Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ısrarlı uyarılarına rağmen, sebze fiyatlarını mâkûl seviyeye indirmeyen marketlere devlet, ehven-i şer bir yöntemle müdahale etti. Üç büyük ilde açılan zebze tanzim noktalarında soğan, patates, patlıcan, ıspanak gibi temel sebzeler, yarıya yakın bir fiyatla satılmaya başladı.
Bu yazının konusu artık çözüm yoluna girmiş bir konu olan sebze fiyatları olmadığı için fazla uzatmayacağım. Ancak belirtmek istediğim birkaç noktaya kısaca değinmeden geçmek istemiyorum.
Sebze tanzimlerin tamâmı henüz açılmamasına rağmen, “zor oyunu bozdu” ve sebze fiyatlarında marketler “yola geldi”. Gönül istedi ki, devlet bu işlerle uğraşmasın. Piyasada aklınca racon kesenler, raconlarının çizileceğini düşünemedi. Neyse ki, kısa bir gerilimden sonra kazanan halk oldu. Ancak bu duruma kalıcı bir çözüm getirilmelidir. Mesela, et satışında olduğu gibi, devlet, bâzı zincir marketlerle anlaşıp bu marketlerin sebze-meyve reyonlarını daha verimli hâle getirebilir.
Nedir bu akademik rezâlet?
Oniki yıl süren “üniversite rüyâsı” gerçekleşip üniversiteye gelen öğrencilerin birçoğu hayâl kırıklığına uğrar. Çünkü hayâlini kurdukları üniversitede âdeta “örnek dâire” gibidir. Oysa dersler başlayınca üniversite hayâtının “ekmek elden, su gölden” olmadığı anlaşılır. Bu durum, hem devlet üniversitelerinde, hem de vakıf üniversitelerinde böyledir. Öğrenciler “üniversite öğrencisi” olduklarını anladıklarında üçüncü ya da dördüncü sınıfa gelmiş olurlar. Zâten mezuniyet sonrasında başlayan “gerçek hayat”, “Hanya’yı da Konya’yı da gösterir”.
Bir de üniversitenin “büyülü dünyâsı”na kapılıp, akademik kariyer yapma sevdâsına düşenler olur. Lisans mezuniyetinden hemen sonra ALES gibi sınavlara girip yüksek lisans programlarına başlarlar. Artık akademik hayâta ucundan, kenarından da olsa dâhil olmuşlardır. Kimisi araştırma görevlisi olup işin daha da içine girerler.
Ama bâzıları da vardır ki, işte onlar işin suyunun çıkmasına, tadının kaçmasına sebep olurlar. Bu tiplerin tek derdi, “koleksiyon yapar gibi” diploma, sertifika, katılım belgesi toplamak ve bunları “CV” dedikleri özgeçmişlerini “şişirmek” için kullanmaktır. Avrupa Yakası’nın Burhan Abisi, Burhan Altıntop’un açık öğretim diplomasını çerçeveletip duvara asması bile, daha mâsum ve mâkûldür.
Hâl böyle olunca, girdikleri “tezli yüksek lisans” programlarında iş gelir dayanır, tez yazmaya. Ama iki lafı bir araya getiremeyenler, nasıl olup da sayfalarca tez yazacak ve bunu yapmak için onlarca kitap ve makāle okuyacaktır? İşte burada devreye “üniversietelerin demirbaşları” diyebileceğimiz fotokopiciler girer. Çalışkan öğrencilerin tuttuğu notları toplayıp derleyen ve ihmâlkâr ve ekâbir lisans öğrencilerinin “can simidi” ve “hayat öpücüğü” olan “ders notları”nı tedârik eden fotokopilerin bâzıları, işi daha ileri götürmüştür. O kadar ki, fotoğrafta görüldüğü gibi, tez danışmanlığı bile yapanlar vardır.
Yan sanayi tez danışmanı
Oysa ki “tez danışmanlığı”, en azından doktoralı öğretim üyesi (eski adıyla yardımcı doçent) vasfına sâhip olan “öğretim üyeleri”nin yapabileceği bir şeydir. Fotokopicilerin “tez danışmanlığı” hizmeti vermesinin iki sebebi olabilir:
1- Bu görevin resmî sorumluları olan akademisyenler, görevlerini yapmamakta ve yüksek lisans veya doktora öğrencilerini ihmâl etmektedir. Öğrenciler de tezleri ile ilgili konuları, fotokopicilerle hâllederler. Hastânede refâketçi kala kala, hasta bakıcılık yapmaya başlayan hasta yakınları gibi, fotokopiciler de, tezlerin nasıl yazılıp nasıl basılması ve ciltlenmesi gerektiğini iyi bilirler. Hatta bâzı üniversitelerde enstitülerin sık sık değiştirdikleri “tez yazım kuralları”nı fotokopiciler iyi tâkip ederler. Böylece öğrencilere, “müşteri memnûniyeti”nin en değerlisini yaşatırlar.
2- Bu garâbetin ikinci sebebi, bu işi yapan fotokopiciler gerçekten akademisyendir ama üniversitede kadro bulamadığı için “Türk bilim dünyâsının yan sanayii” olarak destek verirler.
Bunlardan başka, bilimsel makâle yazma ve bilimsel dergi bulma konusunda da uzman olan “isimsiz kötü kahramanlar” da yok değildir.
Yarı şaka yarı ciddi; bu işleyişin sebebi ne olursa olsun, akademik dünyâdaki bu “habis ur” temizlenmelidir. Bunun sebepleri, devlet üniversitelerindeki ağır ders yükü, danışmanlık verilen tez sayısındaki artış gibi şartların getirdiği sebepler olabileceği gibi; bunun yanında “parayla tez yazma” gibi ahlâkdışı ve akademik etiğe sığmayan sebepler olabilir.
Bu konunun “herkesin bildiği sır” olmaktan çıkarılıp devletin YÖK üzerinden müdahale etmesinin zamânın çoktan gelmiş durumdadır. Aksi takdirde sebze tanzimlere benzeyen pansuman tedbirlerle bu soruna çözüm getirmek mümkün olmayacaktır. Bu sorunun çözümü geciktikçe, “sebze terörü” gibi “tez ve makāle terörü” de üniversitelerimize ve Türk bilim dünyâsına zarar vermeye devam edecektir.