Uzun süreden beridir, yüzyüze yaptığım araştırmalardan elde ettiğim veriler, uzun zamandır bu konular üzerinde yazılar yazan bir gazeteci olarak beni hiç de şaşırtmadı.

Sosyal Medyada teknoloji dayatması ve İnternet haberciliğinde reklamlar karmaşası başlıkları altında geçtiğimiz yazılarımızda gazete okurlarının, “Sosyal Medya” olarak adlandırılan internet ortamı takipçilerinin nasıl bir teknoloji dayatmasına teslim edildiği konusunu elimden eldiğince, konvansiyonel medya ve internet kaynaklı dijital medya takipçilerinin, nasıl bir “dayatma” ile karşı karşıya bırakıldıklarını oldukça ayrıntılarıyla inceledim. Bu incelemelere konvansiyonel medya okurlarından ve internette yaygınlaşan sosyal medya takipçilerinden elde edindiğim bilgiler ışığında yapmaya çalıştım.

Uzun süreden beridir, yüzyüze yaptığım araştırmalardan elde ettiğim veriler, uzun zamandır bu konular üzerinde yazılar yazan bir gazeteci olarak beni hiç de şaşırtmadı. Şaşırtmadı ama, bir konuda kaygı verici hayal kırıklığına uğradığımı söylemeden de geçemeyeceğim. Hep sözünü ettiğim; toplum olarak, tam anlamıyla teknoloji oburu olma alışkanlığımızda asla bırakamamışız. Teknoloji doyumsuzuyuz ve çabuk doyuma ulaşıp doğru veye yanlış, var olanı hızla tüketip yenilikler peşine koşmaya başlıyoruz. Çabuk bıkıyor çabuk kabulleniyoruz. En kabul edilemez olanı ise çevremizi saran teknoloji üreticilerinin de bu zaafımızdan faydalanma konusunda hiç de geri kalmamaları. O nedenle teknoloji ortamlarımızda oldukça fazla hatalar sorumsuzca yaygınlaştırılabiliyor. Bunu var olan yasaların boşluklarından mı yoksa uygulama eksiklilerinden mi veya bilerek mi yapıyoruz. Bunun yorumunu, durumu denetleme görevleri olanlara bırakalım ama hızlı sapmaların zaman geçirmeden ivedilikle kontrol edilmesi gerektiğini de asla göz ardı etmeyelim.

Bugün son zamanlarda dikkatle takip ettiğim televizyonlardaki reklamların yayınlanması ile ilgili aklıma takılan birkaç konuyu gündeme getireceğim.

Bilindiği gibi, Türkiye’de televizyon yayınlarımızın kontrolü ve yayın denetimleri Radyo Televizyon Üst Kurulu / RTÜK tarafından yapılmaktadır. RTÜK’ün bu kontrol ve denetimlerini nasıl ve neye göre yaptığıyla ilgili araştırmalarımdan elde edebildiğim bilgi değerlendirme ve sonuçların analizini zaman zaman yazılarıma aktaracağım. Ancak bu gün üzerinde duracağım, televizyonlarda yayınlanan reklam kuşaklarının uygulanması ve bu konuda gözden kaçırılanlar.

Teleizyon yayınları, başından beri, TRT’nin ilk imzalayanlarından olduğu Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi’nin kayda geçirilen ilke ve kurallarının paralelinde oluşturulan, Türkiye’deki televizyon yayınlarını düzenleyen RTÜK Yasası’nın uyulma zorunluluğundaki kurallarıdır. Yayın planlamasını, haber ve program kurgularını, yayınlarını reklamların yapısal özelliklerini, içeriklerini ve reklamların yayınlanma süreleri ve kuşaklarının yerleştirilmelerini düzenleyen ilke ve kurallar RTÜK yasasında çok net bellidir. Tüm televizyonlar, reklamların yayın kuşaklarının programlarda yerleştirilmesini, reklamların nasıl, ne zaman ve maksimum ve minimum yayın sürelerinin ilkesel ve yasal olarak uygulanması bellidir.. Ayrıca reklamlar; Reklam Özdenetim Kurulu / RÖK tarafından çocuklar, gençler ve aile yaşamının yanı sıra rekabet usullerine göre de kontrol edilir denetlenirler.

Sınır Ötesi Yayınlar Sözleşmesi, genelinde reklamların yayınlanması, reklam kuşaklarını üzenlenmesi konusunda, medeni hukuk, aile yaşamı, özel yaşam ve bireysel ve kişisel özgürlüklerin korunması konusunda etkin uygulama ve ilkesel denetimleri düzenleyen kurallarıyla yayın denetimlerinde çok etkin belirleyicilikleri de üstlenir, düzenler.

Reklam yayılarında olması veya olmaması gerekenler konusu ayrı bir inceleme konusudur. Bu konuda araştırmasını yaptığım yasal düzenlemerle belirlenmiş kuralların uygulanmalarındaki eksiklikleri, oldukça ayrıntılı şekilde, yasal dayanakları ışığında, zaman zaman bu köşemde anlatmaya çalışacağım.

Televizyon reklam yayınlarında uygulamalar kapanın elinde kalıyor gibi. Denetim mi, işte bu konuda söylenecek ve yazılacak çok şey var. Bu konularda tam olarak, arz edilenin zorla kabul edilmesi, “ne verirsek kabul edecekler dayatması”yla karşı karşıyayız.

Bunlar neler mi, anlatacağız ve yazmaya devam edeceğiz...

BİR TUTAM TEBESSÜM

BAL İLE SİRKE UYUŞMAMIŞ

Köylüler toplanmış Nasreddin Hoca’nın etrafında ve sormuşlar:

- “Hocam bal ve sirke birbiriyle uyuşmazmış derler, doğru mu sence?”

Hoca biraz düşünmüş ve gidip mutfaktan bal ve sirke almış getirmiş,. Bir kaşık bal yiyip üstüne sirke içmiş. Yüzünü ekşiterek:

- “Neden uyuşmasın, gayet de iyi anlaşırlar” demiş.

Yüzünü ekşittiğini görenler:

- Eee, Hoca yüzün ekşidi!”

Hoca bu, hemen cevabını vermiş:

- “Onlar anlaştı anlaşmasına ama beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar”.