Bir başka hüzün konusu daha var. Bir türlü önleyemediğimiz, engellemeyi bırakın giderek arttığına üzülerek şahit olduğumuz ancak son noktasında farkına vardığımız bir konu.
Önce vatan görevini ifa ederken şehadete eren tüm kahraman vatan evlatlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan aile ve silah arkadaşlarına ise sabır temenni ederim. Yaşadığımız elim helikopter kazası ile gene yüreklerimiz yandı. Vatan sevgisi ve millete hizmet ruhuyla görev ifa ederken görevi başında şehit olan tüm yiğit vatan evlatlarımızı kaybetmek hepimizin içini dağlıyor.
Ama ağızlardaki kalplerdeki ruhlardaki söz hep aynı... Vatan sağ olsun! Bu şuurla doğan ve ölüme meydan okuyan bir milletin evladı olarak tekrar tüm şehitlerimize rahmet, gazilerimize hürmet, ailelere ve şerefli ordumuza minnet temennilerimizi iletiyoruz.
Bir başka hüzün konusu daha var. Bir türlü önleyemediğimiz, engellemeyi bırakın giderek arttığına üzülerek şahit olduğumuz ancak son noktasında farkına vardığımız bir konu.
Kadına, çocuğa, engelliye şiddet... Kabul edilmesi imkânsız bir eylem olan şiddetin güçsüz ya da gücünü kullanmaktan çekinen birisine yapılıyor olması kabul edilebilir bir şey değildir. Bu gün kadına şiddet ile ele alacağımız bu konuda maalesef ülkemiz insanları duyarsız kalarak sorunun daha da büyümesine katkıda bulunuyor. Aslında bu konuda yapılması gerekenler basit gibi gözüküyor. Cezaları arttır sorun çözülsün. Ama gerçekte durum daha derin ve karışık. Zira şiddetin kaynağına inmeden, gerekli eğitimi vermeden, karşılıklı anlaşma ortamını sağlamadan şiddeti önlemek mümkün gözükmüyor. Bu şiddet ne bugünkü devletin ne de bugünkü iktidarın veya muhalefetin icadı değil...
Ortalama 45 yaşında bir kişinin aile içi yarattığı şiddet hatta katliam o kişinin yetişme çağına yani kırk sene öncesine dayanan geçmişini içermekte. Uzmanlar tarafından yapılan tespitlerde ve açıklamalarda değinilen konu kısaca şiddetin, kişinin aile ortamında başlayıp büyüdüğü ve eğitim aldığı ilk dönemlerine kadar gittiğini gösteriyor. Neticede şimdi verilecek cezaların sadece kayıplara yol açtığı gibi bir gerçeği görmemiz kabul etmemiz gerektiğinde açıkça ortaya çıkıyor.
Yani şiddeti önlemek için ilk önce aile içi şiddeti ortaya çıkarmalı ve önlemeliyiz ki çocuklar bu şiddeti öğrenmesin. Ardından okul çağında şiddetin ve sonuçlarını kötülüğü öğretilsin ve çocuk şiddeti kötü olarak benimsesin. Görüleceği üzere bu iş iktidar ya da devletlerin eliyle değil toplumsal çaba ve özveri ile yönetilecek bir süreç.
Yani hepimizin iyi kötü, doğru yanlış, kadın erkek demeden tüm ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara koyup şiddete karşı neler yapabiliriz dememiz gerekiyor. Lütfen iyi düşünün. Hepimiz bir anadan doğmadık mı? Yüce dinimiz bize kardeşliği emretmez mi? Yüce Rabbimizin yarattığını kim yok edebilir. Hz. Muhammed (S.A.V.) bizlere “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurmamışlar mıdır?
Türk kavmi için at, avrat, silah ne demektir acaba... Obayı kadınlarımız kurmazlar mı?... İstiklal harbinde eratına tayın çıkartan, hemşire olan, süngü takıp savaşan kadınlarımız değil mi?... Uğruna dağları yerinden oynattığımız, sevdalımız, eşimiz kadın değil mi?... Ya elden ayaktan düştüğümüzde bize bakan kızımız veya gelinimiz... Bizi evlat sahibi yapan kızlarımız, evlatlarımıza ana, evimize kadın olmuyorlar mı?..
Neden bu şiddet, neden bu cinayetler sorusunu düşündürmüyor değil. Sorunun nedenlerinden çok canlarımıza ve onları katledenlere de bir çözüm üretme noktasındayız. Bu şiddete bir çözüm üretmek basit. Hepimiz duyarlı olalım hepimiz kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri yapmayalım yapanlara müsaade etmeyelim yeter. Yıkılan aileler, yetim kalan çocuklar, katil babalar, ölen kadınlar.
Eğer milletçe bir silkinme yapmazsak bu ölü toprağını üzerimizden atmazsak kısacası hep birlikte topyekûn amasız, nedensiz, cezayı arttıran değil eylemi engelleyen çözümler üretemezsek daha çok kadın katlolur aile mahvolur. Zaman artık sözün bittiği yerde eylem yapılma zamanıdır. Yarına bırakmadan bu andan itibaren tüm insanımız hep birlikte artık şiddete hayır demelidir. Eğer biz kendimiz bu şiddete hayır diyemezsek başkalarını da eleştirmeye hakkımız olmaz. Yitip giden canlarımızın isimlerini burada tekrarlamak istemiyorum. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar yitip gittiler. Yaşamları, emekleri, umutları zayi oldu. Yetiştirecekleri nesiller yok oldu.
Peki ya geride kalanlar. Evlatları, sevdikleri, onları sevenler. Geride kalanlara dünyada cehennemi yaşatmaya kimin hakkı var. Ölen bir kadın ardından kahrolan kaç insan var. Yetim kalan evlatlar, yıkılan aileler, üstüne bir de hapiste ömür çürüten bir hayat. Devlet olarak suçu işleyen kişiye de bakma zorunluluğumuz var bu da hepimizin vergilerinden karşılanmaktadır. Görüleceği gibi şiddetin zararı sadece ölene ve öldürene değil. Kadına şiddetin zararı, cezası hepimizin ortaklaşa çektiği bir cezadır. Hem madden hem manen hem de vicdanen. Kabul etsek de etmesek de...
Hüzünlü de olsa 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müz kutlu olsun...