Dışarıdan bakıldığında, Washington'un amacı, Türkiye'den gelen tehditleri engelleyip Kürtleri koruma niyetinde olduğu, halbuki esas hedef İsrail'i Fırat nehrine doğru taşıyıp bu denli stratejik bir konuma oturtmak ve bölgede bir İsrail-Kürt ittifakının önünü açmaktır.
Ankara’nın iki yıldan beri Menbic ve Fırat'ın doğusunda tetikte olduğu, ancak ateş emri vermediği görülüyor. Bu saatten sonra bölgede böyle geniş çaplı bir askeri operasyon yapmak ne anlama geliyor?
Türk-ABD Menbic uzlaşması, Ankara’ya askeri müdahalede bulunma fırsatı vermesine rağmen, bu müdahale gerçekleşmeyip kâğıt üzerinde bir metin olarak kalmıştır. Ankara, ABD başkanının Doğu Suriye’den asker çekme sözlerinden vazgeçmesiyle ikinci bir operasyon yapma şansını geri tepmiş, sorunun çözümü için müzakere ve diplomasi yolunu seçmiştir. Washington ise, Fırat'ın doğusunda Türkiye’nin hareketini kısıtlamak için S-400 füze alışverişi ve F-35 avcı uçakları kartını kullanmaktadır.
Ankara’nın Fırat'ın doğusundaki operasyon seçeneğini ertelemesi ise bölgede yaşanan siyasi ve askeri gelişmeler ve bölgesel denklemlerin yeniden hareketlenmesiyle alakalıdır.
Nitekim iki yıl önce Suriye'nin doğusunda var olan koşullar bugün tamamen değişti: DEAŞ devre dışı bırakılmış, PYD ve KASED grupları eskiye nazaran daha güçlü ve organize bir şekilde hareket ediyor, Şam rejiminin önceliği Doğu Fırat’tan ziyade batısı ve Rusya, ABD ve İsrail diyalog ve iş birliği seçenekleri Türkiye aleyhine gelişecek şekilde git gide artmıştır.
Türkiye’den yükselen operasyon seslerine karşı, üst düzey Amerikan yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar Fırat'ın doğusunda askeri harekat seçeneğine karşı cevap oluşturmakta.
Önümüzdeki günlerde Washington’dan beklenen açıklama, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını devam ettireceği ve 1991-2005 yılları arasında kuzey Irak’ta yaptıklarını bu kez Fırat’ın doğusunda uygulayacakları yönünde.
ABD’nin önceliği Ankara’nın Doğu Fırat bölgesinde harekete geçmesinden ziyade, kuzeydoğu Suriye'deki bağımsız ve otonom Kürt oluşumunu tamamlayabilmektir. Nitekim Türkiye'nin Menbic ve Suriye’nin doğusunda
herhangi bir askeri harekât yapmasının Beyaz Saray için kabul edilemez olduğu zaten ilan edilmiştir.
Bizim öngördüğümüz fakat ihmal ettiğimiz husus ise; Amerika'nın, Kuzeydoğu Suriye'deki varlığını pekiştirip, Kürt kartını oynayarak enerji kaynakları, tarım arazileri ve Suriye-Irak, Suriye-Türkiye sınırlarında kalıcı olmaya yönelik hamleleridir.
Aslında ABD’nin tüm bu çabaların esas gayesi İsrail’i Dicle ve Fırat sularına yakınlaştırma yollarını elde etmektir.
Esasın Washington’un terörle mücadele bahanesi altında, Doğu Suriye’ye girip yerleşmesi ve böylece İran’a karşı yerel ve bölgesel aktörleri devreye sokması sonucunda, İsrail’in bölgedeki nüfuz ve hâkimiyetini pekiştirmesi gözden kaçırılmıştır.
Ancak İsrail Doğu Suriye’de varlığını hissettirip, bölgenin en stratejik üçgeninde yerel güçler ve bazı Arap ve Avrupa başkentlerini kapsayacak şekilde enerji anlaşmaları yapmaya başladığında, birçok kez olduğu gibi geç uyanıp tedbir almaya başladık.
Dışarıdan bakıldığında, Washington’un amacı, Türkiye’den gelen tehditleri engelleyip Kürtleri koruma niyetinde olduğu, halbuki esas hedef İsrail’i Fırat nehrine doğru taşıyıp bu denli stratejik bir konuma oturtmak ve bölgede bir İsrail-Kürt ittifakının önünü açmaktır.
Trump yönetimi, Lübnan, Suriye ve Irak’tan uzaklaştırmak için İran’a savaş açmıştır. Peki yarın Suriye’deki planlarını ve projelerini engelleyen Türkiye’ye karşı aynı yönteme başvurmayacağının garantisi var mıdır? Özellikle pek çok Arap başkenti, "tehlikeli Türk ve İran tehditlerinin" ortadan kaldırılması şartıyla, Tel Aviv ile olan ilişkileri normalleştirmek için hazır olduklarını ilan etmişken.
ABD açısından Fırat Nehri'nin stratejik misyonu, Türk-Kürt çatışmasını önlemek ve daha sonra Kürt varlığını Suriye toplumunun geri kalanından ayırmaktır. Ve böylece; Doğu Suriye'deki Kürt sorununu bahane edip, Washington ve Tel Aviv’in nehirdeki hisselerini pazarlık yapmadan empoze etmektir.
Şam’ın Doğu Fırat hakkında konuşmaması gerekir diyen Rusya’nın bu sessizliğinin arkasındaki amaç da Türkiye’yi endişelendiriyor. ABD-Rus ittifakı ve çıkar paylaşımı herkesin hesaplaması gereken bir durumdur.
Batı Fırat'taki gerginliğin artmasına öncülük eden Moskova’nın, Doğu Fırat planının tamamlanması için Washington'la anlaşma yapması ihtimaller arasındadır. Tel Aviv’de düzenlenen ABD-Rusya-İsrail Güvenlik İstihbarat Zirvesi’nin hedefleri ve gündemi, yani Fırat’ın her iki yakasında bir üçlü çalışma yürütüldüğü göz ardı edilmemesi gereken bir diğer husustur.
İki yıldan beri askeri müdahale konusunda tereddüt eden Ankara; “Sabrın sonuna geldik ve Fırat'ın doğusundaki askeri operasyon yarın ya da ondan erken gerçekleşebilir” açıklaması ile kararlılığını ortaya koymuştur. Ancak, bugünkü şartların çok farklı olması, Fırat’ın doğusunda Amerikan-İsrail himayesindeki Suriyeli Kürt Konfederasyon projesinden çok daha ileri hesapların yapılması. Ankara’nın dün yapmadığı müdahaleyi bugün bütün bu engel ve zorluklar arasında ustaca bir manevra ile yapması gerekmektedir.
Nitekim Türkiye bir yandan yaşadığı Suriyeli mülteci sorunu ve sosyal, siyasi ve toplumsal yankılarıyla yüzleşme yollarını ararken, bir yandan da Suriye'nin doğusundaki durumun ne denli ciddi ve tehlikeli olduğunu, yaşanabilecek kötü senaryolardan hareketle derhal müdahale etmesi gerektiği konusunda ikna olmuş olsa da, ortaya çıkabilecek riskli bölgesel ve uluslararası olasılıkları da hesaba katmak zorundadır.
Türkiye'nin Rusya ittifakı yaklaşımının, Suriye konusunda da sürdürüleceği olmazsa olmaz bir gerçek değil. Soçi anlaşmalarına rağmen İdlib krizinin büyümesi bunun önemli bir göstergesidir. Nitekim denklemin öbür ucunda Moskova, Washington ve Tel Aviv arasında gerçekleşen üçlü Suriye masasında, Ankara'dan istediklerini alamadıkları için Türkiye’ye rağmen Suriye operasyonunda düğmeye basıldığı görülmektedir.
Fırat'ın doğusundaki kriz bir Türk-Amerikan krizi gibi durmakta, ancak bunun sebepleri ve sonuçları arasında bir Rus-Amerikan örtüsü ve İsrail-Kürt mizanseni de mevcuttur. Washington, Suriye konusunda Ankara ile ilişkilerini sonlandırmak için bir bahane arıyordu, S-400 Rus füzeleri anlaşmasıyla istediğini aldı. Ankara'yı bu tuzağa düşüren ve kendini gayet iyi bir biçimde gizleyen, Moskova’nın ta kendisidir.
Bu durumda Fırat'ın doğusundaki Türk askeri operasyonu, Türkiye'nin çıkarlarını ve güvenliğini tehdit eden seçenek ve senaryolara karşı gün geçtikçe en yakın senaryo haline gelmektedir