AfD'nin dışlanması onun daha da güçlenmesini beraberinde getiriyor. Belki hükümet sorumluluğuna sahip olması sayesinde AfD'nin cazibesini yitirmesi mümkün olacaktır.
Geçtiğimiz pazar günü Almanya’nın doğusunda iki eyalette Eyalet Meclisi seçimleri yapıldı. Eyaletlerden biri SPD ve Sol Parti’nin uzun yıllardır güçlü olduğu Brandenburg Eyaleti ve diğeri ise CDU’nun çok güçlü olduğu Sachsen Eyaleti’ydi.
Her iki eyalette geçmişte Doğu Almanya’nın (Alman Demokratik Cumhuriyeti-DDR) komünist partisi SED’nin en güçlü tabana sahip olduğu eyaletlerdi. İki Almanya birleştikten sonra da Brandenburg bu geleneği Sol Parti ve SPD gibi partileri destekleyerek sürdürdü. Sachsen’de ise CDU hep güçlü oldu. AfD ortaya çıktıktan sonra bu partiye paralel olarak PEGİDA Hareketi’nin en popüler olduğu eyalet olan Sachsen, Almanya’da en militan aşırı sağ hareketlerin bir tür merkezi haline geldi. Buna rağmen CDU, 2014 yılında yapılan seçimlerde yüzde 39,4 oy alarak birinci parti oldu ve SPD ile bir koalisyon hükümeti kurdu. Şimdi yüzde 7,3 oy kaybı ile ancak yüzde 32,1 oy oranı olan CDU’nun SPD ile bu koalisyonu artık mümkün değil. Brandenburg’ta ise SPD, Sol Parti ile bir koalisyon hükümetine sahipti. Pazar günü yapılan seçimlerin sonunda bu koalisyon için de artık şans kalmadı.
İki eyalette de kazanan parti AfD oldu. Sachsen’de 2014 yılında sadece yüzde 9.7 oy alan AfD, bugün yüzde 27,6 oy oranı ile ikinci parti oldu. Brandenburg’ta da 2014 yılında yüzde 12,2 oy oranına sahip olan AfD, bugün yüzde 23,5 oy oranı ile bu eyalette de ikinci parti oldu.
Seçimlerin kaybedeni ise en başta iki merkez partisi SPD ve CDU oldular. Liberaller (FDP) ise beklendiği gibi iki eyalette de parlamentoya giremedi. Her iki eyalette de oyu yüzde yüzde 5’in altında kaldı.
Pazar günkü seçimler Doğu Almanya’da yüksek sonuçlar alan Sol Parti için de bu dönemin artık sona erdiğini gösterdi. Brandenburg, Sol Parti’nın kalesiydi. Burada 2014 yılında yüzde 18,6 oy oranına sahiptiler. Bugün yüzde 7,9 oy oranı bir kayba uğrayarak ancak yüzde 10,7 oy oranına sahip olabildiler. Sachsen’de de 2014’te yüzde 18,9 oy oranına sahipken şimdi ancak yüzde 10.4 oy oranına ulaşabildiler.
Yeşiller, Doğu Almanya eyaletlerinde başarılı olamamalarına rağmen bu seçimlerde oylarını arttırdılar. Brandenburg’ta 2014’te yüzde 6,2 oy oranına sahiptiler. Bugün yüzde 10,8 oy oranı ile oylarını yüzde 4,6 arttırdılar. Sachsen’de ise 2014’te 5,7 oy oranına sahipken şimdi yüzde 8,6’ya ulaştılar.
Alman sosyal demokrat partisi SPD’nin düşüşü devam etti. Her ne kadar SPD Parti Yönetimi “beklenenden fazla oy aldık” şeklinde açıklamalar yapsa ve Brandenburg’ta hala birinci parti kalmayı başarsalar da yüzde 5,7 oy oranı kaybederek ancak 26,2 oy oranına ulaşabildiler (2014’te yüzde 31,9 idi). Sachsen’de ise tam bir hezimete uğradılar. Yüzde 10 oy oranının altına düştüler ve ancak 7,7 oy oranına ulaşabildiler (2014’te yüzde 12,4 idi).
SPD birinci parti olduğu Brandenburg’ta ancak üçlü bir koalisyon ile hükümet kurabilecek. CDU’da aynı şekilde Sachsen’de ya Yeşiller ile ya da SPD’yi de dahil ederek üç partili bir koalisyon hükümeti kurabilecek. Her iki eyalette de Yeşiller iktidar partisi olma yolunda. Yeşiller sadece Almanya’nın batısında değil şimdi doğusunda da artık hükümet ortağı parti konumundalar.
Bu iki eyalet seçimi bir kez daha Almanya’da federal düzeyde SPD’nin çok uzun bir süre iktidarda kalamayacağını göstermekte. Önümüzde 27 Ekim 2019 tarihinde yapılacak olan Thüringen Eyalet Meclisi seçimine yönelik kamuoyu yoklamalarında da SPD için en fazla yüzde 8 oy oranı gözükmekte. Sonuç olarak CDU, federal düzeyde de her geçen gün daha fazla Yeşiller ile bir koalisyon modeline mecbur gözüküyor ve neredeyse alternatifi de kalmıyor!
Bu seçim sonuçları sonunda artık AfD’yi bir Almanya gerçeği olarak kabul etmek zorundayız. 27 Ekim 2019 tarihinde yapılacak olan Thüringen Eyalet Meclisi seçiminde de ya birinci ya da ikinci parti olarak çok başarılı bir sonuç alacakları şimdiden belli oldu.
Öte yandan CDU, AfD’yi hali hazırda “aşırı sağcı popülist” bir parti olarak tanımlanıp koalisyon ortağı olarak kabul etmese de her geçen gün bu durum daha da zorlaşmakta. AfD eyaletlerde oylarını arttırmaya devam ettiği takdirde yakın bir gelecekte ilk olarak eyalet düzeyinde aynı İtalya ya da Avusturya’da olduğu gibi iktidar ortağı olma şansına sahip olacağa benziyor. Hatta bazı eyaletlerde AfD ile hükümet kurmak tek olanak haline gelebilir.
AfD’nin dışlanması onun daha da güçlenmesini beraberinde getiriyor. Belki hükümet sorumluluğuna sahip olması sayesinde AfD’nin cazibesini yitirmesi mümkün olacaktır.
Fransa, İtalya ya da Avusturya’da olduğu gibi Rusya’nın desteği ile bugüne gelen AfD gerçeği aslında Avrupa politikasında yeni bir akım. Avrupa’da “Amerikancı” partiler yeterince var. Şimdi Rusya’yı destekleyen partiler belki de yeni bir “süper güçler dengesi” anlamına da geliyor politikada.
Avrupa Birliği ya da ABD tarafından Rusya’ya yönelik “ambargo” taleplerine en sert karşı çıkan partinin AfD olmasına bu nedenle hiç şaşırmıyoruz.
Bu nedenle AfD gerçeğini çok yönlü analiz edip değerlendirmek yararlı olacaktır. Sadece “aşırı sağcı popülist” parti diye tanımlayıp bir kenara koymak artık çok yetersiz kalacaktır