Tarihçi değilim fakat Osmanlı'dan bu yana tarihe şöyle bir bakınca ve büyüklerin sohbetine kulak verince her yüzyılda Anadolu'ya bir şeyler olduğunu görebiliyorum…
Yüzyılın devinimi bu kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a denk geldi gibi…
Tarihçi değilim fakat Osmanlı’dan bu yana tarihe şöyle bir bakınca ve büyüklerin sohbetine kulak verince her yüzyılda Anadolu’ya bir şeyler olduğunu görebiliyorum…
Ve bu oluşlar yeni bir kapıdan geçirirken coğrafyayı, ardından da sükunetli, sağduyulu, adaletli, vicdanlı, çalışıp üreten bir tablo hakim oluyor sosyolojiye…
Belki yanlış yorumluyorum ya da çok abartıyorum bilmiyorum, fakat tarihi gelişmelere kaba taslak baktığımda bile şunu net bir şekilde görüyorum; Anadolu’da her yüzyılda yeni kader rotaları çizilmiş yönetimsel anlamda…
Misal Osmanlı’nın kuruluşu 1300’ler…
Ya da 1512’de tahta geçerek Osmanlı’nın yönünü batıdan doğuya çeviren Yavuz Sultan Selim… Ya da 1.Ahmet… Veya Lale Devri’nin Padişahiı 3.Ahmet… Islahatlarıyla bir devri kapatıp yenisini açan 2.Mahmut’u da unutmamalı… Konuyu fazla uzatmamak adına bu saydığım isimlere birkaç tane daha eklemiyorum…
1900’lü yıllara gelince ise Anadolu’dan güç bulup Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı olarak tarihe adını yazdıran Mustafa Kemal Atatürk’ü görüyoruz…
Yeni bir yönetim anlayışı, devrimler, değişimler, dönüşümler ile sadece Türkiye’ye değil yakın coğrafya ülkelerine de modern insan anlayışıyla feyz olan Mustafa Kemal, Ortadoğu ülkelerinin “en huzurlu yıllarımızdı” diyerek yad ettiği dönemin ilhamı oldu… Tüm saydığım isimler ve dönemleri zorlu olduğu kadar önemli gelişmelerin yaşanmasına da vesile oldu… Zira değişimler kolay olmaz. Değişimler genel itibariyle mevcut yönetim verilerinin (kanunsal-sistemsel-makamsal) toplumun sosyolojik, ekonomik, psikolojik ihtiyaçlarını karşılayamamasından kaynaklıdır…
Ve bu değişimleri genelde halkın büyük bir kesimi desteklerken küçük ama etkili isimlerden oluşan kesim ise istemez çünkü bu kesim ihtiyaçlara cevap vermeyen mevcut sistemin besleyip büyüttükleridir…
Ve geldik 2000’li yıllara… Türkiye ile birlikte coğrafyanın da “değişim-dönüşüm” sürecine adını yazdıran isim Recep Tayyip Erdoğan olacak gibi…
Siyasete girdiği andan itibaren farkını hissettiren Erdoğan, Türkiye ile birlikte dünya siyasetinde de adından sıkça söz ettiren biri…
Ve yazın bir yere; Erdoğan dönemini gelecek nesiller fazlasıyla masaya yatırıp konuşacak, araştıracak, soracak, sorgulayacak, makaleler ve ders kitapları yazacak anlamak adına… Geminin içindeyken tablonun tamamını göremeyen bizler belki de 20-30 yıl sonra şu an yaşanan çekişmeleri ve zorlukları daha net bir şekilde anlamlandıracağız… Çünkü yaklaşık onbeş yıldır yaşadığımız zorluklar bir doğumun en acılı sancıları gibi… Azar azar geniş aralıklarla başlayan sancılar doğum yaklaştıkça sıklaşıyor ve sertleşiyor… Bir zorluktan diğerine koşuyoruz gibi geliyor hepimize… “Bu kadar da olmaz” dediğimiz her acının üstüne çok geçmeden daha katmerlisi geliyor…
Ve bunca cephede verdiğimiz mücadele farkına varmadan bizi daha güçlü kılıyor… Güçlü kılmakla birlikte “içimizdeki çürük halkaları” daha net bir şekilde görüp onları yüreğimizden ve yolumuzdan koparıp atmamızı sağlıyor…
Velhasılı kelam bu coğrafyanın neredeyse 100 yılda bir yaşadığı “değişim dönüşüm” takvimine denk geldi ömrümüz…
Ne mi yapmalı? Sağlam, mantıklı, adaletli, vicdanlı, merhametli kalmaya devam etmeli…