Türkiye'nin ayak bağı olan vesâyet sisteminin kalıntılarını temizlemekte büyük aşamalar kat ettiğimiz ve en önemli adımlardan biri olarak askerî bir darbe sonucu, emir-komuta sürecinde yazılan 12 Eylül Anayasası'nın yerine sivil bir anayasa yapmanın arefesinde olduğumuz bugünlerde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, istiklâl sevdâlısı kurucu aklına başvurmamız gerekmektedir.
İki gün sonra, yâni 12 Mart’ta Cumhuriyetimiz için çok önemli olan bir olayın yüzüncü yıl dönümünü kutlayacağız: İstiklâl Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesinin üzerinden tam yüz yıl geçti. Ancak biz İstiklâl Marşı’mızı hâlâ ilk günkü heyecan ve aşkla okuyoruz ve söylüyoruz. Prozodik hatâlarla dolu bestesi sebebiyle, birçok kelimenin yanlış okunmasına ve kavramsal anlamının zayıflamasına rağmen, devletimizin kuruluş manifestosu olan bu destansı metin, sanki Mehmet Âkif Ersoy kaleminden daha dün çıkmış ve Tâceddin Dergâhı’ndan bu sabah alınıp Meclis’e getirilerek okunmuş gibi bütün canlılığını korumaktadır.
Türkiye’nin ayak bağı olan vesâyet sisteminin kalıntılarını temizlemekte büyük aşamalar kat ettiğimiz ve en önemli adımlardan biri olarak askerî bir darbe sonucu, emir-komuta sürecinde yazılan 12 Eylül Anayasası’nın yerine sivil bir anayasa yapmanın arefesinde olduğumuz bugünlerde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, istiklâl sevdâlısı kurucu aklına başvurmamız gerekmektedir. Bu kurucu aklın, yazıya dökülmüş hâli, İstiklâl Marşımızdır.
Neden “İstiklâl Marşı”
Bağımsız her devletin millî marşı vardır. Bu marşları en çok millî maçlar öncesinde yapılan seremonilerde duyarız. Ancak diğer devletlerin millî marşlarından farklı olarak bizim millî marşımızın özel bir adı vardır. Millî marşımıza “İstiklâl Marşı” denmesi, sâdece Mehmet Akif Ersoy’un şahsî tercihi veya bir tesâdüf değildir. Sıradan olmayan bir marş metnini, diğer millî marşlardan ayıran birinci fark, kendine has ismi olmasıdır.
Millî marşımızın özel bir isim verilerek “İstiklâl Marşı” dememizin sebebi, on kıta ve kırk bir mısradan oluşan bu metnin, Türk devletinin yeni bir isimle devam ederek kurulmasının arkasında yatan ontolojik anlamı anlatmaktadır.
TBMM tarafından açılan yarışmanın şartnâmesinde katılacak şiirlerde şu özellikler aranmıştır: Millî Mücâdele’yi destanlaştıracak, Millî Mücâdele ruhunu yansıtacak ve gelecek nesillere bu mücâdeleyi aktaracak.
Yeni anayasamız sivil kimliği ile, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin esâret ve vesâyet anlayışını temizleyen ve 28 Şubat, E-Muhtıra, 17-25 Aralık, 15 Temmuz gibi istiklâlimize kasteden girişimlere karşı verilen mücâdeleyi yansıtan bir söyleme sâhip olmalıdır.
İstiklâl Marşı’mız, TBMM’den kabûl edilmeden önce cephedeki askerlere okutulmuş onlar üzerindeki etkisi görülmüştür. Ayrıca sâdece Meclis’te kabul edilmeyip öncesinde askere okutularak emr-i vâki yapılmamıştır. Bu uygulama ayrıca o zamanki şartlar dikkate alındığı çok üst düzey bir demokrasi anlayışının da örneğidir.
Uluslararası örnek bir metin
Millî Mücâdelemiz, eserât altındaki dünyâ milletlerine örnek olmuştur. İstiklâl Marşı’mız da bu örnek mücadelenin yazıya dökülmüş hâlidir. Yeni anayasamız da sivil kimliği ile gerçek anlamda istiklâlini kazanmak isteyen ve kendi değerlerini yaşamayı hak eden her millet ve devlet için örnek olacak bir metin olmalıdır.
Ontolojik bir anayasa metni
Mehmet Âkif’in İstiklâl Marşı’nda vurguladığı kavramların Türk-İslâm kimliğinin ontolojik temel taşları olduğu hatırlanmalıdır. Sivil bir çerçeveye sâhip olacak yeni anayasamız ontik bir anlayışa kaleme alınmalı ve halkın değerlerine karşılık gelen omurgalı bir metin olmalıdır. İstiklâl Marşı, Millî Mücâdele sırasında halka ve orduya moral vermesinin yanında, öne çıkardığı kavramlar ve kabul edilme şekli açısından birleştirici bir rol oynamıştır. Bu anlayışın esas alındığı bir anlayışla yazılacak yeni anayasa da, toplumun tüm unsurlarını kapsayıcı bir çatı metin olacaktır.
Tek dişi kalmış canavarın kanunları
Yeni anayasamız İtalya’dan, Fransa’dan, İsviçre’den, Almanya’dan aldığımız kanunlarla yapılan anayasanın üstüne çıkıp, Mehmet Âkif’in “tek dişi kalmış canavar” olarak nitelendirdiği bu devletlerin önüne geçme yolunu açacak ve gerçek anlamda yerli ve millî metne sâhip bir anayasa olmalıdır. Mehmet Âkif, Batı’yı çok iyi tanıyan ve birkaç Batı dilini çeviri yapacak kadar iyi bilen biri olarak, medenî ve özgür bir hayat konusunda Batı ile kurulması gereken ilişkisi iyi teşhis etmiş ve uzak durmamız gereken notları İstiklâl Marşı’nda belirtmiştir. Âkif’in bu tavrı, dünya ile entegre olması kaçınılmaz olan ülkemizin anayasasına da yansıtılmalıdır.
İstikbâl Anayasası
Bir milletin sömürülmesi, o milletin sömürülebilir olmasına bağlıdır. Aynı şekilde bir toprak parçasının işgâl edilmesi, o toprak parçasını vatan kabul eden insanları buna izin vermesine bağlıdır. Müslüman Türk milleti olarak sömürebilir olmadığımızı, vatan hâline getirdiğimiz toprakların işgalinin sürekli olamayacağını Millî Mücâdele’deki tavrımızda göstermişizdir. İstiklâl Marşı, bizim hem istiklâl mücâdelemizin destânı olduğu gibi, istikbâlimizin de metnidir.
İstiklâl Marşı’mızdaki bu ruh örnek alınarak yazılacak bir anayasa, aynı zaman milletimizin istiklâl ve istikbâline hem sınırlarımız içinde hem de sınırlarımız dışında kastedenlere karşı duruşumuzun ifâdesi ve ilânı olacaktır. İstiklâl Marşı’nın Türk devletinin geleceğine ışık tutması gibi, yeni anayasa da aynı ruh ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin istikbâlinin yol haritası olacaktır.
Vesâyet zincirini kıran anayasa
Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nda milletimizin istiklâl sevdâsını “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” sözleriyle dile getirmiştir. En zor zamanlarımızda bile işgâl kuvvetlerine böyle bir meydan okuma gücüne sâhip bir millet olduğumuz hatırlanmalı ve devletimizin bugün eriştiği güç ve kudret ile vesâyete karşı hem bir duruş hem de bir meydan okuma ortaya konacak anayasa metni yazılmalıdır.
Mehmet Âkif’in duâsı
Mehmet Âkif Ersoy, hayâtının son döneminde Mısır’dan yurda döndüğünde kendisine İstiklâl Marşı’nın bir daha yazıp yazamayacağı sorulduğunda şu cevâbı vermiştir: “O şiir, çok çetin şartlarda, millet olarak hayat memat mücâdelesi verilirken yazılmıştır. Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın”.
Mehmet Âkif’in bu cevâbı bir fikir ve niyetin ötesinde, bir duâ niteliğindedir. Askerî müdahaleler sonrasında yapılan mevcut anayasa, milletimizin sivil kimliğine, hürriyetine, devletimizin siyâsî ve ekonomik istiklâline kasteden zihniyetin izlerini taşımaktadır. Yapılacak yeni anayasa hem bu izleri silmeli hem de bir daha istiklâlimize kastedenlerin anayasa yazılmasının önünü kapatacak güçte olmalıdır.