Cephe genişliyor. Ve Suriye'nin ahvalinden Türkiye'yi sorumlu tutanların tezlerini doğrulayacak bir kanıt daha Arap çöllerinde yeşeriyor!
Cephe genişliyor. Ve Suriye'nin ahvalinden Türkiye'yi sorumlu tutanların tezlerini doğrulayacak bir kanıt daha Arap çöllerinde yeşeriyor! Ankara, müttefik ABD'nin silahlarla palazlandırdığı PYD/YPG ile uğraşırken kendini başka bir sarmalın içinde buluyor. Katar, ikinci cephe olarak Ankara'nın önüne konuluyor. Bu yeni cephede sömürülmeyi şeref bilen Arap ülkeleri piyon vazifesinde. Gerekçe de oldukça enteresan: Teröre destek. PYD terörüne bizzat destek veren ABD, dolaylı gibi görünen ama aslında doğrudan bir yöntemle başka bir ülkeyi, Katar'ı teröre destek vermekle suçluyor. Terör ne, terörist kim? ABD'nin çıkarlarını desteklememek bir terör biçimidir. Amerikan’ın çıkarlarını desteklemeyenler ise terörist. Dolayısıyla bağımsız stratejiler geliştiren herkes terörist! Bu mantıktan bakınca sıranın Türkiye'ye geldiği söylemi artık komplo denilmeyecek kadar ete kemiğe bürünmüş durumda.
Katar hangi terör örgütüne destekle suçlanıyor peki? Müslüman kardeşler ve Hamas'a destekle. Mısır'da halkın çoğunluğunun oyunu alarak iktidar olan ve Sisi gibi eli kanlı bir katilin, onursuz bir piyonun eliyle darbeye maruz kalan Müslüman Kardeşler terörist, topraklarını işgal eden İsrail’e karşı savunmaya çalışan Hamas terörist… Darbeye karşı iradelerini savunan insanların üzerine ateş açan Sisi makul yönetici. Beşar Esed bile makbul!
Aslında tüm bu çarpıklıkların işaret ettiği nokta 'küresel terör' kavramı. Somut olarak kullanılmaya başlanması 11 Eylül saldırısına dayanıyor. Alt yapısı ise, 1990'dan itibaren hazırlanmaya başlandı. Tarihin Sonu ve Medeniyetler Çatışması gibi tezler bölgenin yerle bir edilmesi için teorik altyapı oluşturuyordu, motivasyon içinse 11 Eylül saldırısı yeterli olacaktı. 11 Eylül saldırısı üzerine dönemin ABD Başkanı Bush, dünyayı "Ya bizdensiniz ya da terörden" formülasyonuyla yola getirmiş, çift kutuplu dünya yerini terörle mücadeleye bırakmıştı. Ardından da Afganistan ve Irak'ı işgal etmişti. İki ülkede kısa süre zarfında taş üstünde taş bırakılmadı. Farklı gerekçelerle Irak ve Afganistan'ı Libya, Mısır ve Suriye izledi. Çünkü küresel terör demek söylemin ideolojik düzleme aktarılması ve küresel ölçekte bir mücadele demekti! Yaklaşık 16 yıllık küresel terörle mücadelenin hikâyesine baktığımızda karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Ülkeler yerle bir edildi. Bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el konuldu. Kültürel miras yok edildi. Ve en önemlisi bölgenin insan kaynağı ve enerjisi ortadan kaldırıldı. Bitti mi, hayır: Daha bombalanacak çok ülke var!
Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta daha var: Küresel terör demek Müslümanlarla savaş demektir. Müslümanların terör yöntemlerine başvurup vurmamaları önemli değildir. Önemli olan Müslüman olmaları ve medeniyet iddiasıyla ortaya çıkmalarıdır. Müslüman Kardeşler'i terörist, PYD'yi özgürlük savaşçılarından oluşan bir grup olarak nitelemelerinin, Batılıların stratejik hedeflerini de tamamlayan böylesi bir teorik arka planı vardır. Suriye'de seküler grupların desteklenmesi, Müslüman grupların da bir şekilde marjinalleştirilerek devre dışı bırakılmaları ve ülkenin içinden çıkılmaz hale getirilmesinin nedenini de burada aramak gerekir...
Netice itibariyle savaş tüm hızı ve acımasızlığıyla sürüyor. Türkiye'ye karşı Suriye'nin kuzeyinde açılan PYD cephesine bir yenisi daha eklendi. PYD cephesi fiili bir tehdidi barındırıyor. Ve o tehdidin hedefinde ülkenin sınırları var. Katar cephesinin hedefi ise, hem ekonomiyi çökertmek hem de Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmak ve marjinalleştirmek. Böylece çıkarlarını desteklemeyen iki ülkeyi, birkaç piyonla bertaraf etmek. Bir taş atmadan iki kuşu vurmak!
Somut bir işgal olmazsa bile, Türkiye'nin siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal olarak çökertilmesi demek. Ankara, Katar'ı korumak zorunda...