Türkiye, bir kez daha NATO'nun yani ABD'nin başarısızlığına çözüm olmak üzere sahaya aktif olarak girmek üzere.

Türkiye, bir kez daha NATO’nun yani ABD’nin başarısızlığına çözüm olmak üzere sahaya aktif olarak girmek üzere. Bosna -Hersek, Kosova ve Afganistan. Afganistan, iki görev alanına göre tamamına yakını Müslüman olmakla birlikte çok farklı bir coğrafya ve etnik yapıya sahip. Jeopolitik konumu nedeniyle sürekli savaş ve istikrarsızlığın hüküm sürdüğü bir coğrafya. Büyük İskender’den beri dönemin hakim güçlerinin ilgi alanı olan, bu güçlerin işgaline uğrayan, ancak başarılı olamayarak arkalarında kan, gözyaşı ve daha ağır istikrarsızlık koşulları bırakarak çekildikleri bir tarih sahnesi. Aktörler farklı olsa da aynı oyun yıllardır sergileniyor. Başarısızlıkların her biri iç krizi daha da tetikliyor, bölge DEAŞ, El Kaide gibi terör örgütlerine ev sahipliği yapıyor ve dünyaya sürekli istikrarsızlık ihraç ediyor.

KOLAY EGEMEN OLUNAMAYACAK

Afganistan tarihi daha bu coğrafyaya kolay egemen olunamayacağını bir kez daha yazıyor. Hegenomik güç ABD, 11 Eylül saldırıları sonrası “Terörle Savaş” adı altında 20 yıldır işgali altında tuttuğu Afganistan’dan, Vietnam, Irak örneklerinde olduğu gibi tam bir başarısızlık örneği sergileyerek geri çekilmeye başladı gibi. Üstelik NATO ile birlikte. 20 yılda Afganistan’da değişen ne oldu derseniz. Başlangıçta sadece Kandahar’da hakimiyet sağlayan Taliban günümüzde nerede ise ülkenin yüzde 55-60’ında etkili hale geldi. ABD, sadece başkent Kabil’de etkisi olabilen bir Hükümet kurabilme ve stratejik önem sahip Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama dışında hiçbir sonuca ulaşamadı.

ABD’nin, iki önemli rakibi Çin ve Rusya’nın bu coğrafya’da etki alanlarını giderek arttırmaları karşısında çekileceğini düşünmek mümkün görünmemektedir. ABD, Afganistan ve dolayısı ile Orta Asya’yı bu iki ülkeye bırakarak asla çekilmez. Özellikle Çin’in batıya yürüyüşünü kesmenin önemli kavşak noktalarından biri olan bu toprakları ABD kolay bir şekilde terk edemez. 2001 yılına göre Taliban’ın daha fazla alanı kontrolü altına almış olması, yaklaşık 2500 ABD askerinin bu coğrafyada hayatını kaybetmiş olması, yılda ortalama 50 milyar dolar maliyet nedeniyle ulusal ve uluslararası kamuoyunda yıpranması ve Biden’ın seçimlerde ABD kamuoyuna verdiği çekilme sözünün bir sonucudur bu karar ve uygulama. Aslında yalanın siyasetini yapıyor Biden ABD’si. Çekilmiyor ve çekiliyor gibi yapıyor.

TALİBAN’IN HEDEFİ

ABD ve NATO sonrası, baskıdan arınmış Taliban’ın Merkezi Hükümet ile temaslarını arttıracağını, görüşmelerin sürmesi için istekli olacağını düşünmek Taliban’ın tanımamak demektir. Ülkenin zaten karışık olan ikliminin, yoğunluğu hızla artan iç çatışmaya dönebileceğini ABD’nin dikkate almadığını düşünmek elbette mümkün değildir. ABD’nin çekilme kararını açıklamasından sonra 2021’in ilk üç ayında öldürülen insan sayısında yüzde 30’luk artış Taliban’ın yol haritası hakkında bizlere yeterli fikri verebiliyor.

Taliban’ın hedefi belli. Afganistan İslam Emirliği kurmak. Geçmişte bu adı aldığını ilan ettiğinde, Afganistan bayrağını değiştirdiğinde Pakistan ve Suudi Arabistan’ın bu devlet dışı silahlı aktörü resmen tanıdıklarını açıklamalarını da unutmamak gerekir. Birleşmiş Milletlerin terör örgütü listesine aldığı Taliban’nın ABD tarafından terör örgütü listesine alınmamış olması da gözlerden uzak tutulmamalıdır. Ve Birleşmiş Milletlerin kararlarında terör örgütü olarak yer alan Taliban ile görüşmeler yapması ve bir anlaşmaya varması aslında ABD için en büyük kayıptır. Terörle Savaş adı altında yaptığı paylaşım mücadelesinin ne kadar sahte olduğunu göstermektedir. Ve ABD kendi eli ile bir terör örgütü ile üstelik bu örgütün istediği yönde bir anlaşma yapması yenilgiden daha da acıdır insanlık için. Afgan halkına ihanettir.

HER İKİ HAMLE

ABD’nin aynı faaliyeti Suriye’de de yaptığını unutmamak gerekir. PKK terör örgütü ile aynı yapı olan PYD’yi Suriye’den çekilme sonrası vekil bırakma düşüncesi Taliban ile benzeşmektedir. ABD’nin her iki hamlesini, Birleşmiş Milletlerin bu ögütleri terör örgütü listesine almasına rağmen güvenlik konseyinin bir üyesinin kendi çıkarları uğruna teröre prim vermesinin çaresizliğinde aramak gerekmektedir.

Diğer taraftan ABD, sözde çekilme kararı ile Çin ve Rusya’ya ortaya çıkacak güç boşluğunu doldurmaların fırsat yaratacağını bilmiyor mu? Geçmişte Afganistan’ı işgal eden ve yine kendisi gibi yenilgi ile bu toprakları terk eden, ancak bu coğrafyayı yakın çevresi ve arka bahçesi olarak gören Rusya, yol-kuşak projesinin önemli güzergahlarından biri olan Afganistan dahil bölgede etkisi her geçen gün artan Çin, ortaya çıkacak fırsat penceresini değerlendirmeyecek midir? Her iki ülkenin Taliban ile olan yakınlaşmaları da dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.

BELİRSİZLİĞİN OLDUĞU BİR ORTAM

Bu konu üzerinde analiz yapılacak çok değişken bulunmaktadır. Peştunların Türklere karşı artan saldırıları, Çin-Pakistan iş birliğinin Afganistan’a nasıl yansıyacağı, Hindistan ve İran’ın bölgesel etkileri, Çin’in bölgede askeri olarak da güçlenme çabaları, ABD’nin bölgede yeni üs arayışları Afganistan odaklı krizin daha da derinleşeceğinin ve kökleşeceğinin işaretleri olarak görmek gerekebilir. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda, sadece Türk-Afgan Dostluğunu dikkate alarak görev üstlenme, Türkiye açısından bütün yönleri ile değerlendirilmesi gereken bir konudur.