Amerika'da kadının biri erkek arkadaşının veya nişanlısının kendisine kötü davrandığını, şiddete maruz kaldığını söyleyerek polise gitmiş. Kadının beyanı esas ya, polis de gitmiş adamı enselemiş.
Adam sonra bahsedilen saatler içinde başka yerde olduğunu kanıtlamış. Kız, ona zarar verme amacıyla bu yalanı söylediğini itiraf etmiş. Soruşturma sürüyormuş, kız ceza alabilirmiş. Kadının beyanı esastır düzeninin yansıması. Bir kadının böyle bir yalana başvurması kadınlara yönelik şiddeti görmemizi engellemez. Tıpkı kadına yönelik şiddetin tüm erkekleri suçlu yapmayacağı gibi.
Başka bir örneğe geçelim. Üniversite öğretim üyelerinden profesörlüğe kadar yükselmiş biri belediye seçimlerinde kadın adaylara oy vermeyeceğini, çünkü kadının yerinin evi olduğunu ve çalışma hayatının pek kadınlara göre olmadığını söylemiş. Adam doğduğuna pişman edildi. Önce özür sonra da görevinden istifa. Zevzeklik başa bela. Kadınların iş hayatında yaşadığı sorunları dile getirmek ayrı onları kategorik olarak toplum dışına itmek başka bir şey. Kadınların çalışma şartlarının iyileşmesi, ev-iş dengesinde boğulmamalarını sağlamak insanlığın gereği. Ancak çalışma dünyasında kadını boğanları ve aile birliğinin temeline dinamit koyanları görmek bu kadar zor olmasa gerek. Eşi çalışırken kendisi evin işlerini çekip çeviren kişiler de var sayıca az olsa da.
Buradan diğer bir örneğe geçelim: Cumhurbaşkanlığı forsuyla yayınlanan kadına karşı şiddete hayır reklamında erkekler adeta mağara adamı olarak tanımlanıyor. Film eminim önü ardı fazla düşünülmeden basmakalıp bir çalışmanın ürünü. Kadının haysiyetini de erkeğin haysiyetini de ayaklar altına alıyor. İyi de bu tarz adamları teşhir etmek gerekir, eğer öyle değilsen niye alınıyorsun diye düşünenler olabilir. Zaten filmin ses tonu orada bağıran erkeğe aynı tonda karşılık veriyor. Erkeğin yaptığı yanlışsa neden aynı dili filminizde onu güya yermeye çalışırken kullanıyorsunuz? Amacınız toplumu sarsmaksa benzer örnekleri yüzlerce defa çekilmiş ucuz bir senaryo ile yapmak doğrusu pek fayda getirmeyecektir.
Ayrı türler değiliz, hepimiz insanız. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, Suriyeli, Türk veya Amerikalı… Ölçüyü kaçırdığımızda düşman olduklarımızla aynı hataya düşeriz. Adaletsizliği ortadan kaldırırken adaletsiz olmak, şiddete karşıyken ortada enkaz bırakmamız hiç de zor değildir. Ölçüyü kaçıran herkes zıddına dönüşme tehlikesindedir.
Nerede şiddeti şiddetle anlatan bir yorum görsem şiddete imkan bulamadığı için hayıflanan bir profil belirir gözümün önünde. Vatanı sahiplenmede ölçüyü kaçıranların mülteci düşmanlığına evirildiğini de, aile sevgisinin kayırmacılığa dönüştüğünü de, erkek yanlışlarına dikkat çekmenin de aile düşmanlığına dönüştüğünü örnekleriyle gördük.
Ölçülü olmak iyidir. Eğer şiddeti hayatımızdan çıkarmak istiyorsak kullanacağımız dile dikkat etmek gerekir. Tıpkı sivil toplum örgütü olmak için gerçekten sivil olmanın temel şart olması gibi.
Musavver düşmanlarımızı kum torbası yapıp yumruklamak fena fikir gibi gelmeyebilir ama elimize geçen daha büyük bir gürültü olacaktır. Kafam şişmiyor derseniz siz bilirsiniz. Bağırmaya devam.