Yoo ortada büyük bir yanlış var! İstanbul Sözleşmesi ve KADEM üzerinden aileyi kurtarmaya çalışmak beyhude bir çabanın ötesine gidemez.
Evet, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını, şiddete uğrayan kadının ve aile kurumunun korunması için medeniyetimizin dayandığı referanslardan istişare ile birlikte yararlanılmasını isteyebilirsiniz ama bugün kamuoyunda tartışmalı hale gelen bu konu kesinlikte sağlıklı bir ortamda ele alınmıyor.
Ailemizin bireyleri TV karşısına geçip bütün gün dizi izliyorsa, çocuk ellerinden cep telefonu düşmeyen bir aile içerisinde yaşıyorsa ve toplumsal olarak maneviyat, ahlak, adalet gibi duyguları gün geçtikçe kaybediyorsak küçük ya da büyük bunun sorumlusu hepimiziz.
Kadına yönelik şiddeti engelleyecek girişimlerin ne olacağını doğru dürüst dile getirmiyorsak, kocası tarafından öldürülen kadının haberini izleyip geçiyor ve bu konuya kafa yormuyorsak, devletin kadını koruma politikalarını yetersiz bulup, tüm kayıpların sorumluluğunu AK Parti’nin politikalarına endeksleyemeyiz.
Bazı kesimler “Toplumsal Cinsiyet adıyla, cinsi özgürlüğü alabildiğine yaygınlaştırmak ve toplumun ahlaki, dini ve kültürel yapısını sarsmak istemektedirler” derken KADEM, “İnsanların hukuk önünde eşit olduğu ilkesi, herkesin hemfikir olduğu bir konudur. Lakin salt eşitlik kadın ve erkeğin yaratılıştan gelen farklılık ve zenginliklerine cevap veremediği için bizler Toplumsal Cinsiyet Adaleti tanımlamasını tercih ettik ve bu kavramı literatürde görünür kıldık. Beklentimiz toplumsal Cinsiyet Adaleti gereği, kadın ve erkek rollerinin bir tarafa zarar vermeyecek şekilde tesis edilmesidir.” ifadelerini kullanıyor.
Bir başka tartışmalı konudaysa KADEM, "Toplumsal cinsiyet' derken eşcinselliği ya da cinsiyetsizleştirmeyi kastettiğimiz iması akla ziyan bir iddiadır. Eşcinsellik ve benzeri akımlar yaradılışa aykırı, sapkın eğilimlerdir" diyorsa bu cevaba ne denilir.
Önce bir sakinleşip birbirimizi anlamaya çalışmadan aile kurumuna ilişkin ortaya faydalı hiçbir şey koyamayacağımızı aklımıza kazımalıyız.
Çünkü ortada aynı konuda iki farklı okuma bulunuyor.
Her iki kesimin de Sayın Cumhurbaşkanı’nı bir yere çekme eğilimi var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7. Aile Şurası'nda aile ile ilgili çok önemli tespitler ortaya koymuştu.
“Ailede çözülme olursa, millet olarak varlığımızın tehlikeye girmesi de kaçılmazdır.” diyen Erdoğan, geçimsizlik ve boşanma oranlarında yaşanan artışların, aile büyüklerinin sağladığı koruma kalkanının ve ağırlığın kaybolmasının bir sonucu olduğunu belirterek, ikinci önemli kırılmanın teknoloji devrimiyle yaşandığını söylemişti.
Erdoğan, insan fıtratına aykırı sapkın ilişkilerin belli çevreler tarafından kasıtlı şekilde meşrulaştırılmaya çalışılmasının da aile kurumuna yönelik ana tehditler arasında yer aldığını vurgulamıştı.
Bu açıklamalardan görüyoruz ki başta Erdoğan olmak üzere herkes aile kurumunun korunmasında ve sapkın ilişkilerin sonuçları konusunda hem fikir. Anlaşılamayan konu ise seçilen yöntem.
Bir başlangıç yapacaksak eğer önce korumaya kendi ailemizden başlamalıyız. Niyet okumak ve karşı tarafı aile kurumunu yıkmak ile suçlamak yerine ortak bir masada herkesin fikrini ve gerekçelerini ortaya koyup ondan sonra bir sonuca varılması lazım.
Yoksa bu tartışmalar faydadan çok korumaya çalıştığımız değerler için taleplerimizi daha da çözülmek hale getirecektir.