Eskiden kolaydı. Yapılan tüm anketleri alıp toplar, sonra da anket sayısına bölerdim. Böylece makul bir ortalamaya ulaşırdım. Şimdi ise mümkün değil.
Her gün yeni bir anket açıklanıyor. Her biri sanki başka bir ülkede yapılmış gibi. Temennilerini mi açıklıyorlar, yoksa bilimsel bir tabanı var mı bilemiyorum. Benim aklım karışıyorsa, sokaktaki adamın nasıl karışmasın?
Her bireyin bir hayata bakış şekli var. Siyaset doğal olarak hayatın ayrılmaz bir parçası. İşte bu bakış şekli yaşam biçimimizi de şekillendiriyor. Hiçbirimiz bütünü göremiyoruz. Bütünü görebilecek olanlar ise bu işle uğraşan anket şirketleri. Ancak bu günlerde onlar da çaresiz anlaşılan.
Anketler havada uçuşuyor. Her biri yanılma paylarından bahsediyor. İyi de onların yanılma payı dediği yüzde 2 seçimin kaderini belirleyecek bir oran. Bütünü yani ülkenin tüm siyasi yaşamını etkileyecek yüzde 2’ye yanılma payı denilebilir mi? Hele hele, böylesi yüzde 50 artı 1’in arandığı bir zamanda.
O yüzde 2 mesela Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turda bitip bitmeyeceğini belirliyor. Veya Meclis aritmetiğinde çok önemli olan HDP’nin barajı aşıp aşmayacağını. HDP’nin yüzde 2’si aslında meclis aritmetiğinde yaklaşık 60 milletvekiline tekabül ediyor. Yani yüzde 10.
Fark ettim ki anketçiler sıkıştığında hemen İngiltere’deki Brexit veya Amerika’daki Trump tahminlerine top atıyorlar. “Oradakiler bile bilemedi biz nasıl bilelim” demeye getiriyorlar. Onlar bilemediyse, bizimkiler de bilemeyecekse biz neden anket yapıyoruz o zaman?
Bazen “Belki onlar da haklı” diye düşünürken buluyorum kendimi. Sonra fark ediyorum ki eğer onlar da haklıysa benden bir farkları kalmıyor. Ben de “olsa olsa” metodu ile bir sonuç söyleyebilirim zaten.