Gözümüz aydın… 2020 yazının ilk selülitleri ufukta göründü.
Gözümüz aydın… 2020 yazının ilk selülitleri ufukta göründü. Hadi hanımlar yine yaşadık! Bu yaz da bizi kurtaracak bir isim çıktı. Biri çıkıp size “koca popolu” mu dedi. “Ayy bu selülitleri nerede besiye çektin?”mi dedi. Şimdiden ezberleyin, repliğimiz şu…“Serenay Sarıkaya’nın selülitlerinden sonra benimkilere gamze diyorlar bebeğim.” Bizimle acımadan dalga geçenler mevzu Serenay olunca hemen korumaya almışlar. Bahanesi de hazır, “Kız hamileymiş ondanmış mış…” Yemezler canım… O selülitler, ana rahmine bir anda çocuk düştüğü gibi popoya düşmez. Emek ister, zaman ister. Depresyonun dibinde, bol bol abur cubur tüketimi ister. Bizde biliriz yani, kaba etlerimizde az yetiştirmedik. Velhasıl kelam bu yazda gururla dolaşın kızlar. Kapı gibi örnek, Serenay Sarıkaya elimizde. Özgüven tavan giyin bikinileri. Bir bize has değil, bu engebeli vücut. Bu arada söylemezsem çatlarım. Sizde de dejavu etkisi yaratmadı mı o fotoğraflar? Aynı ev, aynı havuz, aynı adam… Tek fark geçen yaz Defne Samyeli ve fit vücudu, bu yıl Serenay ve selülitleri…
Renk değişti
Amerika özgürlükler ve rüyalar ülkesi. Birçok kişi yılar yılı bu vaat için ülkelerini terk edip, Amerika’da yaşam hayali kurdu. ABD de yaşamak, okumak hep bir ayrıcalık olarak anlatıldı. İşte bize allandıra ballandıra anlatılan rüyalar ülkesi kabuslar ülkesine döndü. George Floyd’un ölümü ile bu kabus başladı. George, beyaz bir polisin öldürdüğü ilk siyahi değildi. Benzerlerinin hatta çok daha kötülerinin hemen hemen her gün yaşandığı bir ülke Amerika… Ama nedendir bilinmez, Floyd’un ölümü domino etkisi yarattı. Tüm dünyada hala devam etmekte olan protestolara neden oldu. Evet; olanlar kötü, protesto da edilmeli ama sizce de işler fazla uzamadı mı? Çirkinleşmedi mi? Devlete zarar adı altında, yağma ve talanı legalleştirmeye çalışmak ne kadar doğru? Bu iş bir iç savaştan, savaşa doğru gitmez mi? Bu gidişle olacağı da o… Amerika’da başladı ama İngiltere, Fransa, Yunanistan, Almanya, Brezilya ve tüm Avrupa’ya yayılan bu protesto sizi de korkutmaya başlamadı mı?
Oldu canım…
Affet, sana kötülük edeni affet! Canını acıtanı, affet. Enerjini kendine saklamak için, affet. Onun için değil, kendin için affet. Her affedilenden komisyon alan görünmez bir çete var sanki. Dünyada en zor şeylerden biri “affetmek”… Kelime olarak bile bu denli rahat kullanılmasından rahatsızım. İnsanüstü bir güç af… Hala için acıyorken, canın yanıyorken, dün gibi her anını hatırladığın anılarla uyanıyorken. Bilinçli, bile isteye yapılan bir eylemi, öyle alelade bir olaymış gibi görüp yok saymak zor. Canın gerçekten acımamışsa affedersin. Ne o olay ne de o kişinin hayatında zerre önemi yoksa affedersin. Hoş ben zaten unutmadan affedildiğine inanmıyorum. Belki de ondan en kötü anılarımı bir dönem sonra hatırlamayışım. İşin aslı astarı; şu dünyada af dileyeceğim değerde tek kişi benim! Ve bir gün affetmem gereken tek kişi varsa o da yine benim!