23 ve 26 Mayıs 2019 tarihlerinde AB genelinde Avrupa Parlamentosu seçimleri yapıldıktan sonra yeni seçilen Avrupa Parlamentosu ile birlikte AB Komisyonu da yenilenecek.
AB Komisyonu’nun şimdiki başkanı Jean-Claude Juncker bu görevine devam etmeyecek. Aslında 1954 doğumlu Luxemburglu Juncker, Luxemburg’un Maliye Bakanlığını ve Başbakanlığını yaptığı yıllarda tüm AB genelinde çok takdir edilen bir Avrupalı olarak 1 Kasım 2014 tarihinde AB Komisyonu Başkanı olarak seçildiğinde büyük desteğe sahipti. Ancak kendisinden beklenildiği gibi başarılı bir AB Komisyonu Başkanı olduğu söylenemez. Hatta en önemli zirve toplantılarında bile sanki “içkiyi fazla kaçırmış” tarzı halleri birçok dedikoduya neden olan Juncker’den sonra kimin AB Komisyonu Başkanı olacağı sorusu bugünlerde Brüksel koridorlarında en fazla konuşulan konulardan biri.
Evet, AB Komisyonu’nun 2019ve 2024 yılları arasında Başkanı kim olacak?
Aslında bu sorunun cevabı çok basit olabilir. Jean-Claude Juncker ile başlayan yeni dönemde “Avrupa Parlamentosu Seçiminde çoğunluğu alan grup AB Komisyon Başkanını belirler” kuralı ile sorunun cevabı verilebilir.
Öyle olursa EPP adayı Manfred Weber, AB Komisyonu’nun yeni başkanı olacak demektir. 1972 doğumlu yani AB geneli için “genç” diye tanımlayabileceğimiz Alman politikacı Manfred Weber’in EPP’nin adayı ve EPP’nin de en çok oyu alan grup olması yeterli bunun için.
2002 yılında Bavyera Eyalet Meclisi milletvekili olarak seçildikten hemen sonra 2004 yılında da Avrupa Parlamentosu milletvekili olan Weber, 2014 yılında da EPP Başkanı olarak seçildi. 8 Kasım 2018 tarihinde ise EPP’nin tüm AB genelinde Avrupa Parlamentosu adayı olarak seçildi. Hedefi AB Komisyonu Başkanı olmak.
Weber’in en güçlü rakibi ise Hollandalı Frans Timmermans. 1961 doğumlu Timmermans hali hazırda AB Komisyonu Başkan Yardımcısı ve en etkin isimlerden biri. Daha önce Hollanda Dışişleri Bakanı da olan Timmermans, 8 Aralık 2018 tarihinde SPE tarafından tüm AB genelinde sosyal demokratların adayı olarak seçildi.
Sosyal demokrat partilerin tüm AB genelinde başarısız grafiği ve en başta Almanya ya da İtalya gibi ülkelerde büyük hezimetlere uğraması nedeniyle Frans Timmermans’in “AB Komisyonu Başkanı olma hedefi” sadece bir rüyadan ibaret gibi gözükmekte.
Bu durumda “sonuç belli” diyenler olacaktır. Ama öyle değil.
Brüksel koridorlarında “AB Başkanı kim olacak?” sorusu üzerine konuşanlar asıl bu noktada devreye girmekteler. Sürprize hazır olmalıyız. “Manfred Weber, AB Komisyonu Başkanı olamayacak” diyenlerin adayı ise şu anda İngiltere ile Brexit pazarlığının “patronu” olan AB Komiseri ve eski Fransa Dışişleri Bakanı Michel Barnier. 1951 doğumlu Barnier hem çok tecrübeli hem de tüm AB genelinde çok saygı duyulan bir politikacı. Şu anda Brexit sorumluluğu nedeniyle AB Komisyonu Başkanlığı için adaylığının konuşulmadığı söylenmekte. EPP içinde Weber’e karşı Barnier tarafında olanlar hafife alınmayacak kadar çok.
Hatırlatmakta yarar var. Avrupa Parlamentosu AB Komisyonu’nu seçiyor olsa da AB başkentleri bu konuda başroldeler. Merkel ve Macron arasında gündeme gelecek bir pazarlık çok şeyi değiştirebilir. AB Komisyonu ve AB Konseyi başkanlarının belirlenmesinde diğer AB üyesi ülkelerce de desteklenen bir Alman-Fransız iş birliği olduğunda beklenen değil beklenmeyen isimlerle karşılaşabiliriz. Özellikle AB Konseyi söz konusu olduğundan sadece Brüksel koridorlarında konuşulanlar değil aynı zamanda Berlin ve Paris koridorlarında konuşulanlar da dikkate alınmalı diyoruz. Bu konuya ilerdeki yazılarımızda değineceğiz.
Yalnız hatırlatalım. Avrupa Parlamentosu da artık kolay lokma olmayacak. Geçmişte olduğu gibi EPP ve şu anki AP isimleri ile S&D meclis gruplarının parlamentonun büyük bir çoğunluğunu oluşturdukları zamanlar artık geride kalacak. EPP büyük bir ihtimalle oldukça çok milletvekiline sahip olacak ve birinci grup konumunu koruyacak. Sosyal demokratların durumu ise kritik. İkinci büyük grup olacaklarını iddia etmek çok zor. Yeşiller ve liberaller parlamentoda çok daha fazla milletvekiline sahip olacaklar. Ancak asıl sorun 2019’dan itibaren AB ile sorunlu aşırı sağcı ve aşırı solcuların sayısının artacak olması. Aşırı sağcılar birleşmeyi başarırsa AP’nin en güçlü ikinci grubu bile olabilirler. “Her şeye karşı” aşırı solcu GUE’nin de daha fazla milletvekilini olacak olması AB demokrasisi için talihsiz bir durum.
Dengelerin çok farklı olacağı bir Avrupa Parlamentosu’nda Merkel ve Macron’un tercih ettiği bir AB Komisyonu için çoğunluğa sahip olabilmek için yapılacak pazarlıkların bedeli de geçmişe göre çok daha ağır olacağa benziyor. Göreceğiz. Sürprizlere hazır olmalıyız.