21. yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzereyken dünyâda olanlar göstermektedir ki, 19. yüzyılın başında yaşananlar başka isimlerle tekrar edecektir.
Emekliler, işsizler ve dar gelirliler her zaman muhalefet partilerinin eleştiri malzemesi olmuştur.
Türkçemizde mahkemelerle ilgili birçok tâbir vardır. "Mahkeme kapılarında sürünmek" bunlardan biridir. Bu tâbiri modernize edip "adliye binâlarında kaybolmak" olarak güncelleyebiliriz.
Kendilerini "Atatürkçü" olarak nitelendirenler ya da bu hayat görüşünün daha katı tarafında olan "Kemalistler" bir tarafta ayak diretirken, karşı tarafta yine "-ci" veya "-cü" gözlüğünü takıp kendilerini "İslâmcı" olarak tanımlayan ya da bu hayat görüşünün daha katı tarafında olan "Selefîler", onlardan aşağı kalmayan bir inatçılık sergiliyorlar.
Maalesef çabuk unutmaya meyilli bir toplumuz. FETÖ dediğimiz terör örgütünün 15 Temmuz'daki hâin darbe girişimini neredeyse hiç olmamış gibi unutacakken, Bülent Arınç bir çıkış yaptı.
Bayram kutlamalarındaki dâvetliler arasında, bir gün önce transseksüel bir sosyal medya ünlüsünün düğününde boy gösteren ve bir gün sonra da Cadılar Bayramı kutlayıp matah işler yapmış gibi paylaşım yapanların bulunması, muhafazakâr bir toplum yapısına sâhip olan Türk insanının aklında ve gönlünde soru işâretleri oluşturmaktadır.
Lafa gelince kadın hakları, eşitlik, ekonomik özgürlük, feminizm, âile içinde erkek şiddetiyle mücâdele, ataerkil toplum karşıtlığı gibi mangalda kül bırakmamak için biçilmiş kaftan kıvamındaki kavramları ağızlarından düşürmezler.
Avrupa kraliyet kültüründe "soytarı" diye bir şey vardır. Tuhaf kıyâfetli, tuhaf hareketler yapan, ileri-geri ve dengesiz konuşan, söylediklerine önem verilmeyen bu soytarıların aslında önemli görevleri vardır.