Her vakit ezanlarda Allah'ın en büyük olduğunu duyarız. Bu çaresiz ruhlarımızın, derin acılarımızın merhemidir. Duydukça umutlanır, dünyanın geçiciliği içinde sonsuz olana kavuşacağımız günün özlemiyle dertleniriz.
Dünya, şairin dediği gibi bir sürgündür sevgiliden uzak kaldığımız. Bir gölgelik, bir imtihan yeri… Kocaman konuşmaya gelmez, derler ki büyük lokma ye büyük konuşma. Lokmalarımız geçmiyor boğazımızdan, büyük olduğunda değil, üzüntümüz bol olduğundan.
Borgen diye bir Danimarka dizisi vardı. Çin’in yaptığı insan hakları ihlallerine karşı yeni bir bakan ne yapacağını şaşırır ve danışmanı ona şunu söyler yaklaşık olarak: Kavramsal olarak karşı çıkıp üstünü kapatacağız. Onların nüfusu şu bizimki bu. Sonrasında Danimarka’nın kadın başbakanını oynayan oyuncu politikadan ayrılır ve kendisini Çin’de bir iş toplantısında görürüz.
Uygur Türklerine yapılan zulümler dünyada olduğu kadar gündem olmadı Türkiye’de. Zaten başımızda püsküllü belalar var, bir yenisini eklemeyelim derdinde bazı zevat. Devlet yönetmediğim için bilemem. Bildiğim bir şey varsa Doğu Türkistan’ın seslerinden biri daha kısıldı. Uygur Türklerinin dünyaca ünlü ozanı Abdurehim Heyit iki yıl önce atıldığı hapiste hayatını kaybetti. Haberler bu yönde. Resmi bir açıklamayı beklemeye gerek var mı bilmiyorum. Bu resmi açıklamayı kim yapacak açıkçası onu da bilmiyorum.
Kullandığımız her şey Çin malıyken diye başlayan mazeret cümlelerini duymak istemiyorum. Bu acı üzerinden Türkiye’nin çaresizliğiyle dalga geçenleri de dinlemekten de hoşlanmıyorum. Bildiğim bir şey var ki susmamam gerekiyor. Allah Çin’den büyüktür. Doğu Türkistan’ın vücudumuzun bir parçası olduğunu bilmeyenlere diyecek sözüm yok ama ya bilenler, bilip de susanlar.
Avrupa bir yandan Çin’e sembolik tepkiler gösterirken diğer yandan ilişkilerini derinleştiriyor. Sadece Avrupa değil dünyanın Kuzey ve Batı bölgeleri Çin’e hem aşık hem de bağımlı. Çin, Uygur Özerk Bölgesi’ni iç meselesi olarak görüyor ve karışılmasını istemiyor. Amerika ve saz arkadaşları kendileri işin içine girmeden İslam alemini Çin’e karşı maşa olarak kullanmanın derdindeler. Hepsini görüyorum ama bu yine de Çin’e öfkem azalmıyor. Mazeret, komplo teorisi filan da aramıyorum. Yeterince üzülemediğime üzülüyorum sadece. Elimden gelen bir şey olmamasına…
Kuşbaşı olarak doğranmış ata yurdun şimdi kıyma makinesinden geçirilmesini görmekten üzülüyorum. Elimizde kalanın sadece laflar olmasına ve namert bir düşmana karşı besleyebileceğimiz tek umudun başka bir namert düşmanın bozulan menfaati olmasında hicap duyuyorum.
Sonra ezan başlıyor. Allah’ın en büyük olduğu bizlere ilan ediliyor yine. Er kişi ruhuna bir Fatiha gönderiyorum yönümü Türkistan’a dönüp. Allah büyüktür, Çin’den de büyüktür. Çaresizlik de ölümden beter. Ucuz Çin mallarıyla mayışmış konfor alanlarındaki sessizlik atılan tüm çığlıklardan daha ürkütücü. Ölü ruhlar olarak geziniyoruz konforlu, yer üstü mezarlarımızda. Abdurehim Heyit’e Allah’ın rahmetini ve türkülerle diri tuttuğu meşaleyi yere düşürmeden tutabilmemizi diliyorum.