24 Nisan tarihi yaklaştıkça, Türk-Ermeni ilişkilerimizde olağanüstü hal ilan edilir ve kılıçlar kınlarından yeniden çıkarılır.
Nerede ise tüm taraflara her yıl bir öncekinden daha zor geçmektedir.
Bu sefer medya ve siyasi gerginlik ağırlıklı olarak Türkiye ile Lübnan, Fransa ve Erivan arasında yaşanmış durumda. Tartışmalar daha önce olduğu gibi Ermeni tezlerini benimseyip savunan güçler ile bu savları ortaya koyan devlet ve lobilere karşı mücadele veren Türkiye arasında oldu.
Kuşkusuz Ermeni diasporası çok mutlu zira birçok başkentte faaliyet göstermekte ve kendi çıkarları doğrultusunda ona yakın duran devletlerin sayısı artmaktadır. Özellikle de söz konusu hedef Türkiye olunca.
Türkiye’nin tepkisi kaçınılmaz fakat sorunun elbette sadece bizim ortaya koyacağımız politikalarla çözülemeyeceği açıktır. Bugün 1915 olaylarını soykırım olarak kabul eden devletlerin sayısı 20 civarında fakat bu sayı her an yükselip sorunu yeni siyasi ve hukuki boyutlara taşıyabilir.
Doğrusu; Ankara, son on yılda Ermenistan’a yönelik birçok politik, sosyal ve insani girişimler başlatmış, Erivan’dan iş birliği yapma konusunda olumlu sinyaller almış, ancak Ermeni diasporası ve kendisine destek veren bazı başkentler dosyanın tüm gücünü ellerinde bulundurmak için yapılan tüm diyalog görüşmelerine karşı çıkmış ve sekteye uğratmıştır.
Bu yıl Ermeni kartını oynamak isteyip, oyuna katılan yeni "girişimciler ise çok ilginç manzara oluşturuyor. Türkiye’ye karşı, kendi bölgesel politikalarını yaymak için Ermeni lobileriyle iş birliği yapan, hatta kilise ve uydurulmuş kemiklerden hazırlanan süslü anıtların karşısında durarak ağlayıp nutuk çeken Arap yetkilileri gördük.
Son günlerde Ermeni sorunu konusunda Riyad, Şam, Kahire gibi başkentler ve Libya’nın Halife Haftar’ı gibi figürler, Türkiye’ye karşı harekete geçmiş durumda. Bundan kim sorumlu? İşler bu gerginliğe nasıl ulaştı? Bir sonraki aşamada bizi neler bekliyor? Örneğin Mısır, Suudi Arabistan ve diğer Arap devletlerinde, Lübnan’dan sonra soykırım iddialarını resmi olarak kabul edecekler mi?
İncelemeye önce bazı siyasetçilerin 24 Nisan’ı ulusal yas günü ilan etmek yönünde hazırlık yaptığı Lübnan’dan başlayalım. Lübnan resmi haber ajansına göre, Ortodoks Kilisesi başkanı Aram I, Taşnak Partisi Genel Sekreteri ve milletvekili Hagop Bagradounian ve Ermenilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları Beyrut nahiyesi olan Burj Hammoud Belediye Başkanı Mardik Bogusian'ın da iştirakiyle, Suudi Arabistan büyükelçisi Walid Bukhari’yi Ermeni Ortodoks Kilisesi’nde ağırlamıştır.
Ajansa," Ermeni Şehitleri ve Anıtlarının kalıntılarının" bulunduğu müzeyi gezen Suud büyükelçisi, "Bugünkü ziyaretim, ülkemin hakikati savunuculuğunun ve adalet, ılımlılık ve insanlık erdemlerine bağlılığının ve ezilenlere desteğinin bir ifadesidir" açıklamasını yapabilmiştir. Dahası "Asil, onurlu ve cesur Ermeni halkı... davasını, hakkı, adaleti ve saflığı seven tüm halkların kalplerinde canlı tutmayı başardı" ifadelerini kullanmıştır.
Libya’nın Bingazi şehrinden gelen açıklamalar daha da vahim bir portre çizmektedir. Suudi Arabistan, Amerika ve Mısır gibi aktörler tarafından desteklenen Libyalı muhalif komutan Khalifa Hafter, savaşçı gruplarının kontrol ettiği ve orada yaşayan bir Ermeni ailesinin varlığını hiç duymadığımız Bingazi’den yaptığı beyanatta her 24 Nisanda" Ermeni soykırım"ını anmak üzere "ulusal bir gün" ilan etmiştir.
Hafter taraftarları “Dışişleri ve Uluslararası İş birliği Bakanlığı’nın” yaptığı açıklamada; “Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmek, Ermenistan halkından özür dilemek ve tazminat ödemek için bu korkunç suçu cesaretle kabul etmeye” davet ediyor.
Ne ilginçtir ki bunu Türkiye’den talep eden Hafter bu sırada Fransa, İtalya ve İngiltere gibi iş birliği yaptığı devletlerin, ülkesinde işledikleri katliamları hatırlamak istemiyor veya öncelikleri arasında yer almıyor.
Gözümüzü Şam’a, Ermeni azınlığın yaşadığı bir bölgeye çeviriyoruz bu kez. Suriye rejimi "1915’te Türkler tarafından işlenen Ermeni soykırımı konusunun, gelecek yıldan itibaren okul tarih ders kitaplarında okutulması" kararını vermiştir.
Dahası, Suriye'nin başkenti Şam'daki Ben-i Umayya Büyük Camii'nin imamı Mamoun Rahma’nın minberinden gelen mesajda, 1915 olaylarının yıldönümü anılıyor ve “Ermeni kardeşlere” başsağlığı dileniyor."Erdoğan bu katliamın temelsiz olduğunu söylüyor... Tarihi gerçekleri ve somut delillerle tespit edilen olayları inkâr etmek istiyor" gibi mesnetsiz ithamlarda bulunuyor. Türkiye’de doğan ve büyüyen binlerce Suriyeli çocuğu, ülkelerine döndükleri zaman, onları tarih kitaplarında Türklerin misafirperverliği ve kardeşliği değil, Esat rejiminin kararıyla kabul edilen düşmanlık ve nefret hazır bekleyecektir.
Kahire'de ise Mısır basını, Mısır Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından "Mısır ve Ermenistan İlişkileri’nin Geleceği” konusunda düzenlenen seminerde," Ermenilerin geçen yüzyılın başlarında uğradığı katliamların tartışıldığını" bildirdi. Söz konusu toplantıda, “Uluslararası Hukuk uzmanları” tarafından, "bütün dünyanın Türkler tarafından işlenen Ermeni katliamlarını kınadığı" ifade edildi ve Türkiye’nin "Ermenilerin soykırımı" için özür dilemesi istendi. Özrün yalnızca Ermenistan halkına karşı ahlaki bir ödev olmadığını, ayrıca Türkiye tarafından Ermeni halkına maddi tazminat da ödenmek zorunda olduğu vurgulandı.
Sisi yönetimi bir kez daha şaşırtmadı.
Ermeni nüfusun yoğun olduğu Lübnan dışında, Arap âlemi de bu konuda Ankara’yla olan ilişkileri bozuluncaya kadar tarafsızlığını sürdürmüştür. Türkiye ile olan ilişkileri kötü olan Mısır ve Şam yönetimi, 2015 yılında Lübnan’la birlikte Erivan’a geniş çaplı resmi heyetler göndererek 1915 olaylarının yüzüncü yıl törenlerine katılmış, Ankara’ya karşı aktif düşmanlık gütmeye başlamıştır.
Günümüzde Ankara’yla siyasi ilişkilerinde bir gerginlik yaşayan yeni devlet ve güçler, 24 Nisan’ı “Ermeni Soykırımını Anma Günü” ilan ederek Ermeni diasporasını yanına alıp, Türkiye ile olan hesaplaşmalarını bu dosyadan da yararlanarak sonuçlandırmak istemişlerdir.
Diaspora her zamanki gibi etkindi, özellikle Lübnan, Amerika ve Fransa gibi Ermeni yoğunluğun olduğu ülkelerde. Ermeni seven gruplar ile diasporanın çıkarları fazlasıyla örtüşür durumda. Hedefleri aynı olmayabilir ama ilgi alanları ortaktır.
Kanaatimiz şudur ki; kendisini Ermenistan'ın hamisi olarak gören ve kendi çıkarı için her şeyi mubah sayıp kullanmaktan çekinmeyen diasporanın tavrı ve politikaları bir yana, Arap âlemindeki bu tür manevraların artması kayda değerdir. Buna karşın Türkiye’nin, Ermenilerle diyalog kurmanın yollarını bulup bu manevraların önünü kesmesi en iyi seçenek olarak durmaktadır.
Bir kez daha 24 Nisan günü geldi ve bir kez daha dünyadaki Ermeni diasporası 1915 olaylarının bir “soykırım” olarak anılması hususunda hareket halindeydi.
Ermenistan’ı bir anayurt olarak kabul etmeyen ve hiçbir zaman coğrafya peşinde olmayan Ermeni lobileri, yaşanan asimilasyon ve sosyal, etnik ve dilsel erimeyi yavaşlatmak için direnmekte, araç olarak soykırıma ve acıya ihtiyaç duymaktadır. Bazı güçlerin ise, Ermeni lobilerinin beklentileri yönünde değil kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri gözlenmektedir.
Nitekim “Soykırım” iddialarını Türkiye ye karşı bir baskı veya şantaj aracı olarak kullanan devletlerin sayısında kayda değer bir artış olmadığı halde, bazı Arap devletleri, 24 Nisan’ı anma günü olarak ilan etmiş, orta öğretim tarih ders kitaplarında Osmanlı İmparatorluğunu “soykırım yapmakla” itham eden ifadelere yer vermiş ve Türkiye ile olan bazı hesaplaşmalardan dolayı Ermeni lobilerine aleni destek vermeye başlamıştır.
Bu propagandaya yaslanmanın arkasındaki gerçek ise; Fransa Devlet Başkanı Macronun, 300 bin Ermeni seçmen kitlesinin gücünün farkında olmasıdır, Hakeza Lübnanlı siyasi liderler de aynı yolda ilerlemektedirler. Kahire’dekiler, Türkiye’nin Ortadoğu’da ve Afrika’daki stratejik hamlelerine ket vurmak, Hafter ise böyle bir hamle yapmakla ne kadar kullanışlı aptal olduğunu ispatlamıştır.