HESAPSIZLIK

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
Hesap kelimesi türetildikçe birbiriyle zıt anlamlar taşır. Hesapçı dediğimizde karşılıksız iyilik nedir bilmeyen birisi gelir gözümüzün önüne.

Hesapsız dediğimizde hem hesabını bilmeyen biri olabilir hem de hesapçı olmayı kendine hakaret olarak sayan biri aklımıza gelebilir. Hesapsızlık dediğimizde ise daha çok çıkarcı olmama halini zihnimizde canlandırırız. Hesap kelimesi doğu ile batıyı, kadim olanla nevzuhur zihniyetleri ayıran bir sınır gibidir. 

Amerika’da bir adam tanışmak için yemekte buluştuğu hanımefendileri restoranda yalnız bırakıp hesabı ödemeden kaçıyormuş. Bir iki derken adam bu işi yol edinmiş. Tek başına bırakılan kadınlar, karakter sorunu yaşayan bu adamı dolandırıcılıktan mahkemeye vermişler. Trajedi ve komedi bir araya gelince ortaya gerçek dram çıkar. Kalp kırmaya mahkemede verilecek bir ceza olmadığı için dolandırıcılıktan ceza vermişlerdir diye düşünüyorum. Yalnız başlarına hesapla baş başa kalan kadınların en son dert edecekleri şey yemeğin parasıdır. Mahkemenin vereceği kararı merak ediyorum. Ama öte yandan hesap ödememenin bir Amerikan geleneği olduğunu düşünüyorum. Kocaman bir kıtayı talan ettiler Kızılderilileri öz yurtlarında parya durumuna düşürdüler, hesap vermediler, hesabı ödemediler. Irkçılık temelli kocaman bir ekonomi kurdular, milyonlarca zenciyi Afrika’dan getirdiler. Onların emekleriyle kocaman bir imparatorluk kurdular. Hesabı ödemeye yine yanaşmadılar. Dünyanın birçok ülkesinde darbeler yaptılar kanlı rejimler kurdular. Hesap ödemeye gelince yine pişkince kaçtılar. Doğrudan işgal girişimleriyle Afganistan ve Irak’ta milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine neden oldular. Yine hesap ödemeden ortadan kayboldular. Karşılığı olmayan trilyonlarca doları dünyaya sürüp hesabını ödemeyecekleri bir dalavereyi yıllardır sürdürüyorlar. Demem o ki, kadınları yemekte yalnız bırakıp hesabı ödemeyen adam eğer bir savunma yapacaksa Amerikan hükumetinin hesabı ödemediği “yemeklerin” listesini çıkarsın. Belki mahkeme heyeti bu savunmayı makul bulur da tam Amerika’ya layık bu adama ceza yerine madalya takar. 

Başka bir habere geçelim. Geçen yıl Arakan krizi başladığında tüm dünya sessizken Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan dünyanın dikkatini bu krize çekmek üzere kriz bölgesindeydi. Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından Gülnur Aybet, New York’ta Küresel Umut Koalisyonu’nun Emine Erdoğan’ı layık gördüğü özel ödülü onun adına kabul etti. Kısa süre önce Emine Erdoğan, Londra’da İnsani Hizmet Takdir Ödülü’ne layık görülmüştü. Türk Kızılay Cemiyeti de aynı törende ödüle layık görülen kurumumuz olmuştu. Her üç ödül de tüm Türkiye’ye takılmış insanlık madalyalarıdır. Sivil toplum tarafından verilen bu ödüller, hesabı ödemeden kaçan bir dünya düzeninin kalktığı masada insanlık namına sorumluluk üstlenenlere veriliyor. Milyonlarca mülteciye kol kanat geren bir ülke olmamız hesap işlerinden anlamamızı değil hesap gününe inandığımızı gösteriyor. Hesapsız olmak hesabı bilmemek anlamına gelmiyor.

Neden böyleyiz? Neden hesapsız davranıyoruz? Farklı sebepler var ama özü itibariyle başka türlü davranmaya tabiatımız müsaade etmiyor. Elbette hesapçı davrandığımız veya hesapçı davranmayı huy haline getirmiş insanlarımız da vardır. Ama bu arızi bir durum, geliyor ve geçiyor. Tıpkı batıda hesapsız davrananların istisnai bir hal oluşturması gibi. Ne diyelim, herkesin bir “hesabı” var.