Ankara, Türkiye-Suriye sınır bölgesindeki güvenlik endişelerini sık sık gündeme getirmiştir. İran ve Rusya'yla kuzeybatı Suriye'deki operasyonlarıyla ilgili belli bir noktaya kadar anlaşabildi, ancak doğudaki endişeleri dağılmadı.
Fırat'ın doğusu ve güvenlik bölgesiyle ilgili gerçekleşen 20 saatlik Türk-ABD müzakerelerinin ardından birkaç satırdan ibaret ortak bildiri yayınlandı. Her iki tarafın bölgedeki kaygılarını gündeme getiren metnin, Suriye'nin yeni siyasi ve anayasal geleceği konusunda spekülasyon ve olasılıklar dışında henüz somut bir şey söylemediği kesin.
Ankara, Washington’dan :
- Menbic Anlaşmasının uygulanmasını,
- Güvenlik bölgesinin kurulmasının hızlandırılmasını,
- YPG ile bağların koparılmasını,
- Suriye'deki ABD plan ve hedeflerinin ivedi olarak açıklanmasını istiyor.
Ankara Anlaşmasının ardından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise bize "iki tarafın ortak güvenlik kaygılarını" dile getiriyor. Washington’u kaygılandıran husus şimdilik açıklanmadı fakat Ankara'nın Fırat'ın doğusunda gündeme getirmiş olduğu askeri operasyon konusunda her iki taraf arasında geniş çaplı görüş ayrımı mevcut.
PYD -YPG grupları ise Fırat'ın doğusunda birçok şey istiyor:
- Doğu Fırat'taki tüm isimlendirme ve terminolojide istedikleri gibi yeni coğrafi ve politik durumun kabullenilmesi,
- Suriye’nin derinliklerinde ve ABD’nin himayesinde inşa edilen ayrılık duvarının güvencesi,
- Dicle nehrinin bulunduğu Türk-Suriye ve Irak ortak sınırına kadar güvenlik bölgesinin genişletilmesi ve böylece Dicle ve Fırat nehirlerinin Suriye’deki mecralarının kendi kontrolü altına bırakılması şeklinde sıralayabiliriz.
Bu durumda Ankara, ABD Kongresi'nden Fırat'ın doğusundaki YPG’ye maddi ve askeri desteğini arttırmasını isteyen Pentagon ve Beyaz Saray’a nasıl güvenecek?
Güvenlik bölgesinin rolü Suriye’nin kuzeydoğusunda istikrarı sağlamak mı yoksa YPG'yi sınır bölgelerinden uzaklaştırarak sorunu erteleyip ötelemek mi?
Aslında Pentagon’un, askeri heyeti iki hafta önce Ankara’da Doğu Fırat’taki durumu Türklerle görüşürken PYD’ye silah ve malzeme yüklü 300 kadar kamyonun gönderilmesinin zamanlaması birçok sorunun cevabı niteliğindedir.
Nitekim Ankara ne zaman PYD’ye yeniden silah sevkiyatının sebebini sormuş ise IŞİD grupları bölgede yeniden hortladı cevabını almıştır.
Türkiye’nin kabul edemeyeceği husus; ABD’nin güvencesiyle ve daha sonra hem “de facto” hem de “de iure” olarak ortaya çıkan ve askeri güçleri ayıran ateşkes hattı veya bir başka ifadeyle “PYD’yi koruyan güvenlik çemberinin” oluşturulmasıdır. Bu nedenle Ankara, parmakların tetikte kalmaya devam edeceğini ve Türk kuvvetlerinin yapılan anlaşmalar yürürlüğe girinceye kadar sınırda teyakkuzda kalacağını söylüyor.
Ankara, Washington’a iki yıl önce Menbic’de olduğu gibi anlaşmayı "Elma Şekeri”ne çevirme şansını vermek istemiyor.
Diğer yandan Rusya’nın yeşil ışığı ve Tahran’ın onayı olmadan Şam Rejimi’nin İdlip’te harekete geçmeyeceği kesin. Aslında Moskova’nın Batı Fırat mesajı Doğu Fırat’ta Ankara ile Washington arasında gerçekleşen hamlelerle ilgilidir. Kremlin’in bir mesajı da kendi çıkarları göz önünde tutulmadığı takdirde, bunun Ankara-Moskova ilişkilerini olumsuz etkileyeceği yönündedir.
Moskova’nın öfkesinin arkasında, Urfa’da kurulan Türk ve ABD askerlerinin Ortak Operasyon merkezinde, her gün güvenli bir bölge yaratmanın yollarını aramak ve orada kendisi olmadan "barış için bir koridor" oluşturmaktır. Ve belki de en önemlisi Rusya’nın siyasi ve askeri ilerlemede başarısız kılındığı bir bölgede yeni Türk-Amerikan ittifakının kurulması ihtimali yatmaktadır.
Rusya'nın Fırat'ın doğusundaki denklemi lehine çevirmek için Fırat’ın batısında Türkiye'ye acı çektirmek istemesi, Ankara ile yerel ortakları arasına fitne sokması ve İdlib'deki rejim kuvvetlerinin ilerlemesini kolaylaştırmak için El Nusra grupları ile Özgür Suriye ordusu arsında kargaşa yaratmak istediği görülmektedir. Bunun ilk hamlesi ise Han Şeyhun operasyonunun önünü açmasıyla ortaya çıkmıştır.
Moskova, İdlip’teki tansiyonu artırırken Kuzey Suriye’nin iki yakasındaki meseleleri birleştirip Ankara ve Washington ile birlikte üçlü masada yer almak istemektedir.
Ankara, Fırat'ın doğusunda elinin tetikte kalacağını ve askeri birliklerinin yeni emirleri yerine getirmek üzere teyakkuzda kalacağını söylüyor. Türk kuvvetlerinin tetikteki elini Astana ve Soçi'de kabul edilen gerginlik azaltma bölgelerinde de tutacağı kesin.
Bunun nedeni, yalnızca Türk askerlerinin kontrol noktalarını korumak değil, aynı zamanda Suriye devriminin başlangıcından beri onunla koordineli bir biçimde çalışan ve Batı Fırat'taki askeri operasyonların başarısında önemli bir rol oynayan ve Batı Fırat’ta Türk garantörlüğüne güvenen yerel müttefiklerini korumaktır.
Moskova’nın ise Ankara’dan talep listesinin başında; Rusya’nın, Suriye’de yeni anayasa komitesini kurması, İdlip’te Türkiye’nin Batı başkentlerini yanına alma girişiminden vazgeçmesi, Kremlin’in Suriye’de yeni ulusal diyalog görüşmelerinin desteklenmesi ve Doğu Fırat anlaşmasında Moskova’nın payını unutmamak gibi iş birliği ve taviz maddeleri bulunmakta.
Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye’nin denetimi ve ABD’nin koordinasyonu altındaki güvenli bölge projesini, Rusya Şam rejim güçlerini harekete geçirmekle dengelemek istemektedir. Suriye’nin doğusunun kaderinin batısıyla aynı olmayacağının garantisi nedir?
İdlip-Kamışlı hattındaki sahnenin karmaşıklığı Ankara'yı daha zor seçeneklerle karşı karşıya kalmamak için zor tercihlere doğru itecektir. Bu saatten sonra Ankara'nın tek seçeneği; yeni pozisyonunu hızlı bir şekilde belirlemek ve risk-getiri ihtimalleri doğrultusunda saf tutmak.
Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde ayakta kalma ve oradaki çıkarlarını korumasının yolu, ABD ve Rusya’yı yakınlaştırma/uzaklaştırma becerisine bağlıdır. Aksi takdirde farklı çıkar gruplarının sadece kendi menfaatleri doğrultusunda ABD ve Rusya’yla iş birliği yapma ihtimali daha yüksek olacaktır.
Özetleyecek olursak, ABD-Türkiye Ankara anlaşmasının başarı şansının düşük olma nedeni, uygulamanın zorluğundan değil, metnin içinde örtüşen birçok madde ve yerel ve bölgesel güçlerin çıkar hesaplarının çatışmasından kaynaklanmaktadır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türkiye’de ‘kırsal alanda bitirdikleri’ Marksist Leninist MLKP örgütünün, Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD’lilerle görüştüğünü ve konuştukları hakkında bilgi sahibi olduklarını açıklamıştır. Diğer yandan Suriyeli muhaliflerin herhangi bir açıklaması olmadan bazı batılı ve Arap istihbarat örgütlerinin güdümünde olan ALMARSAD isimli Suriyeli haber sitesinin Suriye'nin İdlib kentine bağlı stratejik Han Şeyhun'unun Esad güçleri tarafından ele geçirildiği haberi maalesef birçok Türk medyası tarafından teyit edilmeden benimsenmiştir.
Yukarıdaki iki olayı açıklayan durum;
Öğretmen, bir sonraki sorusunu cevaplayan öğrencinin sınıftan ayrılıp evine erken gideceğini söyler. Bunun üzerine Ali anında çantasını pencereden bahçeye fırlatır. Duruma sinirlenen öğretmen “Kim yaptı bu hareketi?” diye sorunca, Ali kendisinin yaptığı cevabını verir ve erkenden eve gitmek üzere kapıya doğru yönelir.
İşler her zaman planlandığı gibi gitmeyebilir zira plan bir başka karşı planı da doğuracaktır.