MÜSLÜMANLIKTA KİTAP

İsmail ÖZCAN 17 Haz 2016

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
Kitap denince Müslümanların aklına ilk gelen eserin Kur'an-ı Kerim olduğunda şüphe yoktur. Bununla beraber her kitap Müslümanlar arasında önyargısız, iyi niyetli bir değerlendirmenin konusudur.

Bizde ayrı sayılmaz bir kitap bir mihraptan, 

Ki uğuldar kubbemiz “oku!” diyen hitaptan.

Arif Nihat Asya

Kitap denince Müslümanların aklına ilk gelen eserin Kur’an-ı Kerim olduğunda şüphe yoktur. Bununla beraber her kitap Müslümanlar arasında önyargısız, iyi niyetli bir değerlendirmenin konusudur. İslam medeniyetinde insanlığa yararı, hizmeti dokunabilecek olan bütün kitaplar, kim tarafından yazılmış olursa olsun incelenmiş, değerlendirilmiş ve korunmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in “İlmi, içinde bulunduğu kabın şekline bakmadan alınız”  sözünün Müslümanlarda ilme ve kitaba hürmetkâr bir bakış açısı oluşturduğundan şüphe edilemez. Bu sayede İslam dünyasında başka medeniyetlerde görüldüğü gibi kitapların yakılması, kütüphanelerin yıkılması şeklinde tecelli eden bir kitap düşmanlığı görülmemiştir. Bu, Müslüman medeniyetinin çok büyük bir artısıdır. Goethe’nin “Bir iyi yanı bulunmayacak kadar kötü kitap yoktur.” sözü, Müslümanlar için de geçerli bir tespittir. Müslümanlar eski Yunan medeniyetinin vücuda getirdiği ilmî eserleri Arapçaya çevirip insanlığın hizmetine sunmasalardı bugünkü Batılıların Rönesans’ı yaşamaları, her sıkıştıklarında bu medeniyete gönderme yapmaları asla mümkün olmazdı.

Müslümanlık, ilim tahsil etmeyi ve tahsil edilen ilmi kitaplaştırmayı, mensuplarına kaçınılmaz bir görev olarak yüklemiştir. Bu görevin ciddiyetle benimsendiği yüzyıllarda Müslüman şehirlerde inşa edilen kütüphaneler, akıl almaz sayıda kitapla doldurulmuştur. Bunların yalnızca din kitapları oluğu sanılmamalıdır. Müspet bilimlerin her dalına ait kitaplar da bunlar arasındadır. Üstelik bu kitaplar hep elyazmasıdır.

Abbasi Halifeliği (751-1258) döneminde başkent Bağdat, dünyanın en zengin kütüphanelerine sahip bir merkezdi. İlmî ve kültürel çalışmalar dünyanın başka hiçbir yerinde görülemeyecek kadar yoğundu. Gerek Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi din bilimleri;  gerekse matematik, astronomi, fizik, kimya, tarih, coğrafya gibi müspet ve sosyal bilimler üzerinde harıl harıl çalışmalar yapılıyordu. Bu arada Eski Yunan uygarlığına ait bütün eserler Arapça’ya çevriliyor, üzerlerinde gerekli açıklama ve düzeltmeler yapılarak onlardan yararlanılıyordu. Bütün bu çalışmalar kitaplaştırılıyordu. Yüz binlerce cilt kitap ihtiva eden kütüphaneler oluşmuştu.

Bütün medeniyetlerin olduğu gibi İslam medeniyetinin de itici gücü olan kitaplar iki büyük darbeye, iki büyük barbarlığa hedef olmuşlardır. Bunların ilki 1258’de vuku bulan Moğol istilasıdır. Cengiz soyundan Hulagu Han liderliğindeki istilacılar görülmemiş bir barbarlıkla bütün Bağdat’ı yağmalamışlar;  camileri, köşkleri, sarayları yakıp yıkmışlar; binlerce insanı kılıçtan geçirmişler; Bağdat kütüphanelerinde birikmiş yüz binlerce cilt kitabı da Dicle nehrine dökmüşlerdir. Dicle nehri bu sebeple haftalarca mürekkep renginde akmıştır. 

İkinci büyük darbe ise 15. yüzyıl sonlarında(1492) yaşanmıştır. İspanya’da yaklaşık sekiz yüzyıl sürmüş Müslüman egemenliğine, İmparator Şarlken tarafından görülmemiş zulümlerle son verilirken, bu medeniyetin vücuda getirdiği çok değerli camiler, köşkler, saraylar tahrip edilmiş; bu arada, Granada’nın Babü’r-Remle Meydanı’nda da, Müslüman kütüphanelerinde birikmiş bir milyon cilt kitap yaktırılmıştır

20.yüzyılın başında, ünlü fizikçi, Pierre Curie şunları söylemiştir:

“Müslüman Endülüs’ten bize otuz kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı, çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.”