Çocuklara mücadele ruhu, zorluklarla baş edebilme yeteneği kazandırmak için başlarına gelebilecek sıkıntıları göğüslemelerini öğretmek lazım.

OTORİTE

Bir kurumda otorite çok şey ifade eder. Otorite olmazsa başı boşluk olur ve hakkaniyetli yönetim olmaz. Özellikle bizim sivil toplum kurumlarımız gönüllülük esasına dayandığı için kimseyi kırmamak adına yöneticiler tam manası ile otorite kuramamaktadırlar. Otorite bir kurumun geleceğe emin adımlarla yürüyebilmesi için olmazsa olmaz koşuldur. Otoriteyi despot yönetimle de karıştırmamalıyız. Geçiştirmek, aman bir tatsızlık çıkmasın da veya ne köz yansın ne kebap mantığı ile sivil toplum kurumları yönetilmeye çalışılıyor. Ya da birilerine gereğinden fazla iltimas gösterilip kayırılmaya çalışılıyor. Bu şekilde ülke olarak sivilleşemeyiz. Otoritenin tüm katmanlara homojen olarak yayılması gerekiyor. Hatalar olabilir ama bunların da göz ardı edilmemesi lazım. Yerinde ve zamanında gerekli uyarıların yapılması otoritenin varlığını ve devamlılığını esas kılar. Bu da sivil toplumun gelişmesini destekler.

ZORLUKLARI AVANTAJA ÇEVİRMEK

Çocuklara mücadele ruhu, zorluklarla baş edebilme yeteneği kazandırmak için başlarına gelebilecek sıkıntıları göğüslemelerini öğretmek lazım. Kolaycılık, gevşeklik adam sendecilik veya o söylesin o zaman yaparım deyip rahat hareket etmek sorumsuz bir hayatı yaşamak isteyenler için uygun bir davranış tarzıdır. Her şey çocukluktan başlar. Çocuğunu her düştüğünde yerden kaldıran veya akranlarıyla kavga ettiğinde hemen işin içine karışan ebeveynler çocuklarına iyilikten çok kötülük ediyorlar.

Zorluk iyidir

Sarp kayaları bin bir zorlukları tırmanan bir dağcı için en büyük heyecan zirveye tırmandığındaki o büyüleyici manzara olacaktır. Bir bakışta dünyayı avucunun içinde gibi hissedecek olan dağcı aşağıdaki kişiye göre her yere hakim bir görüş açısına sahip olacaktır. Zorluklar da insana bu tarz bir bakış açısı kazandırır. Zorlukları aşmak için türlü yollar deneyen, vazgeçmeyenler için zirve kaçınılmazdır. Zahmetsiz emek olmayacağını atalarımız asırlardır söylediklerine göre bugün başımızdaki en büyük felaketlerden birinin kolaycılık olduğunu görmek gerekiyor. Öğrenciler sınavı geçmek için derse geliyorlarsa onlar için hiçbir zaman gerçek bir başarının kapıları açılmayacaktır. İstedikleri yerlere gelseler bile yine de mutlu olamayacaklar hep bir tatminsizlik yaşayacaklardır. Çünkü emekle gelinen bir yerdeki haz ve hak edilmişlik hissi insana hayatın anlamını verir. O yüzden zorlukları bir caydırıcı etken veya olumsuz bir durum gibi görmek yerine kişiyi güçlendirecek, sağlamlaştıracak bir hazırlık süreci olarak görmeliyiz.

Gelişen olaylara göre yeniden pozisyon almak

Zorlukları aşmak, onları hayatın bir parçası gibi görmek gerekiyor. Hayatın anlamı tam da buradan geçiyor. Hayat bize bir şeyler öğretmeye çalışıp bizi zorluyorken vazgeçmek büyük hata olacaktır. Güç sınavlar bizi daha iyi yere taşımak için bir seviye atlama taşı gibidir. Bazen beklentilerimiz bizim istediğimiz zamanda olmayabilir. Bu da vazgeçmek, pes etmek için bir neden olmamalıdır. Aslında tam da o anda hayat bizi sınıyordur. Vereceklerini hak edebilmek için uygun kıvama gelip gelmediğimize bakıyordur. Hayatta yol alırken dikkat edilecek en önemli unsurlardan biri de sürekli yeni gelişen durumlara göre pozisyon alabilmek ve strateji geliştirebilmektir. Maddi durumunuz elverişli olmayabilir. Ancak dil öğrenmeniz gerekiyordur ve kursa gidecek paranız yoktur. Böyle bir durumda değişik stratejiler geliştirebilirsiniz. Mesela daha zor olanı seçip yabancı dizileri seyredip yabancı dili öğrenebilirsiniz. Veya Kapalıçarşı gibi turistlerin yoğun olduğu bir yerde çalışıp dil öğrenebilirsiniz. Bize gösterilen yollardan daha farklı bir yol seçebilme yeteneğidir bizleri birbirimizden ayıran ve farklılaştırıp başarıya götüren.

Zahmetsiz rahmet olmaz

Üniversitede öğrencilerimizin birçoğu kpss sınavına girip devlete kapağı atmak istiyorlar. Nedeni sorulduğunda verecekleri cevapları tahmin edebiliyoruz. Zahmet çekmeden, kovulma korkusu olmadan devlete sırtını dayayıp maaşını almak. Oysa zorluklarla büyüyebilmeyi öğrenmemiz gerekiyor ki yaptığımız işlerden rahmet doğsun. Kazandığımız paranın her kuruşunu hak etmeliyiz ki iç huzurumuz olsun. Gerçekten hedef koyan ve insanlık için küçük de olsa kendi adına iyi, güzel işler yapmak isteyenler zorluklara rağmen vazgeçmezler. İnançlarını kaybetmezler, bahanelere aldırmazlar. Düşseler bile yine yeniden kalktıkları yerden tekrar başlarlar. Onlar için zorluk yoktur sadece hedefe ulaşmak için karşılarında çözmeleri gereken zevkli bir bulmaca vardır.

Anahtar kelimelerimiz

İnançlıyız ümitliyiz. Çalışma takvimi içinde planlı ve programlıyız. Hayatımıza anlam katacak, istişare edebileceğimiz bilge insanlarla birlikteyiz. Başarmamız sacece bir araçtır mutluluk ve huzur için. Çevre ve toplum bilinci içinde, adalet ve ahlak ekseninde gönül adamı olmalıyız. Bir takım kelime ve kavrmların içi doldurulduğunda bütün korkuları, endişeleri ve vesveseleri üzerimizden atarak özgüven sahibi oluruz vesselam!..

İNSAN NE İÇİN YAŞAR?

Bir insan ne için yaşar? Geçmişteki hatıralarını anlatmak için mi? Geleceğe miras olarak bırakabileceği anılar biriktirmek için mi? İnsan ne için yaşar? İnsan ne için bir fotoğraf karesinde ölümsüzleşir? Gerçekten ölümsüzleşir mi insan? Ölümsüzlük iksirini içmek ister miydik mesela? Bir bakışı çözümleyebilir mi insan? Gerçekten ne için umut besler insan? Umut için mi yaşar insan? Bir fotoğrafa bakınca ne görür insan? Görmek istediğini mi yoksa gösterileni mi? Peki insan ne için soru sorar? Yolculuğa çıkmak için ne bekler insan? Her şeyi bir fotoğraf karesine sıkıştırıp gerisini yaşamak varken! Bunca soru varken, cevabını bulmak için kendi yolculuğuna çıkmalı insan. Sadece kendi olmak için yaşamalı. Önce kendin ol. Umut da sende, sevinçte, mutluluk, gözyaşı da.. Bırak uçurtmanın ipi kopsun havalansın sonsuzluğa. Varsın görünmesin bir fotoğraf karesinde suretin. İnsanlık için, kendini yaşa.

AFİŞ

Sadelik unsurunu afişlerde de uygulayabilmek mümkün. Bunun için ince bir zekayla sadeliği yakalamak lazım. Birçok kurumun afişlerine dikkat ediyorum. Maalesef renk karmaşası ile birlikte grafik alanları gereksiz bir şekilde doldurulmuş. Göz yoruyor, mesajı veremiyor ve grafiğin mantığından uzak bir şekilde ezbere yapılıyor. Titanic filminin bu afişi her şeyi karmaşadan uzak bir şekilde iki renk kullanarak sade bir şekilde verebilmiş. Sadelik kendinden emin olmak işine hakimiyet demektir. O yüzden grafik tasarım eğitimlerinde sadelikten yana olmanın mantığı ve bunun felsefesi üzerinde kafa yorulmalı.

ARTI – EKSİ

Artı

Kültürlerarası etkileşim

İnşallah kelimesi Almanca çevrimiçi sözlüğe girdi: İnschallah. Müslüman topluluklar tarafından günlük hayatta çok sık kullanılan ”inşallah” kelimesi, Almanca sözlüğe girdi. Almanya’nın en önemli sözlüğü kabul edilen, ülkede imla kılavuzu ve sözlük konusunda söz sahibi olan Duden’in internet sitesinde “inşallah” kelimesinin Almancası ”inschallah” olarak verildi. Sözlükte kelimenin anlamı ”Allah isterse” olarak yer aldı. Kelimenin Arapça kökenli olduğu ve Müslümanlar arasında çok sık kullanıldığı vurgulandı. İnşallah sözünün Duden’in yeni çıkaracağı basılı sözlükte yer alıp almayacağı konusunda henüz bir açıklama yapılmadı. Müslüman Türklerin yoğun olarak yaşadığı Almanya’da böylesine bir girişimin gerekli duyulması kültürel etkileşimin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. https://www.duden.de/rechtschreibung/inschallah linkinden İnschallah kelimesinin ne anlama geldiğini ve nasıl yazıldığı ile ilgili detayı bilgiye ulaşılabiliyor.

Eksi

Avustralya Yanıyor

Avustralya’da dört yıldır aşırı kuraklık yüzünden durup dururken yangınlar çıkıyor. Ancak bu kez bilanço çok kötü.

24 kişi hayatını kaybetti.

8 bin Koala öldü.

500 milyon hayvan öldü.

1500’e yakın ev yıkıldı.

5.5 milyon hektar arazi yandı.

10 milyondan fazla insan dumandan etkilendi.

Müdahale edilse de faydası yok maalesef. Çünkü yangınlar kendi kendine çıkıyor. Dünyamızın bir bölümü yanıp kül oluyor. Avustralya’nın yanmasını vücudumuzun bir bölümünün yanması gibi düşünmeliyiz. Dünyamızın ciğerleri yok oluyor. Bu konuda uzmanlar ne diyor? Neler yapılması gerekiyor? Keşke medya biraz da bu konuya eğilse. İsveçli iklim aktivisti Greta Thurnberg nerede bu arada?

SANAT YAŞAM İLİŞKİSİ

Londra Üniversitesi Akademisi’nin 12 yıl süreyle 7 bin kişi ile yaptığı araştırma spor kadar kültür ve sanatla ilgilenmenin yaşam süresini uzattığını açıklıyor. Aslında biz bu köşemizde defalarca sanatın, kültürün ekonomik kriz, toplumsal bunalımlar ve savaş dönemleri dahil olmak üzere toplum üzerinde sıkıntıları kolay atlatmaya yardımcı olduğunu söylemiştik. Bu araştırma bu görüşümüzü doğrular nitelikte. Araştırmanın başındaki doktor, Daisy Fancourt “Sanatın sağlık açısından yararlı olduğu bilimsel olarak tanımlandı” sözü medyanın sanat ve kültüre daha fazla zaman ayırması gerektiğini gösteriyor. Habere göre sanat ve kültürden alınan zevkin akıl ve psikoloji sağlığını koruduğunu bu araştırma ispatlamış görünüyor. Bu araştırmanın medya yöneticileri, sosyal politika yapıcıları tarafından önemle üzerinde durulması gerekmektedir. TV’lerde siyaset programları, ana haberlerde negatif haberlerden ziyade tiyatro, kitap, sinema, plastik sanatlar ve konserlere daha fazla yer verilmeli ve bunlar kültür politikalarımızda yer almalı.