Son dönemde siyaset, sanat, eğitim, kültür, medya gibi konulara dair konuşurken "yerli ve milli" vurgusu, eskisine göre daha çok yapılıyor.
Son dönemde siyaset, sanat, eğitim, kültür, medya gibi konulara dair konuşurken "yerli ve milli" vurgusu, eskisine göre daha çok yapılıyor. “Kimler bu vurguyu yapıyor?” diye sorulursa, Türkiye’nin romantik Batılılaşma dönemlerinde çok şey kaybettiğini düşünenler ile emperyalizmin Anadolu’ya dair hesaplarının bitmediğine inananlar derim. Haksızlar mı? Hayır, haklılar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım da, yerlilik ve millilik vurgusunu sık yapanlardan. Çünkü yüz yıldır, ülkemizin seçkin kadroları, Batıya içtenlikle tutkundular ve modern Batıyı bir medeniyet projesi olarak görüyorlardı. Gerileme ve dağılma dönemlerinde Osmanlı aydınlarından bazıları da benzer yaklaşımlar gösterdiler. Batı âlemine böylesine yüceltici bir bakış, özgüven kaybını derinleştirirken öykünmeyi ideolojiye dönüştürdü. Böylece, yenilgi psikolojisi gittikçe derinleşti, derinleştikçe kendini üretti.
“Yerlilik ve millilik” vurgusunun artmasında, Gezi olayları ile başlayan ve 15 Temmuz ile zirveye ulaşan, Türkiye’nin yeni iktidar sahibi yerlilerine yönelen düşmanlığın da payı var. Dolayısıyla “yerlilik ve millilik” vurgusu, bu yönüyle, savunma psikolojisi içeriyor.
Yerliliği Anadolu’nun kültürü, irfanı, inancı, değerleri ve folkloru; millîliği Türkiye’nin siyasi, sosyal, kültür ve ulus temelli ilkeleri olarak düşünürsek, bu iki kavramın (yerli ve milli) ne denli önemli olduğu anlaşılacaktır.
Bu öneme rağmen, yerlilik ve milliliğin sağlayacağı aidiyet, motivasyon ve üretim bize yeter mi?
Kesinlikle hayır. "Yerli ve milli" ikilisine "özgün ve özgür" ikilisini ilave etmeliyiz. İlki ile kendimizi korur, sonraki ikili ile gelişiriz. Söylediklerim bir yönüyle Mevlana’nın pergel metaforunun yorumu sayılır.
Söz buraya gelmişken, yer-gök metaforumu yazıya ekleyeyim. Yer sabittir. Yerde toprak ve topraktan çıkan sabit ürünler vardır. Gök ise dinamiktir. Gökte rüzgâr, yağmur, bulut, güneş vardır. Göğün sabit olmayan unsurları, dünyanın farklı iklimlerinden getirdikleriyle yerin-toprağın verimini artırırlar. Böylece yer, yerlilik ve özgünlüğünü korur, gelişir hem de makul ölçüde değişir. Müthiş bir devinim, doğal bir devrandır bu. “Sabit” ve “değişken” ikilisinden oluşan denge, hayatın her yerinde doğal belirleyicidir. Anlattıklarım, bir yönüyle, Sünnetullah bahsine dâhildir.
Yerlilik ve millilik, özgürlük ve özgünlük sağlamaz mı ki, ayrıca özgürlük (bağımsızlık) ve özgünlük öneriyorum?
Yerlilik, oluşum anında özgündür ve özgürlüğü artırır. Millilik, belli bir noktaya kadar özgürlük/bağımsızlık sağlar ve biraz özgünlük içerir. Ancak, bu iki keyfiyet, belli süreçlerden sonra aidiyet tanımlayıcı hale (kimlik) dönüşünce, kendisine sahip olanı sarmalama ve dışarıya kapatma özelliğine sahip olur. Böylece muhteva-şekil dengesi bozularak, şekil belirleyicilik kazanır. Oysa muhteva yitimi yozlaşma ve öykünmeye kapı aralar. İşte onun için yerlilik ve millilik ikilisi tek başına insanın, milletin, devletin ve yapıların güçlü olmasını sağlayamaz.
Türkiye siyaset, sanat, eğitim, kültür, medya, iletişim, mimari, şehirleşmede yerli, milli, özgür ve özgün olmalı. Ancak bu şekilde yerli ve evrensel olabiliriz. Cumhurbaşkanımız Erdoğan, konuşmalarında yerli ve milli olmanın öneminin yanı sıra özgürlük ve özgünlük vurgusu da yaparsa, bu sözlerin sonraki yıllarımıza önemli katkısı olacaktır.