Bu "yeni nesil siyasetçi" kavramı ne anlama geliyor bilmiyorum ama bugüne kadar Ekrem Bey'in çizdiği portreye göre yazın Bodrum'da tekne, kışın Palandöken'de kayak olduğunu anlıyoruz.
Mümkün mertebe Ekrem İmamoğlu’yla ilgili konuları yazmamaya gayret ediyorum.
Nihayetinde benim için Erzurum’un bir ilçesinin belediye başkanından farkı yok, her ikisinin de görev tanımı aynı.
Sorun da zaten burada başlıyor, Ekrem İmamoğlu çöp toplama, kaldırım yapma, içme suyuyla uğraşma gibi görevlerini bırakıp kendisini seçimle ve hukuki sınırlarla belirlenmiş görev tanımının üstünde gören bir kafa yaşıyor.
Dün Abdulkadir Selvi’nin Hürriyet’teki köşesinden edindiğimiz bilgiye göre Ekrem İmamoğlu, “yeni nesil siyasetçi” olduğunu ilan etmiş.
Bu “yeni nesil siyasetçi” kavramı ne anlama geliyor bilmiyorum ama bugüne kadar Ekrem Bey’in çizdiği portreye göre yazın Bodrum’da tekne, kışın Palandöken’de kayak olduğunu anlıyoruz.
Ki ayrıca bırakın yeniyi-eskiyi belediye başkanlarının “siyasetçi” kimliğinden öte, “teknokrat” kimlikleri daha ağır basmak zorunda, sonuçta bulundukları makamlar direkt hizmet odaklı yerler.
Ve bu durumdan Ekrem İmamoğlu da muaf değil.
***
Geçtiğimiz hafta Elazığ’da acı bir deprem hadisesi yaşadık, tüm Türkiye birkaç kendini bilmezin dışında kenetlendi, “nasıl yardım edebiliriz” düşüncesiyle örnek bir dayanışma ruhu sergiledi.
Ben de bu köşeden geçtiğimiz pazar günü Ekrem İmamoğlu’nu siyasete girişmeden, Elazığ’daki depremzedelere yardım etmek amacıyla belediye imkânlarını seferber etmesini kutlamıştım.
Her zaman olduğu gibi sağ olsun CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çıktı ve bir çuval inciri berbat eden, “İstanbul Belediye Başkanımız, gönderdiği yardımların halka ulaşıp ulaşmadığını gözlemlemek üzere deprem bölgesine gitti.” açıklamasını yaptı.
Gerçek daha sonradan anlaşıldı ki Ekrem Bey, iznini daha deprem olmadan almış, geçerken de Elazığ’a uğramış ve bu şaka gibi açıklamanın eşliğinde sözüm ona depremzedelerin yanında bulunmuş.
Sonrasını biliyorsunuz zaten, Palandöken’den “solcu bir müteahhidin” lüks otelden çekilmiş kayak pozlarıyla hepimizle kafa bulmasına şahit olduk.
Zira bu konuyla ilgili medyada Ekrem İmamoğlu’yla ilgili yapılan “iletişim kazası, akıl tutulması” gibi yorumlara zerre katılmıyorum.
Çünkü İstanbul’u seller götürürken Bodrum’daki teknesinde tatilini bozmayan Ekrem Bey’in deprem gibi acı bir hadiseden sonra soluğu kayak tatilinde almasının yakışıksız olacağını en başta kendi bilir.
Ondan öte “doktorası olduğu için nereye gideceğini çok iyi bilen” Dilek İmamoğlu bilir.
Hadi hepsinin basireti bağlandı diyelim, danışmanları bilir.
Bilir de bilir, işin özü şu, Ekrem İmamoğlu tüm bunları bilerek, isteyerek ve kasten yapıyor.
Çünkü arkasında ona oy veren kitlenin bu olaylar karşısında kararının değişmeyeceğini en az kayak yapmak kadar biliyor.
Hatta Ekrem Bey, her sabah röpteşambırını giyse, portakal suyunu yudumlayarak “The Morning Show” izlerken poz verse bu kitlenin tercihleri değişmez.
Kaldı ki, bu kitle Ekrem İmamoğlu’nun ne snowboard’uyla ne de teknesinin rampasıyla uğraşıyor, kronik “Erdoğan nefreti” karşısında Muharrem İnce’den sonra Ekrem İmamoğlu’na kaydırdıkları bir umutları var.
***
Hatırlayın, yerel seçimler öncesi ortaya saçılan Canan Kaftancıoğlu’nun terör örgütleriyle ilgili tweet’leri seçim sonuçlarında ne kadar etkili olmuştu, sıfır, çünkü bunları bile bile oy verdiler.
Ya da siyasi görüşü belli, yazıları arşivde kayıtlı olan benim “CHP’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı” olduğumda kazanamayacağımı garanti edebilir misiniz?
Emin olun edemezsiniz, sabah deprem paylaşımı yapıp gece “after party’de” soluğu alanların üzüntüleri ne kadar samimiyse, “yeni nesil siyasetçinin” depremi umursadığı da o kadar samimi…
Fazlası değil.