Bu şüpheli ölümler hızlı bir şekilde soruşturulmalı ve kamuoyu ikna edici bir şekilde aydınlatılmalı.
ASELSAN yüksek elektronik mühendisi, 32 yaşındaki Kerem Parıldar bir binanın 14. katından atlayarak intihar etti. ASELSAN’da son 11 senede gerçekleşen 8. şüpheli ölüm bu.
Kerem Parıldar, “Yerli Savunma Sistemleri” üzerinde çalışan bir mühendisti. Bilindiği gibi 2006 yılından bu yana “F-16 savaş uçakları, milli tank, insansız hava araçları (İHA), uzun namlulu yeni nesil silahlar” gibi önemli konular üzerinde çalışan 7 mühendisin ölümleri de henüz bir netliğe kavuşturulmuş değil. Bu intihar vakasıyla şüpheli ölümlerin sayısı sekize çıktı. Haliyle sormamız gerekiyor… ASELSAN’da neler oluyor?
Daha önce Hüseyin Başbilen, Ali Ünal, Evrim Yançeken, Burhanettin Volkan, Zafer Oluk, Hakan Öksüz ve Erdem Uğur ASELSAN’da çalışırken hayatını şüpheli bir şekilde kaybeden mühendisler. Kimisi trafik kazasında, kimisi evinde, kimisi ise başından vurularak hayatını kaybetti. Bir kurumda bu kadar ölümün yaşanması tesadüf olamaz. Peki bu ölümler neden gerçekleşiyor?
20 Kasım tarihli Türkiye gazetesinde Ebru Karatosun’un haberinden yola çıkacak olursak daha önceki ölümlerle ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada 4 kişinin FETÖ’yle bağlantısı tespit edildi. Yaklaşık birkaç gün önce böyle bir haberin üstüne Parıldar’ın ölümü manidar. Bu FETÖ’cü 4 kişinin şimdi diğer ölümlerle alakalı olarak örgütten nasıl bir talimat aldıkları da savcılık tarafından araştırılıyor.
Daha önce Bülent Orakoğlu’nun Yeni Şafak’ta 4 Ocak 2016 tarihinde yazdığı yazı önemli, bir bölümüne kulak verelim: “Diğer taraftan kaza veya intihar süsü verilmiş cinayetlerin aydınlatılmasında ciddi bir şekilde soruşturmanın ilerlemesini sağlayabilecek ipuçları da mevcuttur. Bilindiği gibi ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen ile ilgili olarak yapılan hazırlık soruşturması ve otopsi raporunda boğazındaki 20 cm'lik kesiği kimler 2-3 cm olarak göstermiştir? Adli Tıp Genel Kurulu Raporu'nda boğazındaki kesiğin kendisi tarafından yapıldığı konusundaki rapor 18 üyenin bu düşüncede olması ile imza altına alınırken 7 üye bu karara muhalefet etmişlerdir. Muhalefet şerhinde cesetle, boyun sol yanındaki kesi bölgesinde tiroit kıkırdak korpusunda kesilerin bulunması, eylemin başkası veya başkaları tarafından oluşturduğu iddia edilmiştir. Karara muhalif 14 üye ise cesedin bulunduğunda çürümüş olduğundan kesin bilgi verilemeyeceği belirtilmiştir. Kesiğin Hüseyin Başbilen tarafından yapıldığını iddia eden 18 üyenin FETÖ açısından araştırılması tahminim olayın aydınlatılmasında önemli rol oynayacaktır.”
Bu yazının üzerinden neredeyse iki seneye yakın bir zaman geçti. Soruşturmalar ne aşamada ya da nasıl bir sonuca bağlandı bilemiyorum ama geçmiş ölümlerde FETÖ’nün parmağı çok net gözüküyor. Tabi bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait telsizlerin kripto yazılımını gerçekleştiren ASELSAN çalışanlarının da 2017 yılının Eylül ayında FETÖ’cü çıktığını notlarımızın arasına ekleyelim.
Özellikle belki de en önemli milli kuruluşumuz olan ASELSAN’ın içinde FETÖ’cüler örgütten nasıl bir talimat aldılar? Örgüte hangi mahrem bilgilerimizi ulaştırdılar? Ve hayatını şüpheli bir şekilde kaybeden bu sekiz başarılı mühendisimizin ölümlerinde FETÖ’nün nasıl bir parmağı var?
Sorular arttırılabilir. Fakat en son hayatını hayatını Kerem Parıldar’ın ölümü de basit bir intihar vakası gibi durmuyor. O nedenle bu ölüm çok iyi bir şekilde soruşturulmalı. Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya da buradan açık çağrı yapıyorum. Bu şüpheli ölümler hızlı bir şekilde soruşturulmalı ve kamuoyu ikna edici bir şekilde aydınlatılmalı.
Aynı uygulamayı yapmazsak “yuh” olsun bize!
Kudüs’ü ziyaret etmek amacıyla bir gazeteci grubunun içinde olan Star gazetesi muhabiri Kemal Gümüş Tel Aviv Ben Gurion Havaalanı’ndan “Mavi Marmara yolcusu” olduğu için deport edildi.
Türkiye’ye döndükten sonra hemen Kemal Gümüş’ü aradım ve İsrail’in mazur görülemeyecek bu küstah tutumunu kendisine sordum. Şunları anlattı:
“22 kişilik bir gazeteci grubuyla Kudüs’ü ziyaret etmek için yola çıktık. İsrail Tel Aviv Ben Gurion Havaalanı’nda sadece beni aldılar ve rahatsız edici bir şekilde 6 saat beklettiler. Ellerinde dedemin dedesine kadar bilgilerin olduğunu gördüm. Mavi Marmara’yı kastederek ilk gelişimin olup olmadığını sordular, bir gazeteci olarak orada olmadığımı ve İsrail’e özel bir misyonla geldiğimi söyleyerek deport ettiler.”
Gümüş’ün anlattıkları bu şekilde. Kendisi 6 saat İsrail havaalanında bekletiliyor, her yeri didik didik aranıyor, daha sonrasında ise deport ediliyor. Sırf “Mavi Marmara yolcusu” olduğu gerekçesiyle! Kabul edilebilir gibi değil. Tam bir skandal. Bu küstahlığı yapanlara aynı muameleyi gösteremezsek “yuh” olsun bize!
24 Kasım, 1980 darbesinin bir ürünü değil mi?
Bugün öğretmenler günü. 1980 darbesinden sonra 1981 yılında 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlandı. Darbe zamanlarına geliyor bu yıllar…
Açıkçası düşünmüyor değilim bazen. Neden darbe ürünü bir günü hala daha kutlamaya devam ediyoruz diye… Pek tabi ki öğretmenler gününü kutlayalım ama bu bizim seçtiğimiz bir tarihte olsun. Darbecilerin tayin ettiği bir günü kutlamaktansa hiç kutlamamayı tercih ederim.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a da bu noktada görev düşüyor. Kendisine çağrım, öğretmenler gününü tüm toplumun üzerinde konsensüs sağlayabileceği bir tarihe çeksin. Kimsenin hayır diyeceğini zannetmiyorum.