Deniz Baykal'ı iyi biliriz.

Deniz Baykal'ı iyi biliriz. Bir şeyi dile getiriyorsa öylesine değildir. Dostlar alışverişte görsün hesabı ucuz yollu işlere tenezzül etmez. 2019'da yapılması öngörülen seçimlere ilişkin bir söz söylüyorsa yabana atılmamalı. Tıpkı geçtiğimiz gün çıktığı televizyon programında "Abdullah Gül yüzde 49'un adayı olabilir. Gül aday olursa değerlendirilmesi lazım" şeklindeki sözleri gibi.

Her kesimin üzerinde konuşma gereği duyduğu bu değerlendirmenin arkasında ne var? Baykal, Gül ile temas kurdu da mı böyle bir açıklama yaptı? Yoksa böyle bir plan programı zaten vardı da, tabanını, yüzde 48'i hazırlamak için mi şimdiden harekete geçti?

Referandumun hemen ardından Baykal'ın Gül ile görüştüğüne dair haberler medyada yer aldı. Aynı haberlere göre, Baykal Gül'den Saadet Partisinin başına geçmesini istedi.

Diğer soruların cevaplarını ise bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu: Baykal pragmatist davranıyor. Ve bu tavrı anlaşılabilir.

***

Biraz geriye dönelim. Yıl 2007. Aylardan Nisan. Eşi başörtülü cumhurbaşkanını engellemek için seçime daha bir yıl kala ortalığı velveleye vermiş olan CHP'nin öncülüğünde Cumhuriyet Mitingleri düzenleniyor. Tehditlerin bini bir para. Adnan Menderes'in akıbetini hatırlatan da var, askerin elindeki silahı gösteren de... Baykal da partisinin grup toplantılarında bu tehditleri daha usturuplu bir dille ifade ediyor ama nakarat hep aynı: "Sakın ha! Cumhurbaşkanı adayı olma, olma", "Olma, oldurma"...

Cumhuriyet Mitingleri, telkinler, tehditler işe yaramayınca 367 garabeti sergilendi. İkna edilen Erkan Mumcu (ANAP) ile Mehmet Ağar (DYP) genel kurula gitmedikleri gibi, milletvekillerini de göndermediler. Abdullah Gül'ün 357 oyunu ise CHP Anayasa Mahkemesine götürdü. Mahkeme seçimi iptal etti. İlk tur oylamanın yapıldığı 27 Nisan akşamı ise Genelkurmay'dan E-Muhtıra geldi...

Ve elbette bütün skandalların altında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın imzası vardı. Ancak engellemelere karşın AK Parti'nin seçim kararı alması ve yüzde 47 ile daha güçlü şekilde iktidara gelmesi Baykal'ın hesaplarını alt üst etti. Süreç sonunda Abdullah Gül Çankaya Köşkü'ne çıktı.

Bugün Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle sonuçlanan sürecin ilk adımı da bu dönemde atılmıştı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi düzenlemesiyle...

***

2007'de Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasını engellemek için topuyla tüfeğiyle, savcıları ve hakimleriyle, akademisyenleri ve gazetecileriyle cepheye koşan Baykal nasıl oldu da bu noktaya geldi. İlk bakışta Baykal oldukça gülünç bir duruma düşmüş görünüyor. Gülünç olmasına gülünç. Ancak yüzde 48 hayır oyuna karşın Erdoğan karşısında bir şanslarının olmadığını görüyor. Gülünç olma pahasına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, durdurmanın hesabını yapıyor. Bunu Abdullah Gül ile yapması ise bir taşla iki kuş vurması demek... Hayır cephesinde Gül ismine mesafeli duracakların yerinin muhafazakar kesimden gelecek destekle kapatabileceğini hesaplıyor. Bütün bunlar için Baykal'ın öncelikle partisini, sonra Gül'ü ikna etmesi gerekecek. Yine de 2007'de yaşadığı hezimetin tekerrür etmeyeceğinin bir garantisi yok...

***

Baykal'ın düştüğü gülünç duruma Abdullah Gül de düşebilir. Kurucusu olduğu, kendisini bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı yapan AK Parti'nin adayına karşı, muhalefetin adayı olarak çıkması en hafif tabirle gülünç olacaktır. Buna bir de kendisini aday olarak destekleyeceklerin daha önce cumhurbaşkanı olmaması için gösterdiği direnci de eklemeliyiz.

AK Parti penceresinden meseleye bakarsak... Abdullah Gül ismi muhalif çevreler tarafından AK Parti'ye karşı bir kurtarıcı olarak sık sık gündeme getiriliyor. Gül'ün de bundan sakındığı söylenemez, aksine durumdan memnun görünüyor. Bu da AK Parti'yi rahatsız ediyor. Referandum sürecindeki tutumu da bir diğer rahatsızlık nedeni. 2019 seçimlerinde adaylığının konuşulması ise yaraya tuz biber ekmek gibi. İzlenimim şu: AK Parti Gül'den ümidini kesti.

Peki, Abdullah Gül olası bir teklifi kabul eder mi? Kazanacağına ihtimal verse bir dakika bile düşünmez. Baykal ne kadar pragmatist ise Gül de en az o kadar pragmatisttir.