Ülkeler arasında ilişkilerde, ilişkiler ne kadar gergin olursa olsun ülke menfaatlerinin gerektirdiği her konuda istişarede bulunulması, ziyaretlerin yapılması elbette mümkündür.
Türkiye’nin izlemekte olduğu dış politikaların karşısında oluşan her cephede görmeye alıştığımız ve hatta yer almadığında neler oluyor diye sorduğumuz BAE en üst düzeyde kalabalık bir heyetle sanki düne kadar hiçbir şey olmamış gibi ülkemizi ziyaret etti ve birçok anlaşmalara birlikte ardında bir çok soru işaretleri bırakarak ayrıldı.
Ülkeler arasında ilişkilerde, ilişkiler ne kadar gergin olursa olsun ülke menfaatlerinin gerektirdiği her konuda istişarede bulunulması, ziyaretlerin yapılması elbette mümkündür. Ancak, konu Arap ve İslam dünyasında hatta uluslararası siyaset arenasında yapıp ettikleri nedeniyle tartışılan ülke BAE olunca insan bir duruyor ve şüpheleniyor.
BAE NEDEN SÜREKLİ ÖN PLANDA?
Küresel kaptitalizmin modern üssü, dünyanın petrol rezervi bakımından altıncı ülkesi, yabancılar ile toplam 9 milyon nüfusa sahip, vatandaşlarının 1 milyon nüfus ile azınlık durumunda olduğu BAE neden sürekli ön planda yer alıyor ve almak istiyor?
2019 yılında Katoliklerin dini lideri Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus’u önünde el pençe divan duran, dünyaya hoşgörü mesajları veren bu ülkenin yöneticileri İsrail ile yakınlaşırken neden, Türkiye’yi, Katar’ı ve İran’ı en büyük tehdit olarak görmüştür?
Arap baharı, BAE ‘nin siyasi mühendisliğe soyunmaya başladığı sürecin başlangıç noktasıdır. Demokratikleşme talebiyle yapılan devrimleri etkisiz kılmak maksadıyla planlanan karşı devrimin en önemli aktörü ve finansörü olmuştur BAE. Bu süreci bertaraf edebilmek için son derece saldırgan bir politika izlemiş ve bu politikasını küreselleştirmiştir.
ALGI OPERASYONLARI İLE
Mısır’da Mursi’nin devrilmesinde ve yaşamını kaybetmesinde rol oynayan ve yerine geçirilen Sisi’nin ayakta kalabilmesi için 25 milyar dolar aktaran BAE, Libya’da, Yemen’de, Tunus’ta, Somali’de, Moritanya’da sert-yumuşak, sahip olduğu tüm gücünü ve enstrümanları kullanarak siyasi mühendisliğe devam etmiştir. Yürüttüğü algı operasyonlarında medyayı, uluslararası lobileri ve din adamlarını, dini otoriteleri kullanmış ve kullanmaya devam etmektedir.
Türkiye’deki darbe girişimin arkasında finansör ülke olarak adı ön plana çıkmış, Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD terör örgütünün finansını sağlayan iki Körfez ülkesinden biri olmuş, Suriye rejimine parasal destek sağlamış ve Yemen’den paralı askerleri Türkiye’ye karşı savaşmaları için bölgeye getirmiştir. Doğu Akdeniz’de, Yunanistan ve İsrail’in başını çektiği Türkiye karşıtı cephede tek Müslüman ülke olmaktan çekinmemiştir. Türkiye’yi Libya’da arkadan vurmak için “Opus” adı verilen operasyonu planlamaktan ve bu operasyon hazırlıkları için topraklarını üs olarak kullandırmaktan, Libya’da Türkiye’nin kontrolünde olan hava üssüne hava saldırısı düzenlemekten geri kalmamıştır.
Ortadoğu’nun bugün içinde bulunduğu sancılı durumun sorumlusu olarak İhvan’ı yani Müslüman Kardeşleri gören BAE, onları öylesine şeytanlaştırmıştır ki, John Jenkins adlı eski İngiliz Diplomat, BAE veliaht prensi Muhammed Bin Zayed için; “Dünyada en fazla Müslüman Kardeşler’den nefret eden kişi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin veliahdı Muhammed Bin Zayed olmalıdır.” demiştir. Veliaht Prens’in Wikileaks belgelerine yansıyan ifadelerinde: “Şayet Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşları neler yaptıklarımı bilselerdi beni taşlarlardı.” söyleminin yer alması siyasi mühendisliğin hangi aşamaya getirildiğinin en önemli işareti olarak görülmelidir.
İSRAİL-ARAP İLİŞKİLERİNDE NORMALLEŞME
İlk nükleer santrali kullanıma açarak nükleerleşme yolunda önemli bir eşiği geçen BAE, uzay çalışmalarını da hızla geliştirmekte, umut (hope) adını verdikleri ilk uzay aracını Mars’ın gezegenine yerleştirdikten sonra şimdi de Venüs projesi üzerinde çalışmaya başlamıştır.
İsrail ile İbrahim anlaşması yaparak İsrail-Arap ilişkilerinde normalleşme yolunda önemli bir adım atan BAE, Şam’da kapalı olan büyükelçiliği ilk açan Arap ülkesi konumundadır.
Önce Katar’a uygulanan ambargonun kaldırılmasında rol oynayan BAE’nin, bölgede 2’nci İsrail ve Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik zorlukları da dikkate alarak Arap Milliyetçiliğinin yeni lideri olmak maksadıyla bir dizi faaliyetlere giriştiği düşünülmektedir. Müslüman Kardeşlerin etkisizleştirildiğini ve Arap Baharı benzeri kalkışmaların önlerinin kesildiğini düşünen BAE, Türkiye ve aynı anda İran ile gerginleşen ilişkileri yumuşatabilmek için girişimlerde bulunmaktadır.
ABD ve İngiltere’nin bilgisi dahilinde, İsrail ile yakın koordinasyon içinde hareket ettiği düşünülen BAE’nin Türkiye ziyaretinde Suriye konusunda arabuluculuk yapma isteğinin de gündeme getirilmiş olabileceği değerlendirilmektedir. Çin ve Rusya ile de yakın ilişkilerini sürdüren BAE, Rejim ile Türkiye arasında uzlaşı için girişimde bulunarak Arap Milliyetçiliğinin yeni lideri olma konusun da ki istemini güçlendirebileceği dikkate alınmalıdır.