​ARAP ORTADOĞU'SUNUN SORUNLARI

Hasan KÖNİ 01 Haz 2017

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Arap Ortadoğu'su şiddet ve dehşeti yaşama konusunda son yıllarda bir rekora erişti.

       Arap Ortadoğu’su şiddet ve dehşeti yaşama konusunda son yıllarda bir rekora erişti. Zehirli gaz, DEAŞ, terörizm yirmi dört saat devrevi olarak devam ediyor.. Bu durumu bölgenin yaşadığı en büyük sorunu gizliyor. İnsan güvenliğine tehdit sorunu.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, insan güvenliğini “insanların yoğun olarak devam eden, her şeyi  kapsayan, yaşamlarının ve özgürlüklerinin tehdit edildiği ortamdan kurtulmaları”. Programa göre Arap dünyasının göstergeleri alarm verici bir yönde ilerliyor. Her şeyi kapsamamakla birlikte, bölgede insan güvenliği tehdit teşkil eden yarım düzine olay sayılabilir.

Bunlardan birincisi şiddet ve kötü yönetim. 2011 yılındaki Arap ayaklanması şiddet ve kötü yönetimin bölgede hüküm sürdüğünü gösterdi. Şiddet ve kötü yönetim birbirini besledi. The Economist dergisinin 2016 endeksine göre Ortadoğu’da tam bir demokrasiye sahip olan ülke yok. En yüksek demokrasi oyunu alan Arap ülkesi Tunus. Arap liginin yirmi iki üyesi arasından Economist 16’sını otoriter olarak tanımlıyor. Dünyada otoriter devletlerin en çok bulunduğu alan Arap yarımadası.

Kötü yönetim, Arap ayaklanması sırasında hareketlenen kitlelerin en çok şikayet ettiği konu. Diğeri ise  kötü ekonomik koşullar. Protestolar ve diğer şiddet  eylemleri artıkça ekonomik koşullar daha da kötü hale geliyor. 2014 yılı itibariyle Iraklıların 23%,Libyalıların 33%, Gazzelilerin 38%, Yemenlilerin 54% ve Suriyelilerin 85%si fakirlik içinde kalmış durumdaydılar.

İkinci önemli konu nüfus artışı. 2015 yılında Arap dünyasında 392 milyon insan yaşıyordu.1980 yılında  bu sayısı bunun yarısı kadardı. Son senelerde  terör ve savaşlar nedeniyle nüfus artışında  duraklamalar görülmesine karşın artış devam etmekte. Artan nüfus bölgede su paylaşımlarında zorluklar çıkarmaya başladı. Nüfus artışı, otlakların yitirilmesine, düzensiz toprak kullanımına, toprağın verimsizleşmesine yol açtı. Bu durum çölü genişletti ve 2010 yılında çöl alanı bütün Ortadoğu’da toprağın 20%’ne erişti. 1955 yılında  üç Arap devleti su fakirliği çizgisindeydi. Kişi başına 50 litre su düşüyordu. Bu durum, içme, kişisel sağlık, yıkanma ve çamaşır için yetersizliği göstermekteydi. 1990’da on bir Arap ülkesinde su yetersizliği tespit edildi. Araplar, İsrail-Amerikan propagandasının teşvikiyle Türkiye’nin su kaynaklarına göz diktiler. Devrin Başbakanı Turgut Özal’ın 1987 yılından sonra yaptığı anlaşmalarla Fırat ve Dicle üzerine olabilecek saldırılar durduruldu. Batılı bilim yazılarında su savaşları konusundaki makaleler 1995’lere kadar devam etti. 2025 yılında su sıkıntısına girecek olan 25 Arap ülkesi tespit edilmiş bulunuyor.

Üçüncü sorun ekonomik durgunluk olarak ortaya çıkıyor. Petrolün dışında Arap dünyasının ihraç edebileceği çok az şey var. Büyük bir genç işsizliği olduğu görülüyor. Diğer bölgeler ekonomik olarak yeni fırsatlara yönelirken, Arap dünyasında geriliyor ve içeri doğru sıkışıyor. Bölge 1979’lerde olduğundan endüstri açısından daha gerilemiş gözüküyor.

Arap dünyasındaki bu kötü durumun nedeni doğal olarak şiddet, terör ve ülkelerin parçalanması. Ekonomik kayıp, 2001’den bu tarafa 275 milyar olarak hesaplanıyor. Ve işsizlik 58% ulaşmış durumda. Petrol fiyatlarının düşük düzeyde seyretmesi Suudi Arabistan’ı petrole bağımlı olmaktan kurtaracak olan yeni yapılanmalar aramaya itiyor. Ancak, mezhepler bazında Batı’nın yarattığı korku politikaları sonucu, Suudiler başta olmak üzere bütün Ortadoğu ülkeleri, bazen kullanmasını bile bilmedikleri silahlara büyük paralar ödüyorlar.

Eğitim konusunda büyük bir gerileme var. Dünyadaki en önemli 300 üniversite arasında Araplardan yalnızca Suudi Arabistan’daki Abdül Aziz Üniversitesinin adı geçiyor.

Dördüncü konu, kadının durumunu ilgilendiriyor. Dünya Ekonomik Forum’unun yayınına göre çalışan kadın ve erkek sayısındaki açık, okuma yazma oranı, sağlık ve miras hakları konusunda gelişme  oranları yayınlanıyor. Forumun 2016 raporuna göre Arap dünyası, dünyada kadınlar için en olumsuz bölge. Bu konuda en iyi durumda olan ülke Katar. İzlenen 144 ülke arasında 119.’cu. En dipteki  yirmi ülkenin onbirini ise Arap ülkeleri oluşturuyor. Kadınların çalışma gücüne katkıları ise 25% civarında. Okuma-Yazma oranın en düşük ülkelerin içinde en kötü durumda olanlar Güney Sahra Afrika ülkeleri. Niçin önemli bir analiz olduğuna gelince, kadının iş gücüne katkısının ekonomide en önemli faktörlerden biri olması.

Beşinci faktör, iklim değişikliği. İklim değişikliği dünyanın her yerini etkileyecek. Ortadoğu iki açıdan çok hassas durumda. Bunlardan birincisi gıda konusu. Ortadoğu  gıda konusunda iklime bağlı bir tarıma sahip bulunuyor. Aynı zamanda iklim değişikliğinden etkilenen bölgelerden tarım ürünleri almak durumunda. Örneğin, Mısır’ın buğdayının 90%’ı Rusya’dan gelmekte. 2001 yılında yangınlar ve sıcak dalgaları Rusya’nın buğday üretimini 40% oranında kısıtlayınca, Rusya buğdayını uluslararası pazardan çekmiştir. 2011 yılında Mısır’da gıda fiyatlarının 30% oranında arttığı gözükmektedir. Ortadoğu’nun etkilenmesinin ikinci nedeni bölge halkının büyük bir kısmının deniz kenarlarına yerleşmiş olması. Bölgede deniz kışında bulunan kırk üç büyük yerleşim alanı bulunuyor. Isınma sonucu kutup buzları eridikçe, bilim adamlarının tahminlerine göre deniz seviyesindeki yükselmeler 25 milyon Kuzey Afrikalıyı etkileyecek.

Altıncı faktör, Birleş Milletler Kalkınma Forumu’nun 2009’daki  raporunda belirtildiği gibi toplumun alt tabakalarının asıl zor durumda olanlar olması. Bastırılmış kadınlar, çocuk askerler, göçmen işçiler, sığınmacılar ve ülke içinde yer değiştiren kimseler. Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komiserliği’ne göre 4.8 milyon Suriyeli sığınmacının yarısını kadınlar oluşturuyor. 56%’sı 17 yaşın altında 39%’u 11 yaşın altında. Bu da bir milyon sığınmacı çocuk demek oluyor. Arap Ortadoğu’sunda ülke içi göçlerde büyük oranlarda. 263 ülke içi göç Filistin topraklarında, 417 bin Libya’da, 1.2 milyon Türkiye’de-terörizm yüzünden. 2.8 milyon Yemen’de ve 4 milyon Irak’ta.

Bütün bunlara  yedinci faktör olarak büyük devletlerin Ortadoğu politikalarını, böl ve yönet sistemini eklerseniz bu bölgede barışı beklemenin ne kadar zor olduğu anlaşılabilir.