GEORGE ORWELL'IN PEK DE GİZLİ OLMAYAN YAŞAMI

Halil İbrahim İZGİ
Tüm Yazıları
"Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır; gerisi halkla ilişkilerdir." George Orwell

Eric Blair, BBC’de çalışmaya başladığında tarihler 1941’i gösteriyordu. Londra bombalar altında ve Nazilerin soluğu İngiltere toprakları üzerindeydi. BBC yayınları sadece İngiltere’de değil tüm dünyaya ulaştırılıyordu ve Blair’in görev aldığı birim Doğu Servisi’nin temel amacı Asya’daki İngiliz sömürgelerine yani Hindistan’a propaganda yayını yapmaktı. 1943’e gelindiğinde Blair, yayınların çok az kişi tarafından takip edilmesini ve sağlık sorunlarını gerekçe göstererek görevinden ayrıldı. Blair, görevinden ayrılmadan kısa süre önce Hans Christian Andersen’in Kral’ın Yeni Elbiseleri yahut bizde bilinen adıyla Çıplak Kral masalının radyoya adapte etmişti. Eric Blair’in günümüze ulaşan radyo program kaydı bulunmuyor. Ancak BBC içinde işe başlamasından istifaya kadar olan süreçteki tüm yazışmaları kurumu tarafından kamuoyu ile paylaşıldı. Burada Blair, takma isimle yazarlık yaptığından ve bu takma ismiyle de radyo programı yapması halinde yazarlığı ile radyo programcılığı arasında farklılıklardan ötürü Hindistan’da anti-emperyalist hissiyat nedeniyle zarara uğrayabileceğini söylüyor. Dolayısı ile radyoda gerçek ismiyle yayın yaparken kitapları takma adıyla yayınlanıyor. Edebiyat tarihine ilgi duyanlar haricinde pek fazla kişinin bilmediği bu ayrıntı, bildiğimiz ismiyle George Orwell’a ait. Belki yazımızın başında yaptığımız alıntı BBC günlerinde yapamadığı haberlere ve propaganda yayınlarına atıf olabilir.

Niyetim Orwell’ın yazarlığını yahut hayatı boyunca yaptıklarını tartışmak değil. Sadece yayıncılığın nasıl dinamiklerle şekillendiğine bir örnek vermek. Dün yayınlanan yazımın ardından BBC’nin habercilik kalitesiyle ilgili yorumlar geldi. Yapıcı ve zihin açıcı bulduğum yorumların birçoğuna katılıyorum. Ancak temel motivasyonları kaçırdığımız zaman medya manipülasyonlarına açık hale geliyoruz. İkazım buna yönelikti. Suriye sınırımızdaki yabancı gazeteci hareketliliği de yine Orwell tecrübesinden hareketle değerlendirilebilir. Hepimizin yakından yaşayarak gördüğü “araştırmacı gazetelerin” nasıl bir istihbarat aparatına dönüştürüldüğünü de acı tecrübelerle yaşadık. Yabancı kurumların yayın tercihlerini anlıyor ve hak veriyorum. Ancak bunları bağlamından uzak değerlendirmek sırf güçlü, son model silahları var diye düşman ordusuna aşık olmaya benzer. Olan yok mu? Olmaz olur mu hiç. Onlardan biri olmaktan Allah muhafaza buyursun.

Gazeteciliğe gelince, büyük resme aldırmadan doğru bildikleri yönde hareket eden ve mesleğini aşkla yapan tüm kişilere saygım var. Sayıları fazla değil, belki onlardan biri de değilim ama saygı duyuyorum. Manipülasyon çağında gazeteciliğin temel görevi okura saygı duymak ve elinden geldiği ölçüde okurlarının bakış açılarını zenginleştirmektir. BBC elinde bulundurduğu tüm imkanlara rağmen bu tanıma girmiyor. Orwell’ın endişe ettiği gibi bir operasyonel aygıt. Gazetecilik eğitimi alırken tüm ideali her gün birilerine çamur atmaktan ibaret köşe yazarlarına heveslenen arkadaşlarım vardı. Şimdi neler yaptıklarını merak ediyorum. Yahut 100 kişilik mitingi farklı perspektiflerden çok daha kalabalık gösterebileceğini iddia eden foto muhabirliği hocaları vardı. Dünya görüşlerine hiç girmeyeceğim çünkü konunun özüyle hiç ilgisi yok.

Eric Blair ve George Orwell isimlerinden hangisinin yaşadığına bakarsanız, gazeteciliğin imkanlarını ve imkansızlıklarını daha rahat değerlendirme olur. Gerisi sadece tribünlere oynamaktır ki gerçek sonuç bir ömür sonra da olsa kendini gösterir.