Hayata karşı, insanlara karşı, ailenize ve hatta çocuklarınıza, annenize babanıza karşı bir iyilik yapın ve duruşunuzu bozmayın.

DURUŞUNUZU BOZMAYIN

Hayata karşı, insanlara karşı, ailenize ve hatta çocuklarınıza, annenize babanıza karşı bir iyilik yapın ve duruşunuzu bozmayın. Kararlarımız, söylemlerimiz, davranışlarımız tüm duyularımızla omurganızı dik tutun ve iç sesinizi dinleyin. İç ses; vicdanımızdır. Vicdan bize doğruyu söyler. Kendimize haksızlık etmeyelim. Halka iyi davranalım ama kendi içimizdeki sesi ezmeden.

………………….

Çocukların okul çantaları çok ağır. Yıllardır hep konuşulan bir konudur bu ancak hala tam anlamıyla çözüme kavuşmuş değil. Geçenlerde oğlumun çantasını yerden kaldırmaya zorlandım o derece ağırdı. Yazık günah. Tam da yetişme çağında çocukların omurgalarını bozuyoruz. İlerleyen yaşlarda bunun sonucu duruş bozuklukları ve sırt ağrıları olarak yansımaktadır. Okul yönetimlerinin ve aile birliklerinin bu konuya ivedilikle el atmalarını rica ediyorum. Sağlık bakanlığı da MEB ile iş birliği içinde bir kampanya başlatmalı.

…………….

Ülke olarak Ortadoğu coğrafyasına yakın olmamızın getirdiği ağır sorumluluklar var. Bir kere çok zor bir bölgedeyiz. Mazlum halkların tüm yükü omuzlarımızda. Biz duruşumuzu bozarsak tüm Ortadoğu kan gölüne döner Allah esirgesin. İlmi siyaset başka bir şeydir. Öyle oturulduğu yerden konuşmak kolaydır. Ama sahada satranç oynamak hamleleri atarken onlarca yıl ileriyi düşünmek gerekir.

……………

Semih Kaplanoğlu’na yapılan omurgasız davranışa ancak duruşunu bozmayarak cevap verilebilirdi. Vicdan insanı ya kemirir ya da kanatlandırır. Semih Kaplanoğlu duruşu ile her zaman halkın gönlüne taht kurmuş bir dava adamıdır. Buna da gönül gözüyle bakmak gerekir.

BİR TEBESSÜM BİN DERT SÖNDÜRÜR

anaresim12

Yazıyoruz, söylüyoruz, anlatıyoruz ama uyguluyor muyuz? İşte mesele buradadır. Zaten toplum olarak çok konuşan ama söylediklerini yapmayan insanlarız. İnandığı gibi yaşayan kişi doğruyu anlatmaya gerek duyar mı? Kendisi zaten doğrunun vücut giymiş halidir. Hep kendi dobralığımızdan, başkalarının yalanlarından bahsediyoruz. Ne kadar iyi olduğumuzu adil ve hakkaniyetli olduğumuzu anlatıyor ama dünya sahnesinde selam vermeye gelince sırtımızı dönüveriyoruz. Konu tam da burada önemli bir yere geliyor.

Suratlar hep asık

Günümüzün en büyük probleminin suratımızın sürekli asık olması olduğunu düşünenlerdenim. Gülümsemeyi sanki başkası karşısında eziklik veya karşı tarafa açık vermek gibi görmekteyiz. Üstelik bunu yapanlar daha çok inançlı olduğunu şeklen de ifade eden kişiler olunca toplumun halinin içler acısı olduğunu düşünmeye başlıyorum. Oysa tebessümün sadaka olduğunun bize öğretilmesi boşuna değildir. Gülümsemek toplumu bir sevgi ağı gibi birbirine kenetleyen en etkili mutluluk iksiridir.

Önce kendini muhakeme et

Kendini muhakeme etmeyen kişinin, başkasının hatalarını yüzüne söylemesi gülünç olacaktır. İnandırıcı olmayacaktır. Eskiler mümin müminin aynasıdır derlerdi. Ama mümin gerçekten haliyle mümin ise söylemesi de kırıcı, incitici olmayacaktır. Hatta çoğu zaman söylemeden diğer kişi o kendini kardeşinin aynasında görüp utanacak ve hatasını düzeltme yoluna gidecektir.

Tebessüm razı olmaktır

Halinden memnun olan ve bu memnun hayatına kardeşini de davet etmek isteyenler tebessümü elden bırakmazlar. Dertlere derman olmak isteyenler bir tebessümle nice şifalar dağıtırlar. Günümüzde.. Teknolojinin başını alıp gittiği bu hayatta.. Apartmanların boy boy gölge yaptığı metropollerde tebessüm etmek ne mümkün diye başlayan cümleler kurmak işin kolayı olsa gerek. İnsan olarak başka işimiz ne ki!.. Bu dünyaya Allah’tan razı olmaya gelmedik mi? Onu da razı etmenin yolu kullarına güzel davranmak değil mi? Allah’ın imtihanı kullarından geliyorsa razı olmaktır bize düşen. Bu bahaneler birer tuzaktır. Dünya hayatı hiçbir zaman kolaylık yer değildir. Dünyadaki zorlukları kolay eyleyen bizim tebessümümüzdür.

Usulca tebessüm et

Çağımızın en zor hasleti tebessüm edebilmekse eğer, nefsimize hizmet ederek onu daha da memnun etmemeliyiz. O zaman tebessümle şifa dağıtmayı amaç edinmeliyiz. Sabah kalktığınızda ilk tebessümü aynaya bakarak kendimize etmeliyiz. Sonra da suratı asık tüm insanlara bulaştırmak için bu virüsü, tebessüm etmeye devam etmeliyiz. Ama öyle meczubane bir şekilde her gelene geçene değil. Müslüman kişi hassasiyet içinde davranmasını da bilmeli ve sınırını koyarak yaşamalı. Ancak işimizde, ailemizde, komşularımızla irtibatta olduğumuz herkesle, hatta sokaktaki kedi, köpeğe, ağaca ve kuşa tebessüm etmeliyiz usulca.

BİZ DE AĞAÇLAR GİBİYİZ

fotoğrafın-düşündürdükleri-(1)2

(Fotoğraf: Güllierme Asian)

Bazı ağaçlar anıt gibidir. Yaşlandıkça daha da sevimlidir. O koca gövdesinde çocukluğumuzun anılarını biriktirmiştir. Bahçede, bir sokakta, ya da bir kenarda yaşlı bir ağaç görürseniz eğer, çocukluğunuzu anımsayın biraz, bu gülümsemenize değer. Ağaçlar bizim birer arkadaşımız ve dostumuz gibiydiler. Onları da oyunlarımıza dahil ederdik. Daldan dala gezer, salıncaklar kurar, birbirimizi sobelerdik. Yaz demez, kış demez, bahar demez, güz demez, dört iklimi de onunla geçirirdik. Anıt ağaçlarımız bir kentin, bir bahçenin, bir yörenin sembolü gibiydiler. Ondaki güç, bir kültür mirası gibiydi; meyvelerinden, gölgesinden ve bizim oyunlarımıza eşlik etmesinden bizden biriydi. İhtiyar ağaç neler görmedi ve neler geçirmedi ki!.. En önemlisi dallarından düşen kozalaklarından nice fidanlar yeşerir nice ağaçlar meyveler verirdi. Bu devri daim bir doğa kanunu olsa da, bunu vaz eden Kudret-i İlahi'ydi.

SELAM KENDİNDEN EMİN OLMAKTIR

Selam-Ver

Selam Allah’ın bize hitabıdır. Biz selamımızı kulla yaparız. Ama kul Allah’tan ayrı mıdır ki? Her şey Allah tarafından yaratılmıştır. Selam verdiğimiz zaman Allah için selam veririz. Çünkü Allah selamlaşmayı bize birbirimize kenetlenmemiz için emretmiştir. Toplumu birbirine bağlayan selamdır. Hepimiz birbirimizden farklıyız ancak bunu bilip kabul edenler kendinden emin ayakları yere sağlam basan insanlardır. Kendisi ile barışık, ne istediğini bilen kişi selam vermekten kaçmaz. Es Selamü Aleyküm.

Hazreti Hüseyin’in vefatından beri ne değişti?

Hazreti Hüseyin’in ölüm emri kesinleşmişti bunu kendisi de biliyordu. Arkadaşları yanına geldiler ve İmam Hüseyin onlara şöyle hitap etti: ”Olup bitenleri görüyorsunuz. Dünya değişti, bambaşka bir hal aldı. Dünyanın iyilikleri geride kaldı. Bana yumuşak ve taze bir ot yetmez mi? Görmüyor musunuz hak işlemez hale geldi, batılın önü alınmaz oldu. Mümin, Allah ile buluşmayı arzulasın. Ben ölümü bir saadet, zalimlerle birlikte yaşamayı bir sıkıntı olarak görüyorum” dedi. Asrı saadetten sonra dünya değişti ve değişmeye de devam ediyor. Kötüler de olacak, kötülük de. Önemli olan insanın kendisinin içindeki değişimin iyi, doğru ve güzel yönde olmasıdır. Hazreti Hüseyin tüm güzellikleri kendisinde toplamış bir güzel insandı. Mûbarek muharrem ayında katledildi. Ancak Allah’ından emin olanlar hüsnüzan besleyip sükûnet içinde olurlar. Bize halleri ile örnek olurlar.

12 yaşındaki çocuk İslâm’ı seçti

Sosyal medyada bir video yayımlayarak İslâmiyet’e geçen çocuk kendi kendine araştırarak Müslüman olduğunu anlattı. İlginç olan kısmı bu arayışın bir şekilde kendi kendine gerçekleşmesiydi. Hazreti İsa çarmıha gerildiyse o esnada ilah kimdi diye sordum kendime diyor çocuk. Bu soru ile birlikte Yahudiliği araştırmış. Sonrada İslam’ı araştırmış. Hazreti Peygamberin hayatından etkilenip Müslüman olmaya karar verdiğini anlatıyor bu videoda. Üstelik ortada İslâm terör ile birlikte anlatılırken bunun yaşanması Allah’ın hikmetidir. Allah’u Teala istediği an mağarada da birini Müslüman yapar veya Müslüman olan biri de Allah korusun seviye değiştirterek geriye tekamül ettirebilir. Hidayet Allah’tandır.

Boşanmalar artar tabii

Boşanmaların bana göre artmasındaki en temel neden çocuklarımızı daha yetiştirirken rahata alıştırmamızdan kaynaklanıyor. Gak dediğinde su, guk dediğinde mama verir, her düştüğünde ağladığında yanlarında bitersek başkalarına bağlı, birey olamayan insanlar yetiştiririz. Güçlenmek için acı çekmek lazım. Kenetlenmeyi öğrenmek için mücadele etmesini bilmek lazım. ‘Evlilikler çocuk oyuncağına döndü diyoruz ya’ işte çocuk büyüyemediği için evliliği de bir oyun zannediyor. Sorumluluk sahibi bireyler sadece kendi çıkarları için sorumlu olamazlar aynı zamanda toplumu da düşünerek hareket ederler. Çünkü evlilik toplum en önemli direğidir. Aile kurumları çökerse toplum da çöker. Çocuklarımızı bu sorumlulukla yetiştirmeliyiz.

İki güzide okulun açılışı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın okuduğu ve mezun olduğu okulun, yeniden Selçuklu mimarisine uygun olarak yapılan ve kendi adını taşıyan İstanbul Recep Tayyip Erdoğan Anadolu İmam Hatip Lisesi'nin açılışını yaptı. Her zaman olduğu gibi açılış kurdelesi "Bismillah... Allahüekber" diyerek kesildi. İstanbul İmam Hatip Okulu'ndan nice dehalar yetişti. Sadece siyasetçiler, vekiller, belediye başkanları, başbakanlar, cumhurbaşkanları değil, esas olan nice isimsiz imamlar, vaizler, müezzinler, ilim adamları, hukukçular ve fen ilimlerinde isim yapmış mühendisler, doktorlar da yetiştirmiştir.

Düzenli ve disiplinli olarak burada yetişen öğrenciler sadece Türkiye'yi idare etmek için yetişmediler; aynı zamanda bölge ve dünya çapında, kendi alanlarında yetişmiş diplomatlar da yetişmiştir. Ne mutlu bu değerlerimizi yetiştiren hocalarımıza!.. Onlara şükran borcumuz var. Ne mutlu hocaların takdirini kazanan öğrencilere!

Öte yandan Zeytinburnu Samiha Ayverdi Anadolu Lisesi'nin açılışı da aynı gün içinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı gerçekleştirildi. Bu lisenin yeniden restore edilişi ve yapımı merhume Samiha Ayverdi'ye yakışır bir bina olarak hizmet verecektir. Böyle güzide okullar açıldıkça, okullarımızın ismine yakışır nice ilim irfan sahibi nesiller yetişecektir.