Bu hafta içinde EKOTÜRK ve TVNET televizyonlarında katıldığım programlarda gündemin en önündeki konu cuma günü başlayan ve pazartesi Merkez Bankası'nın müdahalesiyle sönen spekülatif kur balonuydu.

Aslında buna manipülatif balon desek daha doğru olur. Çünkü işin içinde dünyada paradan para kazanmayı şiar edinmiş küresel tefecilerin parmağı olduğu ortaya çıktı. Tabii ki, burada, Merkez Bankası’nın kuvvetli müdahalesine de değinmek gerekir. Ama esas mesele, bu saldırının arkasında olduğu söylenen J.P. Morgan şirketinin geçmişini incelemektir. Önce Merkez Bankası ile başlayalım.

M.B.’NIN MÜDAHALESİ NE ANLAMA GELİR?

M.B. TL karşılığı döviz SWAP’larında satış limitini yüzde 10’dan yüzde 20’ye çıkardı. Bunun sonucunda Londra Borsa’sında TL borçlanarak dolara spekülatif yatırım yapan kurum ve kişiler açık pozisyonda yakalandı. Çünkü Merkez Bankası’nın bu kararı Londra Borsa’sındaki TL cinsinden likiditenin birden daralmasına ve akabinde TL faizlerinin aşırı yükselmesine yol açtı. Bu da TL borçlanan yabancı aktörlerin çok yüksek bir faiz riskiyle karşılaşması ile neticelendi. Bu aktörler Türkiye’de zorunlu olarak hisse senedi satarak TL likiditesi sağlamaya çalıştılar. Bu da hem doların TL karşısında değer kaybına, hem de Borsa İstanbul’da hisse senetlerinde fiyat düşüşlerine yol açtı. Merkez Bankası ana silahını bile kullanmadan, yardımcı enstrümanlardan biriyle yeni şişmeye başlamış balonun havasını bu şekilde aldı. Pekiyi cuma günü şişmeye başlayan kur balonunu tetikleyen kim veya kimlerdi?

TÜRK EKONOMİSİNE SALDIRI VE J.P. MORGAN

J.P. Morgan adlı uluslararası finans kuruluşu Türk ekonomisi hakkında iki görüş açıkladı. Bunlardan ilki dolar kurunun kontrol edilmesinin mümkün olmadığı ve kurun 5,90’lara çıkacağıydı. İkincisi ise, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olduğuydu. Dolar kurunun mart ayı itibarı ile temel değeri –yuvarlak hesapla- 5,60 TL civarındadır. Kurun ani bir fırlamayla 5,90’a çıkması için hiçbir maddi sebep görünmemektedir. Yine Merkez Bankası’nın rezervlerinin ve müdahale gücünün yetersiz olduğu iddiası da gerçekçi değildir. Burada karşımıza asılsız haberlerle piyasayı yönlendirmeye çalışan bir kurum çıkmaktadır. İsterseniz bu kurumu biraz tanıyalım.

J.P. MORGAN: ULUSALDAN KÜRESELE BİR “PARALEL” FİNANS AĞI

John Pierpond Morgan, 19’uncu asrın sonlarında ABD’de – ya da Vahşi Batı’da- türeyen tüccar bankerlerden birisidir. ABD’de bankacılık çok sıkı mevzuatla kontrol edilir. Ancak, o dönemde, banka dışı finansman kaynakları ve anonim şirketlerle ilgili mevzuat çok gevşekti. Tüccar bankerler, denetimsiz bir ortamda ve Vahşi Batı şartlarında zengin müşterilerinden fonlar toplayarak şirketlere ortak olmaktaydı. Bunun yanında tahvil ve hisse senedi alıp satma yetkileri ile birlikte faizli kredi verme hakları da vardı. Zaman içinde, bu tüccar bankerlerden biri olan J.P.Morgan iştirakte bulunduğu veya fon sağladığı şirketlere kendi adamlarını yönetim kurulu üyesi veya yönetici olarak yerleştirdi. Ağırlıklı olarak çelik sanayi, demir yolu şirketleri ve ticari bankaların yönetimine kendi adamlarından oluşan bir ağ oluşturdu. Kendisi de ABD’nin en önemli çelik sanayi ve demiryolu şirketlerinden bazılarına eş anlı olarak yönetim kurulu üyesi olarak girdi. Böyle bir yapının, birbiri ile rekabet etmesi gereken şirketlerin organik bağla bağlanmasına ve sektörlerinde tekel gücüne kavuşmalarına neden olacağı açıktır. Nitekim 1912 yılına gelindiğinde ABD’nin anonim şirketlerinin dörtte biri –yani yüzde 25’i- doğrudan veya dolaylı olarak J.P. Morgan’ın kontrolüne girdi. 1914 yılında Senato’dan çıkan Clayton Yasası ile birbirine rakip olan firmalarda aynı kişilerin yönetim kurulu üyesi olması yasaklandı. Bu tarihten sonra J.P. Morgan’ın ABD ekonomisinde merkeziyetçi bir güç haline gelmesinin önüne geçilirken, bu kurumun faaliyetleri uluslararası piyasalara kaydı. Bugün benzeri birçok finans sektörü kurumu gibi, J.P. Morgan da, küresel ekonomide manipülasyonlar yaparak kısa yoldan kazanç elde etme amacını gütmektedir. ABD’liler kendi ekonomilerinde rekabeti kuvvetli bir şekilde korurken, firmalarını dışarıda tekel kârları elde etmeye teşvik ederler. Bunda, bugün, küreselleşmenin de ciddi bir katkısı bulunmaktadır. Pekiyi manipülasyon nedir ve spekülatif balonu nasıl tetikler?

VARLIK FİYATLARINDA BALONLAR VE MANİPÜLASYON

Varlık fiyatlarında balonun oluşması demek, bir fiyatın kısa sürede temel değerinin üstüne çıkması ve bu fiyat artışının insanların gelecekte fiyatın çok daha yüksek olacağını düşündükleri için gerçekleşmesi demektir. Yani, örneğin piyasadaki bazı alıcılar ABD Dolarının 3 ay sonra 8 TL’ye çıkacağını düşünmektelerse, bu yatırımcıların tamamı doları “bugün ucuzdan alıp yarın pahalıdan satmak” isteyeceklerdir. İnsanların böyle bir davranış içine girerken gelecek hakkında net bilgiye sahip olmadıklarını da ekleyelim. (Çünkü geleceği Allah’tan başka kimse bilmez; insanlar yalnızca tahmin eder, DMD.) İşte geleceğe yönelik tahminlerle bugün alıp yarın satmak ya da bugün satıp yarın almak şeklinde tanımlayabileceğimiz bu işlem spekülasyondur. Spekülasyon zararlı bir işlem değildir, ancak bir piyasada arz ve talebin spekülasyondan aşırı etkilenmesi yani piyasanın spekülatifleşmesi tehditler içerebilir. Esas yasak olan, etik dışı olan ve zararlı olan eylem ise manipülasyondur. Manipülasyon, para gücü veya yanlış enformasyonla piyasada fiyatlar hakkında gerçekdışı bir algı oluşturup bundan maddi menfaat sağlamak eylemidir ki, tam da J.P. Morgan’ın suçlandığı iş de budur. Eğer döviz kurlarında (veya herhangi bir menkul kıymet fiyatında) temel değerinden sapmaya neden olacak bir yapısal sorun varsa (örneğin yüksek cari açık veya yüksek dış borç) manipülatör yaydığı yanlış bilgi veya sahip olduğu parasal güçle piyasada bu eğilimi tetikler. Spekülatörler de, yaptıkları spekülasyonla bu yanlış algıyı bütün piyasaya yayar ve böylece panik başlar. Yani işin başlangıcı ve tetikleyicisi manipülatördür.

ÇIKARMAMIZ GEREKEN DERSLER

Türkiye’de önümüzdeki dönemde buna benzer manipülasyonlar olacaktır. Çünkü temelde Türkiye’nin ciddi yapısal soruları vardır: Yüksek dış borç, yüksek enflasyon ve cari açık gibi. Üstüne üstlük, üç tarafımız denizlerle çevrili olduğu gibi yine üç tarafımız savaş ve jeopolitik riskle de çevrilir. Bu yüzden Merkez Bankası ve Hükümetin bu tür ataklara karşı hemen, anında tepkiyi verebilmesi ve kararlı olması gerekir. Cuma günü yaşadığımız olay benzerini Ağustos’ta yaşadık. O dönemde, Merkez Bankası çok pasif kaldı ve zamanında müdahale etmedi. Bedeli hepimiz için ağır oldu. Bugün ise hemen müdahale ederek balonu başlangıç aşamasında söndürdü. Uzun vadede ise, Türkiye’nin kronik hale gelmiş olan cari açık ve yüksek dış borç problemini çözmesi gerekir. Manipülatörler sivrisinekse bataklık yüksek cari açık ve yüksek dış borçtur.

Hayırlı Cumalar.