mükafatlandırdıkları gibi, vazifelerini yapmayanları da cezalandırmaktan geri kalmazlar. (Wanda- Paris 1884)

--Milletlerin birbirine saygı ve şefkat göstermelerinin en büyük kaidesi olan dini müsamahayı Müslüman Türkler ve diğer Müslümanlardan öğrenmiş olmak, Hristiyanlar için çok elem vericidir.(L'abbe Michon - Voyage Religieux En Orient)

Yukarıda yazılanlar eminim epeyce ilginç gelmiştir. Günümüzle kıyasladığınızda gene özde bir değişiklik yok aslında. İstisna olan birkaç husus hariç yani. O tür işleri yapanların ben, bizim kendi öz kültürümüzden aslen beslenmediklerini de düşünüyorum. Kadına şiddet sorunu, örneğin. Ben, Anadolu’nun küçük bir kasabasında doğup, bir süre köylerde eğitim hayatıma devam etmeme rağmen, oralarda kadına asla öyle şiddet uygulandığına şahit olmadım. Çok istisnalar hariç. Tam tersi; çok saygın bir yerdedir kadının rolü, Anadolu’da. Ufak tefek bağrışmalar, çağrışmalar dışında.

Yukarıda yazılanlarda şaşırdığım bir husus; Hristiyan aleminin “hayvan sevgisi” hususu. Evlerinin damlarına bir zamanlar “Leylek” bile kondurmayan bu insanlar, nasıl olmuş da günümüzde bu kadar “hayvansever” olmuşlar! Hem de, dünyada o kadar aç, perişan insanın durumu gözler önündeyken, onları bile es geçerek. Bu bana çok ilginç geldi.

Yukarıdaki bilgiler, orijinal baskısı 1919 yılında, Merhum Ahmet Cevat tarafından tercüme edilip, Türkiye’deki ilk basımı 1969-74 yıllarında, Yağmur Yayınevi tarafından yapılmış olan “YABANCILARA GÖRE ESKİ TÜRKLER” isimli bir kitabın içinden seçtiğim bazı notlardı. Daha önce de kısmen bahsetmiştim bir köşe yazımda. Kitapta Osmanlı İmparatorluğu ve Türklere ait sosyal, ekonomik, ahlaki, siyasi ve azınlıkların yaşamlarına dair önemli ve ilginç bilgiler verilmiş. Artı daha eski tarihlere ait bilgiler verilmiş olmakla birlikte, daha çok 1800 -1900’lü yıllara kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda görev yapmış, İstanbul’da ve Anadolu’da uzun süre gözlemlerde bulunmuş yabancı büyükelçi, sefir, yazar ve rütbeli subayların verdiği (Orjinali İngilizce ve Fransızca olan) bilgilerin derlemesinden oluşmuş. Aynı zaman da kendi milletleriyle Türkleri kıyas yapmışlar. Umarım beğenmişsinizdir. Şimdilere bakarak hüzünlendiğim, “bu husus şimdi neden bu hale evrilmiş” dediğim, bir iki konu oldu tabiî ki.. Ama gurur duyduğum şeyler daha çoktu… Hem de epeyce. Umarım benim kafama takılan, o bir iki husus hakkında da hepimiz kafa yorar, daha faydalı çalışmalar yaparız. Tüm bunlara rağmen birileri çıkıp gene bizim hakkımızda objektif olarak yazsa, birde kendilerine, dünyadaki hale baksalar, bizler millet olarak gene alemin; “en delikanlı milleti” oluruz, eminim! Çünkü, onların halleri bugün dahi ‘hal’ değil! Sağlıcakla kalın…