Çok kızgındı.

Çok kızgındı. Hem de nasıl. Çok belli etmese de üzgün gibiydi yaşananlara.

Öyle 26 Aralık'ta değil, taa 2010 yılında uzaklaşmıştı onlardan. Yani şimdi eski FETÖ’cü diyebileceğimiz durumdaydı.

Aslında ben de şaşırdım. Çünkü hiç tahmin bile etmemiştim. Bir misafirlikte tanıştım. Sohbet sohbet derken konu tabii ki 15 Temmuz'a ve FETÖ’ye geldi. Birden "Ben de onlardandım" deyiverdi. Şaşırdığımı görünce devam etti: "2010 yılında koptum onlardan."

Onların öğrenci evlerinde yaşamış uzun bir süre. Evlerdeki günlük yaşam yazıldığı gibi. Pek farklı bir şey anlatmadı o konuda. Ama kimi zaman evlere haber geldiğini, bilmem hangi kuruma adam alınacağını isteyenlerin başvurması gerektiğinin söylendiğini anlattı. "Biz bilirdik nereye kaç kişi işe başlayacağını" dedi.

Neden ayrıldığını sordum. "Siyasete ve ticarete el attılar" dedi. "Büyüdüler. Kendilerini daha da büyük gördüler. Siyasetten bir şeyler yapılması gerektiğini söylemeye başladılar. Ticarette ise banka kurdular. Bazılarımız bu durumları eleştirdi. Eleştirdiğimiz için dışlandık. Uzaklaştık."

Peki ya 15 Temmuz? Darbe girişiminin bir FETÖ eylemi olduğundan hiç şüphesi yoktu. Onun için en büyük delillerden biri Adil Öksüz'dü. "Adil Öksüz'ün varlığı benim teşhis koymam için yeterli. Tek başına bir delil. Başka hiç bir şeye ihtiyacım yok. Çünkü Adil Öksüz'ü öğrencilik yıllarımdan beri tanırım. Bize kaç kere Fetullah Gülen'den okunmuş hurma getirdi. Öğrencilere dağıttı. Her şeyiyle örgütün içindedir. Şimdilerde FETÖ, Adil Öksüz'e ajan demeye getiriyor ama bunu inandıracak kimseyi bulamaz. " deyiverdi.

Başta da dediğim gibi çok kızgındı. Yıllarının harcandığına, kandırıldığına.