HASSASİYET

Recep GARİP 01 Eyl 2023

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Hassasiyet, incelik, zarafet, muhabbet, aşk bahçesidir. Bu hali bilmeyenlerle dolu olan dünyada-ortamımızda yalnızlığa mahkûmiyete rıza sabırdır.

Hassasiyet, incelik, zarafet, muhabbet, aşk bahçesidir. Bu hali bilmeyenlerle dolu olan dünyada-ortamımızda yalnızlığa mahkûmiyete rıza sabırdır. Fert, kendine yakışanı yapar. Çoğunluğun odun-kalas ya da domruğa benzer hallerinden uzak durmak da yalnızlığa işaret eder. Ne var ki bu durum hem içi hem de dışı cilalamaya yaradığından katlananlar kazanır. İnsanın daha uyumlu, daha müşfik, daha muhsin vasıflara ulaşabilmesi için biraz gayrete ihtiyaç vardır. Odunun-domruğun domrukluktan kurtulabilmesi için usta marangozlara ihtiyacı olduğu gibi. Mahir bir usta elinde beğenilen mobilyaya ulaşabilmesi için hızarlardan, plenyelere, zımparalara, kesilip ölçülmeye, cilalanıp dekoratif hale dönüştürülmeye ihtiyacı vardır. İnsanın da böylesi bir süreçten geçmesi icap eder. Ehli ilim ve irfan sofrasında bilgiyle, halle donanarak ehil hale gelmek kişinin çabasına, gidip geldiği ilim sahibinin ahlak ve davranışlarıyla kendisini beslemesine bağlıdır. Bir yandan ilim öğreneceksin diğer yandan öğrendiklerini hayatına uygulayacaksın. 

Mesele, rıza sahibi olmaktır. Razı olunca, acılar bala dönüşür. Hassas kalpler yakîndir. Dünya dediğimiz bağ ve bahçenin engelleri, dikenleri, çukurları, her türden börtü böcekleriyle bakıldığında bir bütünü gösterir. Ne güzel bir peyzaj dedirtir. Hadi gel şu manzaranın tadını çıkartalım dedirtir. Gel bir fotoğraf çekelim dedirtir. Oysa içine girdiğinde her türden engelin, yılanın, çıyanın, sansarın, yırtıcının var olduğunu da görürsün. Tıpkı insan manzarası gibi. Sevmekten, ilgilenmekten geri duramazsın. Çünkü insan, eşrefi mahluktur. Yaratılış sırrının müsebbibidir. En kıymetli, saygıyı hak eden insanı yaratan Rabbimizin yaratışı nedeniyle ihtimam göstermek, dikkatli davranmak, hassasiyet göstermek, estetik dokunmak icap eder. Överek yaratmış, ayrıcalıklı yaratmış ki övülen, fıtratını bozmadan yaşayan kulu olsun. Öyle olmaya gayret her ferdin ödevidir. Her birimizin görevidir.

Hassas kalp ya da gönül yakînlik emaresidir. Yakîn olan yalnızlık çeker. Yakîn olanda hüzün bol olur. Velakin cemal ve celal üzere olan dünya yolculuğunda güzellikleri her keşfedişinde yeni bir engelle karşılaşır. Mütemadiyen bu böyledir. Kulun cemale bürünmesinin bedelidir katlanma, sabır, acı ve hastalık. Ya cemal sıfatıyla ya da celal sıfatıyla sınanmayı göze almak, sabırla yola devam etmek gerekiyor. Bu ve benzeri haller, her ferdin ömrünce yaşadığı hallerden de aslında farklı değildir. Ateş yakar. Güneş ısıtır. Yeri gelir yangınlara yollar açar. Bu durum da aslında tekamülleşmenin, yenilenmenin, tabiatın devridaim halleridir. İnsan halleri de buna benzer. Ne buyruldu: "Sabrın başı acı, sonu tatlıdır".

Mamafih hassas kalp, kendi kalbi olarak gördüğü yaranlarından aynı yumuşaklığı, ilgiyi, dokunuşu bulamayınca hayallerini rüzgar alır. Rüzgar ve yağmur Allah'ın cc. kullarına karşılıksız zekatıdır-ikramıdır. Yağmur, yeri geldiğinde gözyaşına dönüşerek rahmete ulaştırır.  Yeri gelir sabah esintisiyle gül bahçelerinden, Kabe kokusunu, Mescidi Nebevinin sarmalayışını hatırlatır. An gelir Mescidi Aksa hüviyetiyle tefekküre oturtur.

Memnuniyet, hassasiyet, mağduriyet, mahremiyet, samimiyet gibi kelimelerin türemesine yardımcı olan memnun, hassas, mağdur, mahrem ve samimi köklerin varlığını da bilmek gerekiyor. Arapça kökenli bir sözcük olan hassasiyet, aşırı duyarlı olmak anlamlarına geliyor. Başarı ve duyarlılık kimi zaman sevince kimi zaman kırılmalara, üzülmelere, kendi içine dönmelere neden oluyor. Reşat Nuri Güntekin şöyle ifade ediyor: "Senelerden beri çektiğim korku bende umulmaz bir hassasiyet uyandırmıştı." Kimi zaman hassasiyetlerimizden de bahsettiğimiz olur. Örneğin: şu hususlar benim kırmızı çizgimdir denildiğinde belirtilen hususların hassasiyet içerdiğini, dikkat edilmesi gerektiğini en başından anlamış oluruz. Şöyle ifade etsek; Bir iman sahibinin en büyük hassasiyeti, helâl dairesinde yaşamak ve haramlardan uzak durmak olmalıdır. Bu müminlerin kırmızı çizgisidir. Böylece İslam hukuku otomatikman devreye girmiş olur. Mümin duyarlılığı Kuran ve Sünnet çizgisidir. Ne bir eksiklik ne de bir fazlalık kabul etmez. Hassasiyet bu olmalıdır.

Kıymetli Dost ve kültür Adamı Uluslarası Folklor Festivalleri Derneği Başkanı Atilla İpek şöyle yazdılar: "Bir insan hassas bir kalbe sahipse nezaket sahibidir de; nobranlıktan müstesnadır. Hassas bir kalbe sahipse estetikten, inceliklerden anlar; kaba olan her ne varsa onu rahatsız eder. Empati düzeyi yüksektir hassas kimselerin; bu nedenle başkalarını kırmaktan kaçınırlar. Yıkmak yerine yapmanın yollarını ararlar.

Fakat bu dünya düzeninde belki biraz zor anlaşılırlar. Hassasiyetleri zayıflık olarak addedilir ve yalnızlığa mahkûm edilirler. Bir ikbal elde etme ihtimâli varken, vicdanlarını dinlediklerinden ötürü, akılsız sanılırlar.

"Hassas kalpler için cehennemdir bu dünya" diyordu bilge. Ne kadar büyük bir imtihan bu; dünya onlara, burada yerlerinin olmadığını söylüyor çünkü; bize benzemezsen bizden değilsin, diyor. Hiçbir yere ait olamamak, nedir bilir misiniz? Hassas bir kalbe sahip olmaktır."

Bakara 188.ayeti kerimede: "Malları aranızda haksızlıkla yemeyin, bile bile günaha saparak insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın" buyurulmaktadır. Ayet açık ve anlaşılır. Haksız yere hak etmeden ihaleyi alabilmek için birilerine insanların mallarından bir kısmını yemeniz için harama sapmayın, rüşvet vermeyin denilmektedir. Mümin hassasiyeti, kesin olan yasaklara zaten uyma mecburiyeti vardır ve şüpheli olan hususlardan da kaçınmaları icap eder. 

Rasulüllah (sav) bir hadisi şeriflerinde: “Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki dünya rüsvâlığı, âhirettekinin yanında pek hafif kalır” buyuruyorlar. Kul hakkı insanı ihya etmez. Ya kendisinden ya malından ya da evladı ıyalinden çıkar. Sorumluluğu ağır bir vebaldir ve ağır bir haramdır. Hassasiyetimiz sırat olmalıdır. Doğruluktan, adaletten, hak olandan, güzel ve ahlaki olandan ayrılmamalıyız. Bakınız bu konudaki Allah Rasulünün hassasiyetini kendilerinden dinleyelim: "Nihâyet ben de bir insanım! Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Kimin malından sehven (bilmeyerek) bir şey almışsam, işte malım gelsin alsın! İyi biliniz ki benim katımda en sevimli olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir. Zira Rabbime, ancak bu sâyede helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam mümkün olacaktır…” Sıklıkla nakledilen bu hadisi şerifin vuku bulduğu mahalde dinleyen bir adam ayağa kalkarak:

“–Bir kişi, sizden istekte bulununca, ona üç dirhem vermemi emretmiştiniz, ben de vermiştim.” dedi. Peygamber Efendimiz (sav): “–Doğru söylüyorsundur. Ey Fadl bin Abbâs, buna üç dirhem ver!” buyurdu. Sonra şöyle duâ ettiler: “Allâh’ım! Ben, ancak bir insanım. Müslümanlardan kime ağır bir söz söylemiş veya onu incitecek şekilde vurmuşsam, sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete vesîle kıl!” Âmin Velhamdülillahi rabbil alemiyn.