Kadir Topbaş'ın İstanbul'a başkan olduğu seçimlerde, Ak Parti Bakırköy Belediye Başkan adayının kampanyasında medya danışmanlığı yapmıştım.

Kadir Topbaş’ın İstanbul’a başkan olduğu seçimlerde, Ak Parti Bakırköy Belediye Başkan adayının kampanyasında medya danışmanlığı yapmıştım.

Aslında siyasete fiilen uzak durmamın gerekçelerini artıran bir çalışma olmuştu.

O zaman inceleme fırsatı bulduğum bir anket çalışmasında Ak Parti İstanbul seçmeni için bir kamuoyu yoklaması yaptırmış ve sormuştu: “İstanbul için kimi başkan adayı olarak görmek istiyorsunuz?” diye.

Sonuçların detaylarını vermem mümkün değil.

Ama çarpıcı olan şuydu. Aralarında İdris Güllüce, Veysel Eroğlu gibi isimlerin bulunduğu listede an az oyu alan Kadir Topbaş’tı.

Peki niçin Kadir Topbaş en az istenen olmasına rağmen aday yapılmıştı? Bilmiyorum.

Ama şu soruyu pekâlâ sorabiliriz: Türkiye’nin başına geçmek için adeta staj yeri görünen İstanbul’un belediye başkanı bu vasıflara sahip mi? Yani onu Türkiye için hayal edebilir misiniz?

Üç seçimdir İstanbul’da Ak Parti’ye verilen oyların içinde Kadir Topbaş parametresi ne yönde seyrediyor?

Derdim Sayın Kadir Topbaş değil. Veya kendisinin çok sevdiği şekilde söyleyelim; Sayın mimar doktor Kadir Topbaş…

Hani Tayyip Bey’den sonra Ak Parti ne olacak endişesi var ya…

Var gerçekten.

Partili Cumhurbaşkanı modeli hem Türkiye’nin önünü açar hem de giderek rengini kaybeden Ak Parti’nin toparlanmasına sebep olur.

Bu bütün partiler için bir şans.

Demek ki Türkiye’nin başına değil de sadece muhalefete oynayacak bir lider artık partiler için uygun görülmeyecek. Görülmemeli.

Partilerin içinde samimiyetine, müktesebatına, karizmasına velhasıl liderliğine inanılacak isimler çoğalmalı.

Biz vakti zamanında anlı şanlı partiler için Demirel’den sonra ne olacak, Özal’dan sonra ne olacak sorularını çok sorduk.

Lider alternatifi yoktu ama koltuğu sahiplenecek ve o koltuğu kemirecek kurtlar çoktu her zaman.

Rahmetli Özal Akbulut’u işaret ederken, kendine muti bir adam olduğu için böyle davranmıştı.

Akbulut muhterem bir zat. Ama fıkralarıyla hatırlıyoruz.

Ak Parti sözcüsü çıksa ve şu mealde bir cümle kursa; “Her milletvekilimiz o koltuğa layıktır…” filan gibi… Kusura bakmayın. Porselen tabağın çınlamasından farklı bir etki uyandırmaz.

Tayyip Bey’le baş başa konuşma imkânım olsa, (fantezi bu ya) sormak isterdim, “Sizden sonrası için bu işi götüreceğine inandığınız kim/ kimler var?” diye.

Bahçeli götürüyor partisini. Nereye kadar? Sonrası?

CHP’yi sormayın bile…

Ya da doğrudan eskilerde kalmış olmasını arzu ettiğimiz ama halâ cari olan “Bana politika yapma!” ve “Siyaset pis iş!” ön kabullerini referandum kadar önemli bulduğumu ilave edeyim maksat daha iyi anlaşılsın diye.

Mesele şu ki, “Beraber yürüdük biz yollarda” şarkısını Recep Tayyip Erdoğan ancak milletiyle beraber söyleyebiliyor…

Ve ancak milletiyle söylerken sesi gür çıkıyor.

Dolayısıyla bakanların meclis dışından atanması, meclisteki milletvekillerinin daha büyük hedefleri gözüne kestirecek çapta olmalarını gerektirecek.

Ölmeden vekil olayım, kıyak maaşa kavuşayım, aradan bir de kırmızı plaka uydurursak niyetli siyasetçilerin temizlenmesi için “Evet” büyük bir fırsattır.

“Evet” umuyorum ki, sadece sistemi düzeltmeyecek, meclisi de temizleyip ıslah edecektir.

Eski düzenin devamı için “hayır” demek, İstanbul’da Ak Parti mi kazandı, Kadir Topbaş mı kazandı, Tayyip Bey mi kazandı umursamamak demektir.

Kaset komplosuyla genel başkan olmak demektir.

Sadece mecburi kötü metinli yemini okumaya çalışıp, bir daha kürsüye bile çıkmadan ve oturumlara katılmadan maaş alanlara olur vermektir.

Vitrin siyasetini demokrasi zannetmeye devam etmektir.

Bu sistem değişmeli.

Yetmez ama “evet” …